SDE Öğrenme: Sosyal Becerileri Geliştirmek

Sosyal, Duygusal ve Etik Öğrenme, Emory Üniversitesi, Kısaltılmış Framework

12:15
Sosyal, Duygusal ve Etik (SDE) Öğrenme, Emory Üniversitesi'nde Düşünceli Bilim ve Şefkate Dayalı Etik Merkezi tarafından geliştirilen bir programdır. Duygusal olarak sağlıklı ve etik açıdan sorumlu bireylere, sosyal gruplara ve daha geniş topluluklara destek olmayı amaçlamaktadır. Bu ikinci – SDE Öğrenme: Sosyal Becerileri Geliştirme – bölümünde, başkalarıyla olan ilişkilerimizde refahı ve uyumu teşvik eden bir dizi sosyal beceriyi nasıl geliştirebileceğimizi öğreniyoruz.

Kişisel Alanda öğrendiğimiz duygusal bilinç ve özdenetim becerileri, yaşamımız boyunca bizim için şüphesiz büyük faydalar sağlıyor. Bununla birlikte, insan doğası gereği sosyal olduğu için, başkalarıyla iyi ilişkiler kurabilmemiz de aynı derecede önemlidir. Önceleri sosyal özelliklerin doğuştan geldiği ve değişmez olduğu düşünülüyordu, ancak son yapılan bilimsel araştırmalar sosyal özelliklerin öğrenme, düşünme ve kasıtlı uygulama yoluyla geliştirilebileceğini fikrini giderek daha fazla destekliyor. "Sosyal" terimi, kişiler arası anlık etkileşimlerimizin yanı sıra okul, ofis, aile veya mahalle gibi küçük ölçekli bir topluluk içindeki etkileşimlerimizi de ifade eder. Bir kasaba, toplum veya bir bütün olarak dünya gibi daha büyük ölçekli topluluklar, üçüncü ve son alan olan Küresel alanın bir parçasıdır.

Sosyal Bağlamda Farkındalık, Şefkat ve Angajman

Sosyal Alan, birçok yönden Kişisel Alan ile benzerdir, ancak sosyal alanda odak noktamız biz değil, başkalarıdır. Yine, Farkındalık, Şefkat ve Angajman boyutlarından geçiyoruz. Burada farkındalık, hem başkaları hakkında temel bir farkındalık, hem de zamanda sosyal varlıklar olarak kendimize dair bir farkındalığı ifade eder –yani başkalarıyla ilişkiler içinde var oluyoruz, başkalarına ihtiyacımız var ve bizim eylemlerimiz başkalarını da etkiliyor. Bu farkındalık, aynı zamanda, insanlar olarak ortak yönlerimizi ve bizi birbirimizden ayıran hususları da anlamayı içerir. Şefkat bileşeni, Kişisel Alan'da kazanılan bilgileri artık başkalarını ve onların duygularını da anlamak için kullanmayı içerir, böylece daha az reaktif ve yargılayıcı bir duruma geçiyoruz. Ayrıca, bu içgörüyü minnettarlık, affetme, cömertlik ve tevazu gibi diğer sosyal özellikleri geliştirmek için kullanıyoruz. Son olarak, Angajman boyutu var ki, bu da başkalarıyla olumlu ve yapıcı bir şekilde nasıl ilişki kurulacağını öğrenmek için bu farkındalığı ve içgörüyü bir araya getirmeyi içerir. Dolayısıyla, Sosyal Alan'ın üç bileşeni şu şekilde tasvir edilebilir:

  • Kişilerarası Farkındalık
  • Başkalarına Karşı Şefkat
  • İlişki Becerileri

Kişilerarası Farkındalık

Hepimizin kendi dar, kişisel çıkarlarımıza odaklanma yönünde doğal bir eğilimi vardır, ama başkaları ve onların çıkarlarını da hesaba katan bir ilişki kurmak için, zamanla ve eğitim yoluyla kazanılabilecek bir beceridir. Bu sadece başkalarına değil, kendimize de büyük faydalar sağlar. Örneğin, başkaları için bir takdir duygusu geliştirmek, refah duygularını ve kişilerarası bağlantı duygularını güçlendirir. Kişilerarası farkındalık üç ana başlık altında ele alınır:

