Giriş
Altı Mükemmellik veya Altı Paramita olarak da bilinen Altı geniş kapsamlı tavır kendi üzerimizde çalışarak başkalarına en iyi şekilde yardım edebilmemizi kolaylaştıracak zihinsel durumları tanımlar. Bu tutumlar atalet ve öfke gibi başarının önündeki en büyük engellere karşı koyabilmemizi sağlar o yüzden herkes için faydalıdırlar. Onlara ‘geniş kapsamlı’ diyoruz zira Budist bağlama göre, bu tutumlar tam olarak geliştirildiklerinde limit ve sorunlarımızın yarattığı okyanusun karşı kıyısına geçmemizi kolaylaştırırlar. Eğer feragat -tüm acıdan özgürleşme kararlılığı- hissi ile motive olmuşsak, bu tutumlar bizi özgürleştirecektir. Bodhichitta [bodhiçitta okunur, çn.] -tüm hissedebilen varlıkların yararına bir Buddha olmayı istemek- hissi ile motive olmuşsak, bu tutumlar bizi tam aydınlanmaya ulaştıracaktır.
Altı geniş kapsamlı tutum şunlardır:
- Cömertlik
- Ahlaki öz-disiplin
- Sabır
- Sebat
- Zihinsel denge (konsantrasyon)
- Seçici farkındalık (bilgelik)
Hem meditasyon hem de günlük aktivitelerimizde bu altısının hepsiyle kendimizi eğitiriz. Kaslarımızı geliştirmek için antrenman yapmamız gibi, yaptığımız her şeyde bu zihin halleriyle ne kadar çok haşır neşir olursak o kadar güçleneceklerdir. En sonunda, yaşamlarımızın içine o kadar işleyeceklerdir ki kendimiz ve başkalarıyla olan ilişkilerimizin her zaman doğal bir parçası olacaklardır.
Cömertlik
Cömertlik başkalarının ihtiyacı olduğunu bildiğimiz şeyleri isteyerek verip hibe etme tutumuna denir. Bu, bazı inanışlarda olduğu gibi sanki fakirliğin kendisi bir erdemmiş gibi, elimizdeki her şeyi verip yoksullaşmak zorundayız demek değildir. Burada cömertlik engeller olmaksızın ve tereddüt etmeden verebilmeye istekli olmak anlamındadır, eli açıklığın ne zaman uygun olacağını bilmek de aklın ayırt etme özelliğini kullanmamızı gerekli kılar. Dışarı çıkıp birilerini öldürmek isteyen birine silah verip ‘Ah, ne kadar da cömerdim, al şu parayı git kendine silah al.’ diye düşünmeyiz. Uygunsuz cömertliğe bir başka örnek uyuşturucu alması için birine para vermektir.
Cömertlik için zengin olmamız gerekmez, oldukça yoksul ve verecek bir şeyimiz olmadığı zamanlarda bile cömertçe paylaşmaya istekli olabiliriz. Aksi takdirde yoksul insanlar nasıl olup da cömertlik geliştirebilirler? Bu yüzden, güzel bir günbatımı gördüğümüzde herkesin bunun tadını çıkarabilmesi için cömertçe dilekte bulunabiliriz. Güzel bir manzara, iyi bir hava, lezzetli bir yemek ve benzeri gibi. Bunların hepsi cömertlik sayılır! Sadece sahip olduğumuz şeylerle değil hiç kimseye ait olmayan şeylerle de bu şekilde cömert olabiliriz. Meditasyon sırasında harikulade olan bütün her şeyi başkalarına verdiğimizi imgeleyebiliriz ama eğer gerçekten de bir başkasına yardım edebilecek bir şeyimiz varsa ve onların da buna gereksinimi varsa sadece onlara vermeyi imgelemeyiz. O zaman gerçekten de cömertçe elimizdekini veririz!
