Özet
Dün akşam üç alıştırmayı tartışmaya başladık ve bunları şu bakımlardan tartışabileceğimizi gördük:
- Yalnızca Budist bilim ve felsefe; bunlar temel zihin bilimi ve etik felsefesiyle, duygularımızla, vs. ilgilidir. Buradaki başlıca husus bu üç alıştırmadan öğrendiklerimizi özünde yaşam kalitemizi iyileştirmek için kullanmaktır.
- Sonra Budizm dini var; bu da karma ve yeniden doğuş, özgürleşme, aydınlanma gibi şeylere ilişkindir. Bu durumda bu üç alıştırmayı daha iyi yeniden doğuşlara, kurtuluşa veya aydınlanmaya erişmek için kullanırız.
Fakat bu üç alıştırmayı uyguladığımız düzeyden bağımsız olarak, bunlar daima sahip olduğumuz sorunların ve acıların üstesinden gelmeye yöneliktir. Bunun yöntemi ise sorunlarımızın ve yaşadığımız güçlüklerin sebeplerini tespit etmek ve acı çekmemizin sebeplerini ortadan kaldırmaya yardımcı olması için sekiz aşamalı yol olarak bilinen şeyi uygulamaya çalışmaktır.
Gülüyorum çünkü anlaşılan şu sinek beni sevdi ve burnumun dibinden ayrılmaya niyeti yok. Budist bakış açısından hep “Şu anda benimle birlikte olmaya can atan bu sinek son yaşamında kimdi acaba?” diye merak edersiniz. Bunun sineğe vurup ezmek istemekten biraz daha barışçıl bir yöntem olduğu kesindir.
Her neyse, üç alıştırma etik öz disiplin (Tib. tshul-khrims), konsantrasyon (Tib. ting-nge-’dzin) ve ayırıcı farkındalık (Tib. shes-rab) alanlarındadır ve bunları günlük yaşantımızda geliştirmek son derece faydalıdır:
- Başkalarıyla bir alışverişimiz varsa, elbette onlara karşı olan davranışlarımıza, onlarla nasıl konuştuğumuza veya onlarla bir tür iş ilişkisi içerisindeysek, iş düzeyinde nasıl bir etkileşimde bulunduğumuza dikkat etmek çok önemlidir. Zararlı veya yıkıcı olabilecek herhangi bir şey yapmaktan kaçınmak için etik disipline ihtiyaç duyarız.
- Ayrıca onlarla düzgün bir biçimde etkileşimde bulunabilmek için söyledikleri şeye, ihtiyaçlarına, hayatlarında olan bitene de konsantre olabilmemiz gerekir. Bunlara dikkat etmiyorsak, zihnimiz darmadağınıksa veya etkileşim süresince her dakika cep telefonumuz çalıyorsa ve mesaj atıp duruyorsak, vs. bu da karşımızdakiyle iletişimin son derece güçleşmesine yol açar.
- Karşımızdaki kişiye – söylediklerine, yaptıklarına – konsantre olabilirsek, doğru tepkinin ne olacağına ve neyin yanlış bir tepki teşkil edeceğine karar vermek için ayırıcı farkındalık kullanabiliriz. Bu ikisini birbirinden ayırabilmemiz gerekir. Bunu ayırmak sayesinde yine karşımızdaki kişiye doğru biçimde davranır, onunla doğru ve uygun şekilde konuşabiliriz.
O halde bu üç alıştırma birbiriyle iç içe geçmiştir ve birbirini güçlendirir; işte bundan dolayı hepsini aynı anda uygulamamız gerektiğini söyleriz.
Başkalarıyla birlikte olmadığımız, onlarla etkileşimde bulunmadığımız zamanlarda dahi yalnızca kendimiz için de olsa bu üç alıştırmaya ihtiyaç duyarız. Kendimize karşı davranışlarımız söz konusu olduğunda şunları yapmak önemlidir:
- Kendine zarar verici tarzda davranmamak.
- Yapmak istediğimiz şey her neyse onu yapabilmek için zihinlerimizi odaklamak.
- Zekamızı yapılması doğru olan ile yapılması doğru olmayan şeyler arasında ayrım yapabilmek için kullanmak.