  • Sosyal Gerçekliğimizin Bir Parçası Olmak
  • Başkaları İle Paylaştığımız Gerçekliğimizin Bir Parçası Olmak
  • Çeşitliliği ve Farklılığı Kabul ve Takdir Etmek

Sosyal gerçekliğimizin bir parçası olmak, sosyal doğamızı, başkalarının önemini ve onların hayatlarımızda oynadıkları rolleri tanıma yeteneğini ifade eder. Başkaları ile paylaştığımız gerçekliğin bir parçası olmak, mutluluk istemek ve ıstıraptan kaçınmak gibi temel düzeyde başkalarıyla paylaştığımız şeyleri kabul ve takdir etmeyi içerir. Son olarak, çeşitliliği ve farklılığı takdir etmek, bireylerin ve grupların çeşitliliğine, onların benzersizliğine ve farklılıklarına saygı duymak ve bunların kolektif yaşamımıza nasıl katkıda bulunduğunu anlamayı içerir.

Sosyal Gerçekliğimizin Bir Parçası Olmak

"Hiç kimse bir ada değildir" diye meşhur bir söz vardır. Gerçek şu ki biz insanlar sosyal varlıklarız ve farkında olsak da olmasak da çok sayıda başka insan hayatımızda önemli roller oynar. Başkalarının da var olduğu ve dünyayı bizim gibi objeler şeklinde deneyimledikleri gerçeğini bazen unutabiliyoruz. Bu, istekleri ve ihtiyaçları olan, ilgilenilmesi gereken tek varlıkların biz olduğunu düşünme tuzağına düşmemizi olukça kolay bir hale getirir.

Öncelikle, kimliğimizi şekillendiren, varlığımızı etkilemeye devam eden ve gelecekte bizi etkileyecek olan insanlar üzerine düşünmeye başlayabiliriz. Örneğin, temel ihtiyaçlarımızı ve korumamızı temin etmiş veya hala temin eden ebeveynlerimizi veya başkalarını düşünebiliriz. Başkaları bize bor arkadaşlık, bir yoldaşlık sunuyor. Daha geniş bir düzeyde bakarsak, sayısız insan yediğimiz yiyecekleri yetiştiriyor ve giydiğimiz kıyafetleri yapıyor. Bu gerçekler üzerinde derinlemesine düşünmek, başkaları için takdir, empati ve şefkat geliştirmenin temelini oluşturur.

Başkaları İle Paylaştığımız Gerçekliğimizin Bir Parçası Olmak

Başkalarının var olması ve ihtiyaçlarımızı temin etmesi gerçeğinin ötesinde, onların da duygusal yaşamları olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Burada başkalarına karşı temel takdirimizi esas benzerliklerimizi görerek güçlendiriyoruz ve herhangi bir farklılığın onları takdir etmemizi engellememesi gerektiğini anlıyoruz. Üzerinde yoğunlaştığımız benzerlikler, temel insan deneyimlerimizdir ki, bunlar tüm insanlar için ortaktır. Başkaları, tıpkı bizim gibi, refah içinde yaşamak ve zorluk ve ıstıraplardan uzak durmak ister. Onların da istekleri, ihtiyaçları, korkuları, umutları vb. içeren duygusal bir yaşamları var. Onlar da hastalanırlar, onların da limitleri var, onlar da engellerle karşılaşır, sevinir, aksaklıklar yaşarlar. Bu ortak özellikleri kabul etmek, geliştirilebilen ve alışkanlık haline getirilebilen bir beceridir. 

Zihin haritası ve birinci şahıs duygusal farkındalığı dahil olmak üzere belirli derecede bir duygusal bilgelik geliştirdiğimizde, başkalarıyla paylaştığımız benzerlikleri görmek kolaylaşır. Diğer yandan, başkalarının nasıl bizim gibi olmadığını da keşfetmemiz gerekiyor. Herkesin istekleri, ihtiyaçları, korkuları ve umutları olmasına rağmen, başkaları bizimkilerle aynı şeyleri istemez, aynı şeylere ihtiyaç duymaz veya aynı şeylerden korkmazlar. Bu gerçeğin kabul edilmesi ve buna saygı duyulması gerekir. Dahası, başkalarının farklı yaşam deneyimleri, bakış açıları ve bilgileri vardır ki bunlarında hepsinin takdir edilebilmesi gerekir. Benzerliklerimizi takdir ederken farklılıklarımızı da kabul etmek, kendimiz ve başkaları hakkında daha derin bir anlayışa sahip olmamızı sağlar ve bu da ilişki becerilerini önemli ölçüde artırır.