Cömertlik, hiçbir şeyi paylaşmak veya başkalarına vermek istememek demek olan cimriliğin tersidir. Cimriliğe genelde başkalarına bir şey verirsek kendimize hiçbir şey kalmayacağı tarzında bir duygu eşlik eder, ama tam tersine:
Eğer her şeyi kendime saklarsam, başkalarına verebilecek neyim kalır ki? -Tibet Atasözü
Bu konuda fanatik olmamaya dikkat etmeliyiz. Başkalarına yardım etmeye çalışırken yemek yiyebilmeli ve uyuyabilmeliyiz. Kendimizi de ihmal etmememiz gerekir yani cömertlikle kastettiğimiz şey daha çok sahip olduğumuz şeyleri paylaşmaktır. Çok ileri seviyedeki bodhisattvalar kendi yaşamlarını başkalarına yardım edebilmek için feda edebilirler ama şu anki aşamamızda bunu gerçekçi bir biçimde yapamayabiliriz. O halde, elimizdekilerin hepsini dağıtarak açlıktan ölme noktasına gelecek kadar her şeyden vazgeçmeye kalkışmamalıyız ama kendi bedenimizi başkalarının yardımına yine de sunmaya istekli olabiliriz, zor veya yorucu ya da fiziksel emek sarf etmeyi gerektiren bir iş olabilir bu mesela. Elimizi taşın altına koymaktan korkmamamız gerekir!
Cömertlik, ‘erdemin kökenleri’ olarak adlandırdığımız ve sahip olup geliştirdiğimiz herhangi bir olumlu etki ve potansiyeli paylaşmayı da içerir. Buna kendi yaşamımdan örnek verebilirim: Geçmiş hayatlardaki yapıcı eylemlerden kaynaklanan olumlu potansiyelin birikiminin bir sonucu olarak bu hayatımda Hindistan’daki en önemli Budist ustalarla buluşup eğitim alma ve daha sonra da dünyanın her yerine davet edilerek bir sürü harika insanla olumlu bağlantılar kurma imkânım oldu. Bu daha da fazla olumlu potansiyel ortaya çıkmasına vesile oldu ve yaptığım pratiğin bir parçası olarak, bu ‘erdemin kökenlerinin’ meyvelerini sadece kendim toplamak üzere kendime saklamaktansa başkaları ile paylaşmaya çalışıyorum. Uygun olduğunda, sahip olduğum bağlantıları başkaları ile paylaşarak onları bu önemli ustalar ve dünyanın her yerindeki diğer bilgili ve faydalı kişilerle tanıştırıyorum. Hem üniversite tahsili hem de birkaç on yıl boyunca Hindistan’da meditasyon ve eğitimlerden edindiğim bilgileri paylaşmaya çalışıyorum. ‘Erdemin kökenlerini’ paylaşmak tam da budur: Başkaları için de kapı açmak.
Genellikle dört çeşit cömertlikten söz ederiz:
- Maddi yardım yapmak
- Öğreti ve tavsiyelerde bulunmak
- Korkudan korunma sağlamak
- Sevgi vermek
Maddi Yardımda Bulunma Cömertliği
Maddi yardımda bulunma cömertliği sahip olduklarımız, yiyecek, giysi, para ya da sahip olduğumuz herhangi bir şeyi kastedebilir. Bu, münasip olduğunda elimizdekileri saygılı bir şekilde verip paylaşmayı gönülden gelerek yapmaktır, köpeğe kemik atar gibi değil. Maddi yardımda bulunmak için çok fazla eşyamızın olması veya zengin olmamız gerekmez zira sahibi olmadığımız şeyleri de verebiliriz, ancak bu modern bir Robin Hood misali dışarı çıkıp gidip bir şeyler aşırmak demek değildir! Tersine, umumi şeylerden bahsediyoruz, çevreyi temiz tutarak herkesin doğadan keyif alabilmesine vesile olmak gibi. Bu başkalarına verebileceğimiz harika bir hediyedir. Herhangi mutlu bir deneyimi de paylaşabiliriz, ‘Herkese bu güzel havanın tadını çıkarmak nasip olsun’ demek gibi mesela.