O halde bu üç yüksek alıştırma hem kendi kişisel durumumuz hem de sosyal etkileşimlerimiz için geçerlidir. Bu sebeple, günlük yaşamımızda uygulayabileceğimiz çok ama çok temel ilkeleri teşkil ederler.
Dilim sürçtü, yüksek alıştırmalar dedim. Bu, çok sıklıkla kullanıldığını duyduğumuz bir terminoloji. Yüksek alıştırmalar veya üç yüksek alıştırmadan (Tib. lhag-pa’i bslab-pa gsum) bahsedildiğinde, bunlar bu üçünü kurtuluşa veya aydınlanmaya erişmek için kullandığımız durumlara ilişkindir. Bunlara yüksek (Tib. lhag-pa’i) denmesinin sebebi de budur; bu üç alıştırmanın daha yüksek bir amaç için, bu yaşamdan ve gelecek yaşamlardan daha yüksek bir amaç için uygulanması anlamına gelir.
Daha sonra bu üçüne sekiz aşamalı yol bakımından daha yakından baktık. Bunlardan ilki, ilk grup – çünkü bunlar üç gruba ayrılır – bunların ilk grubu etik öz disiplinde, yani öz disiplin alıştırmasında söz konusu olan üçlüdür. Pekala, o halde etik öz disiplinden bahsediyoruz ve burada şu aşağıdakiler söz konusudur:
- Doğru söz (Tib. yan-dag-pa’i ngag).
- Eylemlerimizin doğru sınırları (Tib. yan-dag-pa’i las-kyi mtha’), yani doğru davranış.
- Son olarak da doğru geçim sağlama yolu (Tib. yan-dag-pa’i ‘tsho-ba).
Dün doğru sözden bahsettik ve dört yıkıcı konuşma tarzından yani yalan söylemekten, ara bozucu şekilde konuşmaktan, haşin ve zalim bir dil kullanmaktan ve boş gevezelikten kaçınmak ve bunun yerine doğru ve yapıcı olarak, dürüstçe ve uyum sağlamaya yönelik bir tarzda, nazik, kibar ve anlamlı bir biçimde, doğru zamanda ve ölçülü olarak konuşmak (ıvır zıvır şeyler için insanların zamanını almamak) için disipline ihtiyacımız olduğunu gördük. Başkalarına faydalı olacak bir tarzda konuşmak, örneğin sorularına yanıt vermek, mutsuzlarsa teselli etmek, vs. için de disipline ihtiyacımız vardır.
Söz
Yanlış Söz
Şimdi de neyin yanlış söz kabul ediğine, hangi konuşma tarzının mutsuzluğa ve sorunlara yol açacağına bakalım:
- Birincisi yalan söylemek, doğru olmayan bir şey söylemektir. O halde bu temelde başkalarını aldatmak demektir. Peki buradaki sorun nedir? Buradaki sorun şudur ki yalan söyleyen ve söylediklerimizle başkalarını aldatan ve kandıran biri olarak bilinirsek, kimse bize inanmaz; kimse bize güvenmez. O halde bu bir mutsuzluk, tatminsizlik durumudur.
- İkinci yıkıcı konuşma tarzı ise ara bozucu bir şekilde konuşmak, yani insanlara arkadaşları veya eşleri hakkında kötü şeyler söylemektir. Peki bunun sonucunda ne olur? Sizinle birlikteysem ve size “Ah, senin bu arkadaşın (partnerin, eşin veya karın) çok korkunç biri,” vs. dersem, ne düşünürsünüz? “O zaman bu benim arkamdan kimbilir neler söylüyordur?” diye düşünürsünüz. Demek ki sürekli başkaları hakkında kötü sözler söylersek, ilişkilerimiz bozulur. İnsanlar bizi bırakıp gider çünkü onlara da aynısını yapıp haklarında kötü şeyler söyleyeceğimizi düşünürler. Tabii ki burada söz konusu olan motivasyon onların arasını bozmak istememizdir.