Çeşitliliği ve Farklılığı Kabul ve Takdir Etmek

Başkalarıyla paylaştığımız gerçekliğin bir parçası, hepimizin benzersiz ve farklı olduğumuz ve kendine özgü özellikleri olan ve diğer gruplardan farklı olan sosyal gruplara ait olmamızdır. Her birimizin bakış açılarımızı, tavırlarımızı ve özlemlerimizi şekillendiren farklı yetiştirilme biçimi, farklı bir aile ortamı ve benzersiz deneyimleri var.

Bu nedenle çeşitlilik, paylaştığımız gerçekliğimizin bir parçasıdır ve bu şekilde – bizi ayırmak yerine bizi bir araya getirebilecek bir şey olarak takdir edilebilir. Farklılıklara saygı duymak ve çeşitliliğin kolektif yaşamımıza katkıda bulunma şekli, giderek çoğullaşan ve küreselleşen dünyamızda özellikle önemli bir farkındalık türüdür ve gerçek empati ve şefkat için bir temel sağlar.

Başkalarına Karşı Şefkat

Tüm sosyal özelliklerin başkalarına karşı şefkatten kaynaklandığı ve buna katkı sağladığı görülebilir. Kişilerarası farkındalık, çok çeşitli sosyal özelliklerin geliştirilmesinin önünü açarken, şefkat onları etik bir çerçeveye sokmaya yardımcı olur. Başkalarına karşı şefkat geliştirmenin üç yolu vardır:

  • Başkalarının Duygu ve Hislerini Bağlam İçinde Anlamak
  • İyiliği ve Şefkati Takdir Etmek ve Geliştirmek
  • Diğer Etik Eğilimleri Takdir Etmek ve Geliştirmek

Başkalarının Duygu ve Hislerini Bağlam İçinde Anlamak

Kendi duygularımızı anlamamak, kendi kendimizi yargılamamıza yol açabilir; benzer şekilde, diğer insanların anlamadığımız veya onaylamadığımız şekillerde davrandığını gördüğümüzde, doğal olarak onlara yargıyla tepki veririz. Duygularımızın isteklerden ve ihtiyaçlardan ortaya çıktığını anlamak, kendi kendini kabul etmeye ve kendine şefkat göstermeye yol açar. Bu süreç aynı şekilde başkaları için de doğrudur. 

Başkalarının eylemlerinin duygular tarafından teşvik edildiğini ve bu duyguların bir bağlam içinde ve altta yatan bir ihtiyaçtan kaynaklandığını anlarsak, onlara karşı öfke ve yargı yerine empati ve şefkat geliştirebiliriz. Buradaki amaç, uygunsuz davranışları mazur görmek değil, başkalarını ve onların duygularını insani bir düzeyde anlamaktır.

İyiliği ve Şefkati Takdir Etmek ve Geliştirmek

Zulm ile kıyasta şefkate daha fazla değer vermemiz gerektiği aşikar görünebilir, ancak bazen bu temel olgudan kolayca uzaklaşabiliyoruz. Kendi deneyimlerimizden ve tarihsel örneklerden, şefkate nasıl her zaman yeterince değer vermediğimizi görebiliriz. Tarihte insanların başkalarına zulm etmeyi makul gördüğü ya da sadece kendi zalimce eylemlerini görmezden geldiği sayısız örnek vardır.

Şefkat bize büyük faydalar verebilecek güçlü bir ilkedir, ancak sadece zihnimize şefkatli olmasını emretmek işe yaramaz. Şefkatin ne olduğunu anlamamız ve geliştirmek istediğimiz bir şey olarak ona değer vermemiz gerekir. Şefkat aşamasına geçmeden önce nezaket aşaması ile başlamak, başkalarına karşı düşünceli ve şefkatli bir tutum geliştirmek genellikle daha kolaydır.

