İlişkilerde Kıskançlıkla Nasıl Başa Çıkılr

How to jealousy ben blennerhassett unsplash

Kıskançlık bizi arkadaşlarımızın ve partnerimizin bizi terk edeceği konusunda paranayoya sokarak huzurumuzu tamamen kaybetmemize neden olur. Kıskançlığımız ve sahip olma iddiamız arttıkça, diğerlerini kendimizden daha uzağa iteriz. Hepimizin çok sayıda kişiyi sevme kapasitesine sahip olduğumuzu anlama bizim kıskançlığın üstesinden gelmemize yardımcı olur. Arkadaşlarımız, mesleğimiz, sporumuz ve benzeri için duyduğumuz sevgi, ne bizim partnerimize duyduğumuz sevgiyi, ne de onun bize olan sevgisini azaltır; tam tersine, bu sevgiyi zenginleştirir.

Kıskançlık ve Haset

Kıskançlık birkaç farklı şekilde görülebilir. Bir ilişkide değilsek ve bir çift ya da ilişkide olan birini kıskanıyorsak bu aslında hasettir. O kişinin sevgi ve dikkatini bize yöneltmesini ya da bizim onlar gibi sevgi dolu bir ilişkimiz olsun isteriz. Her iki durumda da, bizde olmayan bir şey konusunda haset hissediyoruzdur ve bu yetersizlik duygusu ve diğer kendine güven sorunlarına yol açabilir.

İlişkilerde Kıskançlık

Bir ilişkimiz olduğunda duyduğumuz kıskançlık daha da rahatsızlık edici olabilir. Başka bir kişinin sahip olduğu bir şeye odaklanmak yerine bu duygu, partnerimiz veya arkadaşımız ve üçüncü bir kişiye odaklanır; genellikle o kişiyle olan ilişkimizi kaybedeceğimizden korkarız. Rakiplere veya olabilecek sadakatsizliğe tahammülümüz olmaz. Örneğin, partnerimiz arkadaşlarıyla çok zaman harcar veya bir yerlere bizsiz giderse kıskançlık duyarız. Eve yeni bir bebek geldiğinde bir köpek bile bu türden kıskançlık hisseder. Bu kıskançlık türünde özgüven eksikliği ve karşıdakine güvenmemenin yanı sıra, hınç ve husumet öğeleri de bulunur.

Özgüvenimiz yoksa, partnerimiz veya arkadaşımız başkalarıyla olduğunda kıskançlık hissetmeye başlarız. Bunun sebebi kendi öz değerimizden emin olmamamız ve diğer kişinin bize karşı olan sevgisi konusunda özgüvenimizin olmayışıdır, bu da eşimize güvenmememize sebep olur. Terk edileceğimizden korkarız. Partnerimiz ya da arkadaşımız başkalarıyla zaman geçirmiyorsa bile bu korkuyu hissedebiliriz. Aşırı sahiplenmeyle, bizi her an terk edebileceklerine dair bir paranoyaya kapılırız.

Kıskançlığın Üstesinden Gelmek

Kıskançlıkla baş etmek için kalbin nasıl herkesi sevme kapasitesine sahip olduğu konusunda düşünmeliyiz – bu Buddha doğamızın yönlerinden biridir. Bu olguyu yeniden teyit ettiğimizde, bir kişiyi sevmenin başka kişileri sevememek anlamına gelmediğini görmemizi sağlayarak kıskançlığın üstesinden gelmemizi sağlar. Kendimizi ve kalbimizi nasıl pek çok kişi ve şeye açabildiğimizi düşünün. [Bkz: Sevgi Nedir?] Kalplerimizi açtığımızda, partnerimiz, arkadaşlarımız, çocuklarımız, evcil hayvanlarımız, ebeveynlerimiz, ülkemiz, doğa, Tanrı, hobilerimiz ve daha pek çok şey için sevgimiz olabilir. Kalbimizde hepsi için yer vardır çünkü sevgi münhasır değildir. Sevgimizin bütün bu nesneleriyle ilgilenmeye ve onlarla ilişki kurmaya, hislerimizi her nesneye uygun yollardan ifade etmeye bütünüyle muktediriz. Köpeklerimize olan sevgi ve şefkatimizi eşlerimize olan sevgi ve şefkatimizle aynı şekilde ifade etmeyiz!

Biz kalbimizi açabiliyorsak, partnerimiz veya arkadaşımız da açabilir. Herkesin kalbinde çok sayıda kişi ve şeye – hatta bütün dünyaya –  sevgi duymak için aynı kapasite vardır. Yalnızca bize karşı sevgi beslemelerini ve başka hiçbir sevgi dolu arkadaşlıkları ya da ilgilendikleri şey olmamasını beklemek haksızdır ve gerçekçi değildir. Onları kalplerinde hem bize hem başkalarına yer olmayacak kadar küçük mü görüyoruz? Gerçekten de, onları sevgi için Buddha doğası kapasitelerini gerçekleştirmekten ve bunun sonucunda da yaşamdaki en büyük sevinçlerden bazılarını deneyimlemekten mahrum etmek mi istiyoruz?