- Üçüncüsü haşin ve zalim bir biçimde konuşmaktır. Sürekli başkalarına bağırıp çağırır ve onlara küfür eder, bu son derece şiddetli tarzda konuşursak, başkaları da bizimle bu şekilde konuşmaya başlayacaktır. Kimse, mazoşist değilse, kendisine sürekli bağırıp çağıran biriyle birlikte olmak istemez.
- Dördüncüsü de boş gevezelik yapmaktır. Sürekli konuşursak – “Car car car car” – ve insanları işlerinden alıkoyarak tamamen anlamsız, zırva şeylerden bahsedip durursak, sonuçta ne olur? Kimse bizi ciddiye almaz. İnsanlar bizim tam bir baş belası olduğumuzu düşünür – sürekli tek yaptığımız konuşmaktır – ve tüm zamanımızı boşa harcar, bu şekilde başkalarının da zamanını boşa harcarız.
O halde dört yanlış konuşma tarzı bunlardır:
- Yalan söylemek.
- Başkalarını birbirlerinden ayırmak için haklarında kötü şeyler söylemek.
- Haşin ve zalim sözler, birisine zarar verebilecek şeyler söylemek.
- Bir de tamamen saçmasapan şeyler hakkında – “Car car car car” – boş gevezelik yapmak. Bu dedikodu gibi, başkaları hakkında ne sizin ne onların üzerine vazife olan şeyler anlatıp durmak şeklinde de olabilir.
Doğru Söz
O halde disiplinle uygulamak isteyeceğimiz doğru söz nedir? Yapıcı konuşma yukarıdaki dördünü yapmaktan geri duran konuşmadır. Doğru mu? O halde geliştirdiğimiz ilk düzeydeki disiplin içimizden doğru olmayan bir şey söylemek veya birine bağırıp çağırmak veya yalnızca gevezelik etmek geldiği zaman bunun yıkıcı olduğunu, mutsuzluğa yol açacağını idrak etmek ve yapmamaktır.
Bunu yapmak kolay değildir çünkü kendinizi tam içinizden bunu yapmak geldiği anda ve tam da takıntılı bir biçimde bunu yapmaya koyulmadan önce yakalamanız gerekir. Bu örneğin bir parça daha pasta yemek istemek gibidir. Takıntılı bir biçimde buzdolabına gidip pastayı almadan önce “İçimden yemek gelse bile ne olmuş? Bunu eyleme geçirmem gerekmiyor. Eyleme geçirirsem daha da şişmanlamakla kalacağım. Bunu istemiyorum” diyerek durumun idrakına varır ve buzdolabına gitmezsiniz. Demek istediğim, bazen bunu yapacak fırsatımız olur. Geçenlerde canımın pasta çektiğini ve evde pasta olmadığını hatırlıyorum; bu örneği de bu yüzden veriyorum. Eve giderken yolda o çok sevdiğim pastadan yapan en sevdiğim yere gidecek oldum. Fakat oraya yürürken (yani bunu düşünecek boşluğa sahiptim) dedim ki “Hey, burada kilo vermeye çalışıyorum. O pastaya ihtiyacım olduğu söylenemez.” Sonra da – etik disiplin – dönüp eve gittim. Disiplin derken kastettiğimiz budur.
Büyük bir Hintli usta olan Shantideva içinizden bunları yapmak geldiği zaman, yalnızca kütük gibi durmak örneğine başvurur. Yani içimden size bağırıp çağırmak veya kötü bir şey demek geldiğinde, bunun yalnızca moralimi bozacağını, sizin de moralinizi bozacağını idrak ederim ve bunu söylemem, olur biter. Kütük gibi dururum. İçimden aptalca bir şaka yapmak veya aptalca bir yorumda bulunmak gelir ve bunun boş gevezelik yapmak olduğunu fark eder ve yapmam. Böyle bir şey. Oldu mu?
Bu, burada söz konusu olan ilk düzeyde etik disiplindir; yani içinizden bu dört yıkıcı tarzdan birinde konuşmak geldiğinde, bunun yalnızca mutsuzluğa ve sorunlara yol açacağını anımsamak ve yapmamak; hiçbir şey söylememek.
