Mutluluk ve Mutsuzluğun İnişleri ve Çıkışları
Yaşamımız boyunca birçok türde sorun ve ıstırapla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Hayat sinir bozucu ve stresli hal alabiliyor. Kendimiz için mutlu bir hayat kurmak adına çok çalışıyoruz, ancak çoğu zaman işler umduğumuz gibi gitmiyor. İlişkilerimizin kötüye gitmesi, insanların bize kötü davranması, hastalanmak, işimizi kaybetmek ve saire gibi hiç istemediğimiz şeyler geliyor başımıza. Her ne kadar bunların meydana gelmesini engellemeye çalışsak da, yine de bir yolunu bulup geliyorlar. Çoğu zaman, bu sorunlar yüzünden depresyona giriyoruz veya bunları görmezden gelmeye çalışıyoruz, ancak bu, işleri daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Sonuçta daha da mutsuz bir duruma dalıyoruz.
Mutluluğu deneyimlemeyi biraz başardığımızda bile, bu mutlulukla ilgili bir sorun vardır – mutluluğumuz uzun sürmez. Deneyimlediğimiz mutluluk bizi asla tatmin etmez ve hep daha fazlasını isteriz. “Daha fazlası” için çok fazla zaman ve enerji harcıyoruz. Sosyal medyada bir selfie yayınladığımızda tavrımızı bir düşünün. Her defasında bir "beğeni" aldığımızda salgılanan hafif dopamin dalgasıyla gelen mutluluk ne kadar sürüyor? Daha fazla "beğeni" alıp almadığımızı ne sıklıkla kontrol ediyoruz? Ve beğenilerimiz çok fazla olmadığında kendimizi ne kadar kötü hissediyoruz? Bu ıstırabın ta kendisi, öyle değil mi?
İnişleri ve Çıkışları deneyimlediğimiz Bedensel ve Zihinsel Durumları Sürdürüyoruz
Hayat her zaman inişli çıkışlıdır – bazen mutlu oluruz ve harika hissederiz, bazen de üzgün ve mutsuz oluruz. Çoğu zaman, sadece “Hayat bu” deriz ve duruma daha derinden bakmayız. Ama gerçekten de hayatımızın böyle olmasını mı istiyoruz – bir sonraki anda nasıl hissedeceğimizi asla bilmeden yaşamak? Şanslıyız ki, Buda zamanında daha derine baktı ve tüm bunların altında yatan gerçek sorunu keşfetti. Gerçek sorun, gerçek ıstırap, sahip olduğumuz beden ve zihin türleridir. Sahip olduğumuz bedenler ve zihinler, iniş çıkışları bir mıknatıs gibi kendilerine çeken bu deneyimlerimizin temelidir. Daha da derine inersek, gerçek sorun şu ki, bu tür bedenlere ve zihinlere sahip bireyler olarak, bu iniş çıkışları sadece şu anda ve gelecek bir kaç haftada değil, ölene kadar oluşturur ve sürdürürüz. Sadece bu değil, Buda kendi sorunlarımızı yalnızca bu yaşamda değil, aynı zamanda yeniden doğuş açısından baktığımızda gelecek yaşamlarda da sürdürdüğümüzü söyler. Yeniden doğuş anlayışını henüz anlamamış ve kabul etmemiş olsak da, bu sorunları gelecek nesiller için de nasıl sürdürdüğümüzü görebiliriz. Eylemlerimizin gezegendeki varlığımızın çok ötesindeki sorunları nasıl sürdürdüğünü mevcut iklim krizinde açıkça görebilmekteyiz.
Peki, bedenlerimiz ve zihinlerimizle ilgili asıl sorun nedir? Sorun, bunların sınırlı olmalarıdır. Bedenlerimiz sınırlıdır – yaşlandıkça hastalanır ve yıpranırlar. Bir şişe süt gibi, bir noktada tükenirler; ancak, sütten daha da kötüsü, net bir tükenme tarihlerinin olmayışıdır. Vücudumuzun son kullanma tarihi hakkında hiçbir fikrimiz yok. Vücudumuz sağlam iken, ona bakmak için ne kadar zaman harcamamız gerektiğini bir düşünün. Onu temizlemek, giydirmek, beslemek, tuvalete götürmek, egzersiz yaptırmak, dinlendirmek ve uyutmak, yaralandığında veya hastalandığında ona bakmak zorundayız. Bütün bunlar ne derecede eğlenceli işler? Büyük bir Hintli Budist öğretmeninin güzelce ifade ettiği gibi, “hepimiz bedenlerimizin kölesiyiz”.
Duygu ve hislerimizin yanı sıra zihnimiz de sınırlıdır. Zihnimizi eğitmemiz ve geliştirmemiz gerekiyor ve bunları yaparken bile anlamadığımız çok fazla şey var. Günlük hayatımızda neler olup bittiği bir yana, hiçbir şeyin büyük resmini tam şekilde göremiyoruz – örneğin, küresel ısınmanın, yapay zekanın, robotiklerin, sanal gerçeklik ortamlarının vb. sonuçlarının ne olacağını kestiremiyoruz. Daha da kötüsü, bedenlerimiz gibi zihinlerimiz de yaşlandıkça geriye gidiyor – kısa süreli hafızamız eskisi gibi keskin kalmıyor, zihinlerimiz daha yavaş çalışıyor ve kolayca kafa karışıklığı yaşamaya başlıyoruz.