Sadece fiziksel nesne bazında düşünmemek gerekir. Zamanımızı, işimizi, ilgimizi, enerjimizi, cesaretlendirici sözlerimizi ve saire şekilde bedenimizi kullanarak da eli açık olabiliriz. Tüm bunlar anlamlı ve maharetli bir şekilde maddi şeyleri paylaşarak cömert olmaya örnek sayılabilir.
Açıkça görüldüğü gibi, başkalarına silah veya zehir gibi kendilerine ve başkalarına zarar verebilecekleri şeyleri vermek uygun değildir.
Eğitim ve Tavsiye Vererek Cömertlik
Budist bağlamda bu Dharma’yı yani Budist öğretileri paylaşmak anlamındadır ancak Budist olmayan alanları da kapsayabilir. Bu yalnızca öğretmek, çeviri yapmak, yazıya dökmek, yayınlamak veya eğitim merkezleri açmak ve bu merkezlerde çalışmak değil aynı zamanda insanların sorularını cevaplamak, eğer yapabiliyorsak ve yeri-zamanı uygunsa onlara önerilerde bulunmak ve bilgi vermeyi vb. de içerir.
Sakya geleneğinde samadhi (konsantrasyon) sunmak adı verilen ve başkalarıyla Dharma pratiğimizin farklı yönlerini paylaştığımız bir yöntem de mevcuttur. Öğrenmek ve okumaktan edindiğimiz her türlü bilgiyi başkalarına sunar ve onlara yardım etmek için kullanırız. Bu, sahip olduğumuz ve edindiğimiz tüm bilgi, kanaat, disiplin, iç görü ve konsantrasyonun yanında izah ettiğimiz öğretileri de kapsar. Bütün bunlar Dharma’yı paylaşmak ve vermek cömertliği kategorisine dahildir ama tabii ki bunu başkalarına faydalı olacak her şeyi paylaşmak şeklinde genişletebiliriz.
Korkudan Koruma Sağlayarak Cömertlik
Bu cömertlik çeşidi başkaları kötü durumdayken onlara yardım etmeye gönderme yapar. Kesimhaneye gönderilecek hayvanları kurtarmak ve kafes ya da ağılda tutulan canlıları serbest bırakmak buna dahildir. Bir yüzme havuzunda suya düşen sinekleri kurtarmak ya da insan ve hayvanları aşırı sıcak veya soğuktan korumak -bunların hepsi koruma sağlamaktır. Eğer evimizde bir böcek varsa onu beş kat aşağıya düştüğünde canı acımayacağını gerekçe göstererek camdan dışarı atmayız. Korkudan koruma sağlayan cömertlik böceği incitmeden dışarı bırakmak demektir. Bu asla böceği tuvalete atıp sifonu çekerek iyi şanslar dilemek anlamına gelmez!
Başkalarını korku içindeyken rahat ettirmeyi buna ekleyebiliriz, bunun çocuklarımız veya avlanmaktan kaçan bir hayvan olması fark etmez. Eğer bir kedi fareye eziyet ediyorsa fareyi uzaklaştırarak onu korumaya çalışabiliriz.
Tantra öğretisinde, korkudan koruma sağlama cömertliğinin daha derin bir yorumu vardır ki bu metanet ve itidalimizi başkalarıyla paylaşmayı içerir. Bu başkalarının bizden korkmasını gerektirecek bir şeyin katiyen olmaması demektir çünkü onlara bırakmamacasına bağlı olmak, öfkeyle veya düşmanlıkla reddetmek ya da naifçe görmezden gelmek gibi davranışlarda bulunmayız. Herkese eşit şekilde açık oluruz ki bu gerçekten de bir başkasına verebileceğimiz en güzel hediyedir.
Sevgi Verme Cömertliği
Tantra aynı şekilde dördüncü bir şekil cömertlikten de bahseder, buna sevgi verebilmek adı verilir. Bu etraftaki herkesi kucaklayıp sarılmak demek değildir fakat herkese mutlu olmaları dileğini verdiğimiz anlamına gelir. Sevginin anlamı budur -bir başka kişinin mutlu olmasını ve mutlu olmasına sebep olacak koşullara sahip olmasını dilemek.