Şefkat, başkalarının ıstıraplarını hafifletme arzusu olarak tanımlanır. Birçoğu şefkati insan varoluşunun merkezi bir yönü olarak görmez ama araştırmalar şefkatin biyolojik kökleri olduğuna işaret ediyor. Tüm memeliler ve kuşlar, doğumdan sonra kendi başlarına yaşayamadıklarından hayatta kalmak için anne bakımına ihtiyaç duyarlar. İnsanlar da dahil olmak üzere çeşitli türlerde kendini gösteren özgecil davranış, hem bireysel hem de grup düzeyinde hayatta kalmayı ve gelişmeyi destekleyen karşılıklı bağlar yaratır. Bu nedenle şefkat, birçok yönden bir hayatta kalma meselesidir. Bu, insanların neden çok genç yaşlardan itibaren nezaket için güçlü bir yönelime sahip olduklarını ve fizyolojik düzeyde bile şefkate neden bu kadar olumlu tepki verdiğimizi açıklıyor.

Diğer Etik Eğilimleri Takdir Etmek ve Geliştirmek

Şefkatin yanı sıra, minnettarlık, bağışlama, memnuniyet, alçakgönüllülük, sabır vb. içeren eğilimleri de geliştirebiliriz. Tüm bu etik eğilimlerin ortak noktası, bunların hepsinin maddi mülkler veya başarılar yerine hayatımıza fayda ve mutluluk getiren içsel niteliklere referans olmasıdır. İnsanlara değer vermeye ve hayatlarımızı nasıl zenginleştirdiklerini takdir etmeye odaklanmak, kendini öne çekmek ve mülk edinmenin uzun vadeli memnuniyet ve mutluluğun anahtarı olduğu fikrine zıttır. Bu içsel niteliklerin ne kadar önemli olduğunu anlamalıyız. Araştırmalar belli bir maddi refah düzeyinden sonra yaşamın insana verdiği tatminlik azaldığını ve hem çocuklarda hem de yetişkinlerde minnettarlık ve mutluluk arasında güçlü bağlantılar olduğunu gösteriyor. Minnettarlık yalnızca daha büyük yaşam tatminliğine yol açmaz; aynı zamanda sosyal medya, reklamcılık ve televizyon sektörünün öne çıkardığı materyalist mesajlara güçlü bir panzehir görevi de üstlenebilir.

Başkaları bize pek çok farklı şekillerde fayda sağlıyor ve bu faydaları kasıtlı bir biçimde deneyimlememize bile gerek yok. Başkalarının yapmadıkları şeyleri de takdir edebiliriz – bizden bir şeyler çalmadılar, bize zarar vermediler veya bize hakaret etmediler. Daha ileri düzeyde, başkaları zararlı şekillerde davrandığında sonuç olarak bundan aldığımız faydaları takdir etmeyi bile öğrenebiliriz. Bakış açılarını değiştirmeyi başaran ve daha mutlu, daha tatmin edici hayatlar sürmeyi başaran, aşırı zorluklar yaşayan ama yine de hayatlarına devam eden insanların örneklerini inceleyebiliriz. Başkalarının yanlış davranışlarına göz yummamamız gerekirken, yeni bir bakış açısı kazanma yeteneği, öfke, kızgınlık ve nefreti vücudumuzdan atmanın güçlü bir yoludur. Başkalarının bize fayda sağlama yollarını incelememiz, gerçek ve kalıcı bir minnettarlık duygusunun gelişmesiyle sonuçlanabilir ve bu da başkalarıyla güçlü bir bağlantı oluşturma işlevi görür.

Ben merkezli bir tutumun getirdiği dezavantajları ve kendi mutluluğumuzun ve iyiliğimizin başkaları tarafından gösterilen sayısız nezaket eylemine nasıl bağlı olduğunu düşündüğümüzde, doğal olarak bir minnettarlık duygusu geliştireceğiz. 