Fakat ikinci düzey ise, yine bunun daha fazla mutluluk getireceğini, daha uyumlu bir durum yaratacağını idrak ederek gerçekten yapıcı olan bir şey yapma – yani yapıcı bir tarzda konuşma – disiplinidir. O zaman burada yaptığımız nedir? Neden-sonuç anlamında düşünmektir.
Doğru söz söyleme yetisini geliştirmek, doğru sözlü olmaya, nezaketle, güzellikle, uygun zamanda ve ölçülü konuşmaya ve yalnızca anlamlı sözler söylemeye dair çok bilinçli bir çaba ve çok güçlü bir kararlılık gerektirir.
- O halde insanları kahvaltıda demin ne yediğinize dair veya “Ah, şu kişinin söylediği şeyden hiç hoşlanmadım,” vs. diyerek sürekli arayıp sürekli SMS ya da mesaj göndererek, vs. yaptıkları işlerden alıkoymazsınız. Bu anlamsız gevezeliktir ve başkalarını işlerinden alıkoyar.
- Yahut ölçüsüz bir şekilde konuşmak. İnsanlara karşı sabırsız olmak gibi bir sorunum olduğunu düşünüyorum. Biri beni web sitemle veya başka bir şeyle ilgili olarak bir şey yapmaya ikna etmeye çalışır ve bana bir kez anlatır; ben “Peki, öyle yapacağım” dediğim halde beni ikna etmeye çalışmaya devam eder ve konuşup durur ama ben zaten evet demişimdir. O halde bu ölçüsüz konuşmaktır – kişi tamam dediği zaman, konuşma bitmelidir; başka konuya geçmek gerekir.
O halde, insanlara konuşma tarzımızla ve ayrımdan ziyade uyum yaratacak bir biçimde yardımcı olmaya çalışırız.
Elbette ayırıcı farkındalık kullanmanız gerekir (yani, bu üç alıştırmanın hepsi birbirini tamamlar). O halde, doğru sözlü olun – yani, bir kimse çirkin bir tişört veya çirkin bir elbise giymişse ve bunu söylemenin onu kıracağını biliyorsanız, gidip de “Ay bu gerçekten çok çirkin” ya da “Korkunç görünüyorsun” demeyin. Demek ki bazen dirayetli olmak gerekir ve bu da yine kişiye bağlıdır.
Bir gün kızkardeşim beni Berlin’de ziyarete geldi. Dışarı çıkacaktık; o da bir bluz giydi ama bluz üzerine biraz dar geldi. E o benim kız kardeşim. Kız kardeşime “Bu gerçekten berbat görünüyor. Başka bir bluz giysen daha iyi olacak” diyebilirim. Fakat bir başkası olsaydı, bunu diyemezdim. Demek istediğim, yine ayırıcı farkındalığınızı kullanırsınız. Kızkardeşinize söyleyebileceğiniz şey başkalarına söyleyebileceğinizden oldukça farklıdır. Doğru bile olsa, bu lafı – “Çok çirkin bir bluz giymişsin. Başka bir şey giy” – birlikte dışarı çıktığınız yeni kız arkadaşınıza söyleyemezsiniz.
Haşin bir dil kullanmak – sert bir şey demeniz gerekebilir. Diyelim ki çocuğunuz kibritle, ateşle, çakmakla veya benzer bir şeyle oynuyor; o zaman onunla sert bir şekilde konuşmanız gerekir. Fakat bu haşin değildir. Motivasyonunuz öfke değildir. “Bu korkunç görünüyor” şeklinde doğruyu söylememekteki motivasyonunuz da o kişiyi kandırmak istemeniz değildir. O halde motivasyon gerçekten önemlidir.
O zaman yıkıcı biçimlerde konuşmaktan kaçınma disiplinine, etik disipline, öz disipline ve yapıcı biçimlerde davranma disiplinine sahibiz.