Bir Şeyi Uygun Şekilde Nasıl Verebiliriz
Bu altı geniş kapsamlı tutumun her birini kullanıp uyguladığımızda kalan diğer beşini de katıp birleştirebiliriz. Cömertliği pratik ederken:
- Ahlaki disiplin ekleyerek tüm yanlış ve uygunsuz isteklerimizden kendimizi kurtarabiliriz.
- Sabır ekleyerek karşılaşılan güçlüklere katlanmaktan sakınmayız.
- Sebat ekleyerek bir şeyi vermekten sevinç duyar ve bunu bir görev ya da zorunluluk hissiyle yapmayız.
- Zihinsel denge ekleyerek verip paylaşmaktan kaynaklanan olumlu güce ithaf ettiğimiz konsantrasyona sahip oluruz.
- Seçici farkındalık ekleyerek veren (kendimiz), alan ve verilen nesnenin her birinin kendi kendine var olmaktan yoksun olduğunu idrak ederiz. Bunların hepsi birbirine bağlı ve tabidir. Alan kişi olmadan veren de yoktur.
Cömertlik ve Yanlış Motivasyon
Bir şeyi doğru olmayan bir şekilde paylaşıp verdiğimiz çok çeşitli durumlar vardır ve bunlardan sakınmamız gerekir. Başkalarını etkilemek umuduyla veya gerçekten de çok dindar ve harika olduğumuzu düşünsünler diye yapılan cömertlik örneğin, ya da karşılığında bir şey beklediğimiz cömertlik, ki bu oldukça yaygındır – bu basit bir teşekkür bile olsa. Ancak bir şeyi verip paylaştığımızda, diğer kişinin durumunu gerçekten de düzeltip başarılı olmak şöyle dursun, karşılığında teşekkür dahil herhangi bir şey beklemek dahi doğru değildir. Bu çoğunlukla onların karmasına bağlıdır. Yardım teklif edebiliriz ama karşılığında başarı veya minnettarlık beklememeliyiz.
Muson yağmurları mevsiminde Dharamsala’da şöyle bir şey oldu, bir su birikintisinde boğulmak üzere olan bir fareyi kurtarıp kuruması için yere bıraktım ve fare tam orada serilmiş yatarken büyük bir şahin onu kapıp götürdü. Her şey bireyin karmasına bağlıdır, onlara yardım etmeye çalışsak bile. Onlara başarmaları için tüm olanak ve desteği sunabiliriz ama yine de feci bir başarısızlığa uğrayabilirler.
Dahası, her şey iyi bir şekilde sonuçlansa bile diğer kişiye bununla ilgili böbürlenmek veya onlar için yaptıklarımızı ve verdiklerimizi hatırlatmak yanlıştır. Onlara yardım ederken ne kadar da büyük bir lütufta bulunduğumuzu düşünerek karşımızdakini küçük düşürmemeliyiz. Aslında, yardımımızı kabul ederek onlar bize büyük bir iyilikte bulunuyor ki bizler bu sayede olumlu etkilerimizi geliştirme fırsatı bularak herkese mümkün olduğunca yardımcı olabilmemizi sağlayacak olan aydınlanmaya yaklaşabiliyoruz. Suçluluk veya zorunluluktan dolayı verip paylaşmak da yanlış motivasyona örnektir, biri bir bağış yapmışsa bizim de yapmamız veya daha fazlasını bağışlayarak onları gölgede bırakmaya çalışmamız gibi.
Cömertlik ve Doğru Motivasyon
Cömertlik pratiği yaparken sahip olduğumuz tek düşünce karşımızdaki kişiye hem geçici hem de nihayetinde fayda sağlamak olmalıdır. Başarsak da başaramazsak da elimizden geleni yapar veya en azından deneriz. Bu, bulaşığı yıkamaya bile yardım etmeye üşenip sadece soyut bir şekilde ‘Tabii ki tüm hissedebilen varlıklara yardım etmek istiyorum’ diye düşünmekle olmaz!