Aynı zamanda, hem sevinçleri hem de üzüntüleri de dahil olmak üzere başkalarının deneyimlerini fark etme ve bunlara duyarlı olma yeteneğini, yani empatiyi geliştirmemiz gerekir. Çoğumuz arkadaşlarımız ve sevdiklerimizle otomatik olarak empati kurarız, ancak bunu geniş kapsamlı ve tarafsız olacak şekilde genişletmek de mümkündür. Empatiyi temel ortak benzerliklerimiz hakkında bildiklerimiz ile birleştirdiğimizde, önyargı tarafından daha az kısıtlanan gerçek bir empati ortaya çıkabilir. Başkalarıyla empatik bir ilişki kurmak, onların bakış açılarını ve durumlarını anlamak için çaba göstermeyi de içerir. Örneğin, "bu kişi bencil" demek yerine "onun davranışları bencil sayılabilir" diyebiliriz. Bu, örneğimizdeki kişiyi kalıcı olarak bencil biri olarak görmememize yardımcı olur ve bencil olmadıkları anları fark etmek için zihnimizin açık kalmasını sağlar.

Başkalarıyla benzer noktalarımızı keşfettikçe ve minnettarlık ve empati geliştirdikçe, doğal olarak bir affetme duygusu geliştirmeye başlarız. Gerçekçi olmayan beklentilerimizi bıraktığımızda ve kendimizi kabullenmeyi geliştirdiğimizde, başkalarına karşı öfkemizi ve kızgınlığımızı üzerimizden atmamız daha kolay olacaktır. Affetmek böylece kendimize verdiğimiz bir armağana dönüşür.

İlişki Becerileri

Arkadaşlıklardan tutmuş aile dramasına ve ofis dinamiklerine kadar karmaşık sosyal etkileşimlerde rutin olarak geçiş yapmak zorundayız. Mutlu ve başarılı olmak için çok çeşitli sosyal ortamlara uyum sağlama yeteneği olmazsa olmaz. Uzun vadeli refah, anlamlı ve olumlu ilişkiler kurma ve sürdürme ve aynı zamanda zararlı ilişkileri zamanında fark edip sona erdirme becerisiyle önemli ölçüde ilişkilidir.

Bu kursun önceki iki bileşeni – sosyal doğamızın farkındalığı, bağlam içinde başkalarının duygularını anlamak – kendimizin ve başkalarının iyiliğine götüren gerçek becerileri, davranışları ve uygulamaları inşa edebileceğimiz bir temel oluşturur. Davranışlarımız empati ve şefkat üzerine kurulu olsa bile, bazen eylemlerimiz bunlara tamamen ters etkiler yaratabilir. İyi niyetlerimiz olabilir, ancak farkında olmadan kendimiz ve başkaları için sorunlar oluşturabiliriz. Daha fazla deneyim kazanma yolu ile bunu minimize edebiliriz. Öğrenilen beceriler somutlaşana ve bizim için doğal hale gelene kadar onları aktif şekilde uygulayabiliriz. Bu bağlamda kendimizi eğitebileceğimiz dört husus vardır:

  • Empatik Dinleme
  • Becerikli İletişim
  • Başkalarına Yardım Etmek
  • Çatışmaları Dönüştürmek

Empatik Dinleme

Empatik dinleme, açık fikirli bir şekilde başkalarını dinlemek ve duygusal tepkisellik nedeniyle onlara karşı kapanmamaktır. Empatik dinleme, görüşleri bizimkinden farklı olsa bile, önümüzdeki kişiye saygı ve takdir temeline dayanır. Başkalarını yorum yapmadan veya yargılamadan birkaç dakika dinlemeye çalıştığımız “derin dinleme” ile empatik dinleme pratiği yapabiliriz. Ya da, aynı fikirde olamayacağımız şeyleri söyleyen insanları izleyebilir veya dinleyebiliriz, ancak daha sonra duygusal olarak tepki vermeden önce söylediklerini yeniden dinlemek veya farklı şekilde ifade etmek için zaman ayırabiliriz. 

Empatik dinleme, yalnızca yüzeysel düzeydeki içeriğe değil, aynı zamanda insanların söylediklerinin içeriğini derinden anlamak için bağlam sağlayabilecek temel ihtiyaç ve istekleri de dikkate alan bir dinleme türüdür.