Diğer Yanlış Söz Söyleme Örnekleri
Bir yanda bu yıkıcı konuşma tarzlarının klasik sunumu vardır ama ben kendim geliştirdiğim duyarlılık eğitimi adındaki bir program dahilinde, bu yıkıcı konuşma tarzları analizinin kapsamını genişleterek yalnızca başkalarına yönelik yıkıcı konuşmayı değil, kendimizle bir derdimiz olduğunda kendimize yönelik yıkıcı konuşmayı da bunun içine kattım. O halde bence bu yıkıcı, yanlış konuşma tarzları hakkında çok daha kapsamlı bir biçimde düşünmemiz gerekiyor.
Yalan söylemek, başkalarına kendi hislerimiz veya niyetlerimiz hakkında yalan söylemeyi veya size karşı hislerim veya gerçek niyetim konusunda kendimi kandırmayı da içerebilir. Bir kimseye karşı çok nazik olabilir, nezaketle konuşabilir – “seni seviyorum” vs. diyebilir – ve hatta bunu düşünmek konusunda kendimizi bile kandırabiliriz ama esasında istediğimiz karşımızdakinin parası veya başka bir şeydir. Bir anlamda, bu konuda yalan söylüyor, onu aldatıyoruzdur. Bu, söz konusu kişiye, “Seni aslında sevmiyorum. Sadece paranı istiyorum” dediğimiz anlamına gelmez. Bu pek yakışık almaz. Fakat önemli olan bir kimseye karşı esasında nasıl hissettiğimizle ilgili olarak doğru sözlü olup olmadığımızı kendi içimizde sorgulamak ve bu rahatsız edici bir duyguya – paralarına yönelik açgözlü bir isteğe, vs. – dayanıyorsa bunu düzeltmektir.
Ara bozucu şekilde konuşmak ise yalnızca bir kimseyi dostlarından ayıracak şeyler söylemek değildir; aynı zamanda dostlarımızın bizden tiksinerek bizi bırakıp gitmelerine yol açacak kadar uygunsuz bir şekilde konuşmak da olabilir. O halde yalnızca dostlarınızın sizi bırakıp gitmelerine yol açmaya çalışmıyoruzdur; konuşma tarzımız da o kadar korkunçtur ki – söz gelimi sürekli şikayet ediyoruzdur – herkesin bizden kaçmasına yol açar. Sürekli olumsuz olan kişiler – sürekli şikayet eden, durmaksızın her şeyin ne kadar kötü olduğundan yakınanlar, vs. – ile birlikte olmak istemeyiz. O zaman, aynı şekilde, sürekli böyle olursak, kim bizimle olmak ister? Yahut karşımızdakine herhangi bir şey söyleme fırsatı bile vermeksizin durmadan konuşmak da insanları kaçırır. Demek istediğim, böyle durmadan konuşan kişiler tanıyorum ve onlarla birlikte olmayı pek istediğim söylenemez. O halde bu şekilde konuşursam, kimse benimle birlikte olmak istemez. Dolayısıyla, başkaları hakkında sadece kötü şeyler söyleyip şikayet etmek yerine, güzel şeyler söylemek son derece önemlidir; güzel şeyler söylemek ve sürekli olumsuz değil, olumlu olmak.
Sonra bir de haşin dil kullanmak. Yalnızca başkalarını sözel olarak incitmekten değil, kendimizi de sözel olarak incitmekten vazgeçmek isteriz. Pek çok kişi kendine korkunç şeyler söyler: “Amma budalasın,” “Çok aptalsın,” “Korkunçsun,” “Seni biri nasıl sevebilir?” ve benzeri şeyler. İnsan kendine çok fena sözler söyler. Bu sözleri bir başkasına söyleseniz, bu son derece zalimce olurdu. Fakat kendimize yönelik olarak da son derece zalimcedir. Bu sözler kesinlikle mutluluk getirmez, öyle değil mi? O halde, son derece önemli olan şey kendimize yönelik tutumumuz ve kendimize nasıl davrandığımız, zihinimizde kendi kendimizle nasıl konuştuğumuzdur.