Cömertlik pekâlâ iki taraflı da olabilir. Eğer başkaları bize cömertçe yardım etmek istiyorsa mağrur bir tavırla davet veya hediyeleri reddetmemeliyiz. Çoğu kişi bir başkası bize bir şey almak istediğinde bunu yapar, yemek ısmarlamak gibi ufak bir şeyde bile. Böyle yaparak onların olumlu bir etkide bulunma fırsatından mahrum ediyoruz. Aslında Bodhisattva yeminleri de onlara zarar vermediği sürece başkalarının davet ve yardım tekliflerini kabul etmemiz kuralını içerir.
Bir keresinde Serkong Rinpoche [rinpoşe okunur, çn.] ile İtalya’da seyahatteyken birisi gelip ona bazı sorular sormuştu. Ayrıldıklarında kapının yanındaki sehpaya bağış sunusu olarak bir zarf bıraktılar. Serkong Rinpoche bana şunu söyleyerek önemli bir hususa değindi: ‘Uygun şekilde vermenin yolu budur. Gösterişli bir şekilde içeri girip Lamaya bizzat takdim ederek Lamaya bağış yaptığını açıkça gösterip bu sayede onun takdirini kazanmak ve haklarında iyi düşünmesini sağlamak isteyenler gibi değil.’ Büyük bir gösteride bulunmaksızın sessiz ve anonim şekilde vermek ve bunu saygı ile hoşa gidecek şekilde yapmak her zaman en iyisidir.
Diğer kişileri yapacağımız bağış ve sunu için bekletmemek veya o an yardım teklif edip bunu bir sonraki güne bırakmamak gerekir. Bu biraz evvel bahsettiğimiz bağış sunusuna benzer. Serkong Rinpoche kutsal Dalai Lama’nın öğretmenlerinden biriydi ve pek kişi onu ziyarete gelirdi. İnsanların tumturaklı bir saygıyla eğilmek için onun tam önüne gelinceye kadar beklemesini nezaketsiz ve biraz da gülünç bulduğundan söz etmişti: ‘Bunun tek yaptığı zamanımı boşa harcamak. Saygıyla eğildiklerini görmem gerekmiyor. Önümde saygıyla eğilmelerinin bana faydası yok. İçeri girmeden bunu yapmaları gerek ki beni gördüklerinde ne söylemek istiyorlarsa gelip doğrudan söyleyebilsinler.’
Tibetliler için kata adı verilen törensel atkıları Lamalara vermek çok olağandır ama bunu onları etkilemek için yapmazlar. Unutmayın, önlerinde eğilip saygı göstermenin faydası bizedir, öğretmene değil.
Şahsen İkramda Bulunmak ve Vermek
Neyi vermeye karar vermişsek bunu kişisel olarak bizzat yapmak önemlidir. Atisha’nın [Atişa okunur, çn.] ustası için tüm ikramı kendisinin yapmak istediği bir yardımcısı vardı, aynı zamanda sunu çanaklarını da dolduruyor ve diğer bütün her şeyi yapıyordu. Atisha şöyle dedi: ‘Benim için bunu kendim yapmam çok önemli. Benim için de yemek yiyecek misin?’ Mümkün olduğunca bu tarz işleri bizzat kendimiz yapmalıyız.
Eğer bir şeyi vermeye karar vermişsek, daha sonra fikrimizi değiştirip pişman olarak geri almaya çalışmamalıyız. Dahası, eğer bir şeyi vermişsek onun bizim istediğimiz şekilde kullanılmasında ısrarcı olmamak gerekir, bu özellikle para verince o paranın nasıl harcanacağı konusunda ısrarcı olmak gibi durumlarla ilgilidir. Birisine bir resim armağan ederiz ve evlerine gittiğimizde resmin duvarda asılı olmadığını görürüz – buna biraz kırılırız. Aslında, bir şeyi bir kere verdiğimizde artık o bize ait değildir.