Becerikli İletişim

Dinlemek çok önemlidir, ancak söylemek istediklerimizi düşünceli, üretken ve kendimizi ve başkalarını güçlendirecek bir şekilde iletebilmeliyiz. "Güçlendirici iletişim" kavramı, yalnızca kendimiz için değil, aynı zamanda kendi adına konuşamayanlar için de saygılı ve açık bir şekilde konuşma yeteneğimizi ifade eder. Tartışma çok güçlü bir araç olabilir. Örneğin, arkadaşlarla tartışmayı seçebilir ve normalde katılmadığımız tarafta yer alabiliriz. İnsanlar olarak bizim bakış açımıza karşı çıkanları gayri meşrulaştırma ve hatta insanlıktan çıkarma eğiliminde olduğumuz için, bu tür egzersizler tevazu, entelektüel merak ve ortak bir insanlık duygusu geliştirmeye yardımcı olabilir.

Başkalarına Yardım Etmek

Dinlemek ve iletişim kurmak esastır, ancak başkalarına yardım etmenin pek çok farklı yolları da vardır. Başkalarına yardım etmek her zaman başkalarının ihtiyaçlarına uygun ve aynı zamanda kendi yeteneğimizle orantılı olmalıdır. Araştırmalar, toplum hizmetinden gönüllülüğe ve “rastgele iyilik davranışlarına” kadar farklı şekillerde yardım sunmanın kendi refahımıza yardım almaktan daha çok katkıda bulunduğunu gösteriyor.

Başkalarına yardım etme süreci üzerinde derinlemesine düşünmek için zaman ayırabiliriz: bunu yaptığımızda nasıl hissettiğimizi, bundan ne öğreneceğimizi, bunu nasıl geliştirebileceğimizi ve yardım etmeye çalıştığımız kişiler üzerinde ne gibi bir etkisi olduğunu çıkarabiliriz. Son olarak, durumun sadece yüzeysel olarak görünen kısmının ötesinde, başkalarının uzun vadeli refahları için gerçekten ne tür bir yardıma ihtiyaç duyabileceklerini keşfedebiliriz.

Çatışmaları Dönüştürmek

Hayatımız boyunca çatışmaların içinde yer almamız kaçınılmazdır. Çatışmalar kendi başına mutlaka kötü olmak zorunda değildir; ancak kendimiz ve başkaları için çatışmaları aşmayı öğrenmek hayati bir beceridir. Bir çatışmayı çözmek, her iki taraf için de refahı artırabilecek koşulların ve ilişkilerin dönüşümüne giden yolun yalnızca bir parçasıdır. Bunun için, çatışmaya yapıcı bir şekilde yanıt verebilmeli ve işbirliğini, uzlaşmayı ve barışçıl ilişkileri kolaylaştırabilmeliyiz.

İç huzur, dış huzurun temelidir. Aynı şekilde, iç uzlaşma, dış uzlaşmaya yol açabilir. İç dünyamızla barışmak, başarılı bir çatışma dönüşümü şansını en üst düzeye çıkarır. Alçakgönüllülük, empati, şefkat, affetme, tarafsızlık ve ortak insanlığımızın kabulü olmadan, çatışmaların dönüşümü ve çözümü imkansız demeyelim ama çok zordur. Bu becerilerin mevcut olduğu durumlarda, çatışma çözme görevi, ilgili tüm taraflar için derin ve gerçekten dönüştürücü bir deneyim haline gelebilir.

Özet

Bu kursun ilk bölümünde, kendimizi daha iyi anlamak için duygusal bir anlayış ve bilgelik geliştiriyoruz. Bu ikinci bölümde, bu anlayışı başkalarıyla – ailemiz, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız ve karşılaştığımız yabancılar ile ilişki kurmak için kullanıyoruz. İlişki becerilerinin geliştirilmesi, nezaket ve şefkat ilkeleri ile bağlantılıdır. Bunları pratikte yeterince uyguladığımızda, sosyal beceriler yalnızca bir dizi teknik olarak kalmaz; başkaları için takdir ve ilgi duygumuzun doğal bir sonucuna dönüşürler. Yaşadığımız sosyal bağlamlar boyunca olumlu stratejileri benimsediğimizde ve uyguladığımızda, yalnızca ilişkilerimiz daha uyumlu olmakla kalmaz, aynı zamanda daha mutlu ve daha tatmin edici bir hayatımız olur.


Daha derinlere inmek isterseniz, SDE Öğrenme Framework'ünün tam versiyonunu okuyun ve Düşünceli Bilim ve Şefkat Temelli Etik Merkezi'nin diğer programları hakkında bilgi edinin.

Top