Boş gevezelik. Bu yalnızca sürekli önemsiz şeyler hakkında telefon mesajlarıyla, Facebook gönderileriyle ve tweetlerle başkalarını yaptıkları işlerden alıkoyarak kendi zamanımızı ve başkalarının zamanını boşa harcamak değildir. Sorun yalnızca bu da değildir – bu gerçekten boş gevezelik yapmaktır (onların da zamanını harcar; benimkini de harcar) – ama ayrıca bir başka türde boş gevezelik olan dedikodu kategorisinde de başkalarının özel meselelerini başka kişilere açıklamak suretiyle güvenlerini boşa çıkarmamak gerekir. Bir kimse size sır olarak bir şey – gay olduğunu veya kanser olduğunu ya da başka bir şey – söyler; bunu kendinize saklayın. “Benim birine söylemem gerekiyordu ama sen başka kimseye söyleme” – sonra da anında herkese söylersiniz. Bu kesinlikle boş gevezeliktir. İnsanların güvenini boşa çıkarmaktır.
Şimdi de duruma kendi açımızdan bakalım. Kendi özel meselelerinizi – şüphelerinizi, kaygılarınızı, vs. – ayrım gözetmeksizin başkalarına anlatmayın. Bunu örneğin çocuklarınızla paylaşmanıza gerek yoktur. Siz bir anne veya babasınız, genç bir çocuğunuz var ve diyorsunuz ki, “Ah, o kadar endişeleniyorum ki. Ailemi nasıl doyuracağım? Kirayı nasıl ödeyeceğim?” Bunu çocuğunuzla paylaşmasanız da olur. Yahut “Kız arkadaşımla (ya da erkek arkadaşımla) sorunlarımız var.” Bu gibi şeyleri paylaşmamanız gereken insanlar vardır. O halde başkalarıyla alakası olmayan ya da paylaşmak için uygunsuz olan meselelerimizi ayrım gözetmeksizin başkalarına anlatmaktan kaçınmamız gerekir.
İşte ilk yön ya da pratik budur. Doğru söz; buna doğru konuşmak denir. O zaman bunu bir dakika düşünün; sonrasında belki sorularınız olacaktır. Bu arada, düşününce, yapmanız gereken zihninizi gözden geçirmektir: Başkalarıyla esasında nasıl konuşuyorum? Kendimle nasıl konuşuyorum?
Pekala. Bence bunu genel olarak çeşitli durumlarda uygun insanlarla uygun tarzda konuşma konusunu da kapsayacak şekilde genişletebiliriz. Kimi durumlar (ve kimi insanlar) son derece nazik bir biçimde konuşmayı gerektirirken, kimi durumlarda oldukça gayrı resmi bir biçimde konuşabilirsiniz. O halde nazik bir biçimde konuşmanız gereken insanlar arasında gayrı resmi bir biçimde konuşmak uygunsuz düşer, öyle değil mi? Bundan herkes rahatsız olur. Bir çocuğa bir şey anlatmaya çalışırken, çocuğun anlayabileceği şekilde açıklamanız gerekir. Konuyu bir üniversite hocasına anlatacağınız şekilde anlatmazsınız.
Davranış
Yanlış Davranış
O halde devam edelim. Sekiz aşamalı yolun ikincisi eylemin doğru sınırlarından (Tib. yan-dag-pa’i las-kyi mtha’) bahseder. Teknik terim budur. Sınırdan (Tib. mtha’) bahsettiğimizde, belli bir limit, yani “Davranışlarımda en fazla bu sınıra kadar geleceğim ama bu sınırı aşmayacağım” demek söz konusudur. Sınırı aşmak üç yıkıcı davranış tarzına karşılık gelir:
- Canlı varlıkları öldürmek (yani canlarını almak).
- Bize ait olmayanı çalmak veya almak.
- Uygunsuz cinsel davranış.
O halde bunlarda söz konusu olan nedir?
Öldürmek
Öldürmek esasen bir başkasının canını almaktır. Ayrıca burada yalnızca insanlardan da bahsetmiyoruz, avlanmak, balıkçılık, böcek öldürmek, vs. de öldürmek anlamına gelir.