Bir keresinde Dharamsala’daki bir manastırda verilen yemeklerin oldukça az ve yetersiz olduğunu hatırlıyorum, rahiplerin durumu hiç de iyi değildi. Batılılar olarak aramızda bir miktar para topladık ve onlara daha iyi yiyecekler almaları için verdik. Onlar da gidip parayı tapınaklarını daha büyük ve güzel hale getirmek için tuğla alarak harcadı! Bu bazı Batılıları rahatsız etmişti, gidip para yemeğe harcanmadığı için epey büyük tantana çıkardılar. Çözüm şuydu, eğer onların daha iyi yemek yemesini istiyorsak o zaman gidip gerçekten de iyi yiyecekler almalıydık, o zaman yiyebilirlerdi! Yani biraz cin fikirli olmalıydık. Dahası, onlara yemeyi sevecekleri şeyler almalıydık ve Tibetliler için bu et yemektir, bazı Batılılar bunu onaylamasa bile. Tofu ya da asla yemeyecekleri bir başka şey almak gerçekten de uygun değildir.
Serkong Rinpoche’yi her gün görsem de her seferinde ona mutlaka ufak bir şeyler getirirdim. Bir süre sonra ‘Neden bana her seferinde bu kata ve tütsüleri getiriyorsun? Bütün bu zerzevata ihtiyacım yok!’ diye beni azarladı. Zerzevat dedi! ‘Bin tane katayla ne yapacağım?’ dedi, ‘Eğer bir şeyler getirmeye devam edeceksen bari sevip kullanabileceğim bir şey getir.’ Muz yemeyi sevdiğini biliyordum, ben de ona muz getirmeye başladım. Eğer başkalarına ikramda bulunup bir şeyler vermek istiyorsak bunu becerikli bir şekilde yaparak insanların hoşlanacakları şeyler vermeliyiz. İnanın bana Lamaların yeteri kadar tütsüsü var!
Aynı şekilde, iyi kalitede bir şeyler getirmek önemlidir, sadece bizim beğenmediğimiz veya kullanmadığımız şeyleri değil. Bazıları asla bir şeyleri kabul etmek istemez, o zaman ‘Birisi bana bunu verdi ve ben bunu hiç kullanmayacağım. Lütfen al çünkü atmak istemiyorum.’ diyebiliriz. Bazı şeyleri vermek yakışıksız olabilir, vejetaryen birine etli hamburger vermek gibi. Eğer birisi belirli bir yemek diyetini uyguluyorsa ona uyumlu şeyler yapmamız gerekir. Sıkı diyette birine pasta getirmeyelim!
Dharma’yı Paylaşmak ve Vermek
Dharma’yı paylaşmak söz konusu olduğunda eğer birisi bizimle öfke, bağlılık, gurur veya sadece boş bir meraktan dolayı münazara etmek istiyorsa onlarda tartışıp Budist metinler vermememiz gerekir. Dharma’yı sadece dinlemeye ve çabuk kavramaya açık kişilerle paylaşır ve öğretiriz. Eğer bir kişi dinlemeye ve anlamaya açık değilse onlara öğretmek veya mütalaa etmek uygun değildir. Aslına bakarsak, bu bir vakit kaybıdır ve sadece karşımızdakinin olumsuz ruh durumuna ve düşmanca hislerinin artmasına yarar. Açık fikirli ve öğrenmeye istekli kişilere öğretmek doğrudur.
Eğer birisine öğretiyorsak bu onun seviyesine uygun şekilde olmalıdır. Öğrenip özümsediğimiz tüm bilgileri sırf bizim ne kadar zeki olduğumuzu görsünler diye karşımızdakinin önüne yığmak gereksizdir. Çok ileri seviyedeki öğretileri de eğer biraz tadılmaları faydalı olmayacaksa paylaşmayız. Bazen daha ileri seviyedeki öğretiler insanlara daha sıkı çalışarak özünü kavrayabilmeleri için ilham verir, eğer birisi biraz fazla kibirliyse de bu yardımcı olur. Kutsal Dalai Lama bazen üniversite profesörleri ve benzerlerine Budist öğretilerin ne kadar derin ve sofistike olduğunu göstermek amacıyla oldukça komplike bir şekilde ders verir. Bu Budizm’in ilkel veya geri kalmış olduğu yönündeki görüşleri bertaraf etmeye yarar.