Tüm bunlara ek olarak, duygularımız kolayca incinir ve duygularımız kontrol dışına çıkar ki, bunlar net bir şekilde düşünmemizi bile engeller. Ancak tüm bunlarla ilgili en büyük sorun, sınırlı bedenlerimizin, zihinlerimizin ve duygularımızın kendilerini sürdürmesidir; sadece kendilerini çoğaltırlar.
Sınırlı Bedenlerimiz Örneğinde Gerçek Istırabın Dört Yönü
Buda, gerçek ıstırabı sınırlı bedenlerimizin dört yönü ile örneklendirir.
- Birincisi, hiçbiri kalıcı değildir. Bazen sağlığımız yerinde olur ve kendimizi iyi hissederiz, ancak en ufak bir şey bile vücudumuzun dengesini bozabilir ve hastalanırız, kendimizi kötü hissederiz. Vücudumuzun ne kadar kırılgan olduğuna bir bakın – en ufak bir şey bile onu sakatlayabilir ve acı verebilir. Tüm bunların altında yatan şey, her anın bizi ölümümüze daha da yaklaştırmasıdır. Vücudumuzu sonsuza kadar sağlıklı ve güçlü tutabileceğimizi ve yaşlansak bile gençken yediğimiz şeyleri yiyebileceğimizi ve o zamanlar yaptığımız şeyleri yapabileceğimizi hayal ederiz. Ama bu noktada sadece kendimizi kandırıyoruz; genç kalmak için verdiğimiz hiç bitmeyen mücadele bize sadece fazladan endişe ve stres getiriyor.
- İkincisi, vücudumuzun kendisi sorunludur. Parfüm sıkarak ve makyaj yaparak ya da daha çok kas geliştirerek vücudumuzu daha çekici gösterirsek daha mutlu olacağımızı düşünebiliriz. Ancak kendimizi ne kadar güzel göstermeye çalışırsak çalışalım, hep yeterince iyi görünmediğimizden veya güzel görünümümüzü kaybetmeye başladığımızdan endişeleniyoruz. Ne kadar makyaj kullanırsak ya da ne kadar kas yaparsak yapalım veya ne kadar sağlıklı bir diyet uygularsak uygulayalım, vücudumuzdaki sorunlar bitmiyor: hala hasta oluyoruz, hala yaşlanıyoruz ve hala bir kaza geçirip kendimizi incitme şansımız var.
- Üçüncüsü, vücudumuzu yıkamazsak kötü kokmaya başlar, dişlerimizi fırçalamazsak nefesimiz kokar ve aynı şekilde attığımız idrar ve dışkı çok kokmaya başlar. Birkaç kez çiğnediğimiz yemeği tükürüp birine versek, kim onu temiz ve yemek için uygun görür? Buradaki sorun, bizim bedenlerimizden ayrılabilen ve "güzel beden"in hayali dünyasında yaşayabilen, tek bir "ben" olarak – bağımsız olarak var olan varlıklar olmamamızdır. Eksiklikleriyle birlikte sahip olduğumuz bedenlere sıkışıp kaldık ve onlara bakmamız ve ıstırapların üstesinden gelme ve başkalarına yardım etme çabalarımızda onları uygun şekilde kullanmamız gerekiyor.
- Dördüncüsü, bedenlerimizi görmek dışında gerçek hayatta başkalarının bizi görme olasılığı yok. Başkalarının bizi bir video oyununda görmesi için çevrimiçi bir avatar oluşturabiliriz, ancak yine de biri bizimle "gerçek dünyada" tanıştığında, bedenlerimizi olduğu gibi görecektir. 60 yaşımızdayken biz 20 yaşında olduğumuz gibi göründüğümüzü hayal etsek bile, başkaları bize baktıklarında 60 yaşında bir beden görecekler. Bunu anlamaz ve kabul etmezsek, sadece kendimizi kandırır ve yaşımıza uygun olmayan şekillerde davranarak sorunlara neden olabiliriz.
Özet
Sınırlı bedenlerimiz, süreksiz ve sorunlu oldukları için gerçek ıstırabın örnekleridir – onlardan ayrılamayız ve hoşlansak da hoşlanmasak da başkalarının bize baktıklarında gördükleri şey bedenlerimizdir. Bu tür bir bedene sahip olmak kendi başına yeterince büyük bir sorun, ancak Buda'nın kabul etmemiz gerektiğini söylediği gerçek ıstırap, böyle bir bedene sahip olmayı sonsuz bir şekilde yinelenen bir mutsuzluk - tatmin edici olmayan zevk - mutluluk döngüsünü deneyimlememizin temeli olarak yaşamlarımız boyunca sürdürmemizdir. İstediğiniz şey gerçekten bu mu?