Pek çoğumuz için avlanmaktan ya da balık avlamaktan vazgeçmek çok zor olmasa gerek diye düşünüyorum. Böcekler konusu ise çok daha zordur. Fakat buna gelecek yaşamlar, geçmiş yaşamlar veya “Bu sinek önceki bir yaşamda benim annemdi” gibi şeylere girmeden de yaklaşmanın pek çok yolu vardır. Bence buradaki en önemli nokta, canımızı sıkan bir şey varsa buna vereceğimiz ilk tepkinin onu öldürmek olmaması gerektiğidir zira bu tutum sevmediğimiz her şeyi şiddet kullanarak yok etmek alışkanlığını geliştirir ve bu alışkanlık burnumuzun dibinde vızıldayıp duran sineğin de ötesine geçmeye başlar. Bunun yerine, can sıkıcı şeylerle barışçıl bir tarzda baş etmenin bir yolunu bulmak gerekir. Böylelikle, örneğin böcekler konusunda – sinek veya sivrisinek veya ona benzer bir şey – duvara bir böcek konduğunda, üzerine bir bardak kapatmak, bardağın altına kağıt sokup içine hapsettiğimiz böceği dışarı atmak mümkündür. Pek çok durumda, hoşlanmadığımız bir şeyle baş etmenin barışçıl bir yolunu bulabiliriz ve bunun pek çok basit yolu vardır.
Benim vaktiyle yaptığım gibi, Hindistan’da yaşıyorsanız, böceklerle birlikte yaşamayı öğrenirsiniz. Demek istediğim, Hindistan’da tüm böceklerden kurtulmanızın yolu yoktur. Hindistan’daki seyahat acenteleriyle ilgili hep şöyle bir reklam kampanyası düşünmüşümdür: “Böcekleri seviyorsanız, Hindistan’a bayılacaksınız.” Hindistan’da yaşamaya başladığımda, geldiğim yer itibarıyla kesinlikle böceklerden hoşlanmıyordum ama büyük bir bilim kurgu hayranıydım. Bu sebeple başka bir gezegene gittiğimi ve o gezegendeki yaşam formunun böcek olduğunu hayal ederdim; orada biriyle tanıştığımda tek yapmak istediğim onu ezmek veya üzerine basmak olursa bunun berbat bir şey olacağını düşünürdüm. O halde kendinizi böceğin yerine koyarsanız – “Böcek yalnızca böceklik yapıyor” – ona bir yaşam formu olarak saygı duymaya başlarsınız.
Fakat elbette zararlı böcekler vardır, aynı zararlı insanlar olduğu gibi ve bazen bunları kontrol etmek için sert yöntemler kullanmanız gerekir. Fakat ilk önce barışçıl bir yöntem denemek gerekir; ister insanlar arasında bir çatışma söz konusu olsun isterse de evimizi karıncıların veya hamamböceklerinin bastığını düşünelim, önce barışçıl olmaya çalışmak gerekir.
Öldürmek konusunda söyleyeceklerimiz bunlar.
Çalmak
İkincisi çalmak, yani bize ait olmayan bir şeyi almaktır. Elbette insanlar – en azından çoğu – yaşamlarına sahip oldukları şeylerden daha çok bağlıdır ama yine de bir kimseden onun olan bir şeyi alırsak, bu çok büyük mutsuzluk getirir ve son derece tedirgin olmamıza yol açar: “Acaba yakalanır mıyım?” gibi sorular peşimizi bırakmaz.
Unutmayın, bunları tartışırken kaçınmak istediğimiz şey kendimizle olan sorunlardır. Tabii ki onu öldürmeniz böcek veya balık için sorun teşkil eder. Fakat kendimiz için teşkil ettiği sorun şöyle bir şeydir... Söz gelimi, böceklerden rahatsız oluyorsanız, sürekli paranoyak olursunuz, değil mi? Hep endişelisinizdir – “Bir sivrisinek gelip de alanımı işgal eder mi?” – hep tetiktesinizdir. Yahut gecenin bir yarısı bir şey duyarsınız, onu bulmak için kalkıp odada ava çıkarsınız. Bu son derece rahatsız bir zihin durumudur, değil mi? O halde hoşlanmadığımız bir şeyle baş etmek için barışçıl bir yöntem kullanmaya çalışırsak, zihnimiz huzurlu olur. Rahat oluruz.