[Buddha Doğası hakkında]

Burada cinsel sadakatsizlikten bahsetmiyoruz. Tekeşlilik ve cinsel sadakatsizlik konuları son derece karmaşıktır ve pek çok başka sorunu da beraberlerinde getirir. Her halükarda, cinsel partnerimiz ve özellikle de evli olduğumuz eşimiz – bilhassa küçük çocuklarımız varsa – bizi aldatıyorsa veya başkalarıyla çok fazla zaman geçiriyorsa, kıskançlık, hınç ve sahip olma iddiası asla faydalı duygusal tepkiler değildir. Bu durumla daha ayık bir kafayla baş etmemiz gerekir. Partnerimize bağırıp çağırmak veya ona suçluluk aşılamaya çalışmak muhtemelen bizi sevmesini sağlamayacaktır.

Kalplerimizi Sevgiye Açmak

Sevgi dolu yakın arkadaşlıkların yalnızca tek kişiyle olabileceğini düşündüğümüzda, sevgisi önemli olan tek kişi– partnerimiz veya arkadaşımız – varmış gibi hissederiz. Bizi seven pek çok başka kişi olmasına rağmen, bunu dikkate almaz ve “O sayılmaz”, diye düşünürüz. Kalplerimizi sürekli olarak olabildiğince çok kişiye açarak ve başkalarının – arkadaşlar, ailemiz, evcil hayvanlarımız ve diğerleri  – şimdi ve geçmişte bizim için besledikleri, gelecekte de besleyecekleri sevgiyi kabul etmek bizim kendimizi duygusal olarak daha güvende hissetmemize yardımcı olur. Bu da, bizim herhangi birinin özel bir sevgi nesnesi olması konusunda olabilecek bir takıntının üstesinden gelmemize yardımcı olur.

Kadir-i  mutlaklık ve herkesi sevme herkesi aklımızda ve kalbimizde tutma anlamına gelir. Yine de, bir Buddha bir kişiye odaklandığında veya onunla birlikte olduğunda, %100 bu kişiye odaklanır. Bu nedenle, herkes için sevgi beslemek, her bir kişi için olan sevginin azaldığı anlamına gelmez. Kalbimizi çok kişiye açarsak kişisel ilişkilerimizin daha az yoğun veya doyurucu olacağından korkmamalıyız. Daha az yapışır ve tek bir ilişkinin her şeyi tatmin etmesine daha az bağımlı olabilir ve her bir kişiyle daha az zaman geçirebiliriz ama her biri tam bir ilişkidir. Aynı şey, başkalarıyla sevgi dolu ilişkileri olduğu için bize karşı olan sevgilerinin azalacağına dair kıskançlık hissetiğimiz diğer kişilerin sevgisi için de geçerlidir.

Ayrıca, tek bir kimsenin bizi her şekilde tamamlayan ve yaşamımızdaki her şeyi paylaşabileceğimiz adeta “öbür yarımız” gibi olan kusursuz eşimiz olmasını beklemek de gerçekçi olmayan bir beklentidir. Böylesi beklentiler Platon’un anlattığı, hepimizin başta tam olduğumuzu ama sonra ikiye bölündüğümüzü söyleyen antik Yunan efsanesine dayanır. Öbür yarımız, “oralarda bir yerlerde” bizi beklemektedir ve öbür yarımızı bulup onunla kavuştuğumuzda gerçek aşkı buluruz. Bu mit Batı romantizminin temeli haline gelmiş olsa da, gerçekliği yoktur. Buna inanmak bizi kurtarmaya gelecek beyaz atlı prense inanmak gibidir. Tüm ilgilerimizi ve gereksinimlerimizi paylaşmak için çok kişiyle sevgi dolu arkdaşlıklara ihtiyacımız vardır. Bu bizim için geçerli olduğu kadar partnerimiz ve arkadaşlarımız için de geçerlidir. Bizim onların tüm ihtiyaçlarını karşılamamız mümkün olmadığından onların da başka arkadaşlıklara ihtiyacı vardır.

Özet

Yeni birisi hayatımıza girdiğinde onları penceremize gelen güzel yabani bir kuş gibi görmek yardımcı olur. Kuşun başkalarının pencerelerine de gitmesini kıskanıp onu bir kafese kapatırsak o kadar mutsuz olur ki, parıltısını kaybeder ve hatta ölebilir. Sahip olma iddiası olmadan kuşun serbestçe uçmasına izin verirsek, kuşun bizimle geçirdiği o müthiş zamanın keyfini çıkarabiliriz. Kuş, olması gerektiği gibi uçup gittiğinde, bizimle kendini güvende hissederse dönmesi daha olası olacaktır. Kendimiz dahil, herkesin pek çok yakın arkadaşlığı olması hakkı olduğunu kabul eder ve buna saygı duyarsak, ilişkilerimiz daha sağlıklı ve daha uzun ömürlü olur.

Top