Serkong Rinpoche bir keresindeki Batılı bir Dharma merkezini ziyaret etmişti ve ondan Shantideva’nın [Şantideva okunur, çev.] metninin boşluk (var olmama) üzerine olan bölümünü sadece iki gün içerisinde öğretmesini istediler. Bu aslında inanılır gibi değildi! Bu metnin o bölümünü hakkıyla öğrenebilmek için en az bir yıl veya daha uzun süre boyunca çalışmak gerekiyordu. Rinpoche o bölümün başlangıcındaki ilk birkaç kelimeyi konunun ne kadar derin olduğunu göstermek için son derece ileri ve karmaşık bir seviyeden anlatmaya başladı. Hiç kimsenin neden bahsettiğini anlayamaması aslında bu konunun öğretilip özümsenebilmesi için iki günün yeterli olduğunu sanmanın ne kadar da kibirli bir düşünce olduğunu da gösteriyordu. Rinpoche daha sonra yavaşlayarak onların seviyesine indi ve metnin küçük bir kısmını sadece genel hatlarıyla açıkladı.
Kutsal Dalai Lama geniş kitlelere ders verdiğinde bunu orada bulunan herkesin seviyesine azar azar hitap edecek şekilde yapar. Verdiği eğitimler çoğu kez oldukça ileri seviyede ve orada bulunan önemli Lama, geshe [geşe okunur, çev.] ve khenpo’lara yöneliktir. Herkesten daha ileri seviyede olduğu için onlara bu seviyede öğreterek onların da gidip daha az karmaşık şekilde kendi öğrencilerine açıklayıp aktarabilmelerini sağlar. Bu gibi durumlarda en düşük paydadaki kimseler hedef alınmaz çünkü diğerleri o seviyedekilere yardımcı olabilir. En ileri seviyede öğretilir ki öğretiler tüm kademelerden akıp çağlayarak herkese ulaşabilsin.
Sonuç olarak, gereksinim duyan kişilere verip paylaşabilmek önemlidir. Eğer bir kimsenin bir şeye ihtiyacı yoksa ve sadece hırs ve bağlılık hissiyle istekte bulunuyorsa -çocukların tüm gün çikolata istemesi gibi- o zaman bir şeyler vermek uygun değildir. Ayırt edici farkındalığımızı kullanarak neyi ne zaman kime vermenin uygun olup olmadığını belirlememiz gerekir. Trungpa Rinpoche ‘aptal şefkati’ diye harika bir terim bulmuştu. Herkese istedikleri her şeyi yapması için yardım etmeyiz çünkü bu oldukça aptalca bir şey de olabilir! Cömertliğimiz bilgeliğimizle uyum içinde olmalıdır.
Özet
Cömertlik bizim zengin veya bir sürü mala sahip olmamızı gerektirmez. Nerede veya ne yapıyorsak olalım nefes aldığımız temiz hava, olağanüstü güzellikteki gün batımı, yediğimiz lezzetli yemekler gibi hoşumuza giden şeyleri zihinsel olarak sunup paylaşmakla da cömert bir zihin durumu geliştirmeye başlayabiliriz. Bizim yapabildiğimiz her şeyden başkalarının da keyif alabilmesini dilemek, bir sonraki adım olan gerçekten de ihtiyaçları olan şeyleri başkalarına verebilmenin temelini oluşturur.
Eğer yapabiliyorsak maddi yardımda bulunmak gerçekten de harikadır ama zamanımızı ve enerjimizi vererek de cömert olabiliriz. Saf bir istek ve sevinçle bir şeyleri verip paylaştığımızda cömertlik hem kendimiz hem de başkalarının refah ve mutluğunu sağlamlaştıran olumlu bir güç haline gelecektir.