Her daim şiddetli bir yönteme başvurmayı düşünürseniz, hep gergin olursunuz, değil mi? Hep paranoyak olursunuz – yani mutsuz bir zihin durumu içinde olursunuz – ve hakimiyetinizi kaybedersiniz. Sineği veya sivrisineği bir şekilde öldürmek istediğinizden, ona vurmak için hamle yaparsınız ve ıskalayıp üzerine konduğu değerli bir eşyayı paramparça edersiniz. Böylece kendi eşyalarınızı kırıp dökersiniz. Çileden çıkarsınız. Oysa ki buna barışçıl bir çözüm bulmaya çalışırsanız, sorunla baş etmek için başka bir yöntem, daha barışçıl bir yöntem bulmak için ayrım becerinizi çok daha sakin bir biçimde ve akılcı bir şekilde kullanabilirsiniz.
O halde aynısı çalmak veya size ait olmayan bir şeyi almak için de geçerlidir. Sinsi olmanız gerekir çünkü yakalanmaktan korkarsınız ve bunun sebebi genellikle bir şey elde etmek için gereken çalışmayı gösterecek sabra sahip olmamanızdır, fakat o şeyi çok çok arzu ettiğinizden bunu bir başkasından çalmaya kalkışırsınız.
Bir de tabii karşıt motivasyon sebebiyle çalma ve öldürme vardır:
- Belli bir hayvanı veya balığı büyük bir açgözlülükle yemek istediğiniz için öldürebilirsiniz. Bunlar da yine koşullara bağlıdır. Yiyecek başka hiçbir şey yoksa, bu bir şeydir. Yiyebilecek başka şeyler varsa, o zaman başka bir şeydir.
- Öfke sebebiyle çalmak da mümkündür. Bir kimsenin canını yakmak istediğiniz için ona ait bir şeyi alırsınız.
O halde bu yıkıcı davranış tarzları, dün de bahsettiğimiz gibi, rahatsız edici duygulara dayanır.
Uygunsuz Cinsel Davranış
Üçüncü türde yıkıcı davranış ise uygunsuz cinsel davranıştır. Bu daima çetrefil bir konudur çünkü çoğumuz için cinsel davranışımızın ardındaki kuvvetli güdü hasretle arzulama güdüsüdür (Tib. ’dod-chags). Burada bazı temel kılavuz ilkeler ya da sınırlar belirleriz; bunlar şu şekildedir:
- Cinsel davranışımızla zarar vermemek; tecavüz etmek veya bir kimseye zarar verecek şekilde çok şiddetli bir biçimde onunla isteği dışında cinsel ilişkiye girmek. Bunun kaçınmamız gereken bir şey olduğu son derece bariz ve açıktır.
- Bir kimseyi bizimle birlikte olmaya zorlamak bunun biraz daha hafif bir biçimi olup, bir kimseye, hatta bazen kendi partnerimize istemediği halde seks yapması için şiddetli baskı yapmak demektir.
- Bunun dışında, bir başkasının partneriyle seks yapmak veya partneriniz varsa, başka biriyle seks yapmak vardır. Yani zina. Ne kadar dikkatli olmaya çalışırsak çalışalım, bu davranış hep bela getirir, öyle değil mi?
Fakat uygunsuz cinsel davranışın pek çok başka boyutu vardır. Bunun ardındaki esas nokta hayvan gibi davranmamaya çalışmaktır. Bir hayvan canı ne zaman isterse başka bir hayvanın üzerine atlar; ne olursa olsun, etrafta kim olursa olsun, vs fark etmez. Bütünüyle arzunun ve şehvetin hakimiyeti altındadır. Bizim kaçınmak istediğimiz de budur.
O halde yapmamız gereken şey belli sınırlar belirlemektir – unutmayın, buna eylemin sınırları denir; bu sınırlar “Cinsel davranışımı bu alan içerisinde gerçekleştireceğim ve bunun dışına çıkmayacağım” anlamına gelir. Bu, ne kadar sıklıkla cinsel davranışta bulunacağınızı belirlemek şeklinde de olabilir. Cinsel pozisyonları belirlemek şeklinde de olabilir. Herhangi bir şey olabilir ama önemli olan belirli kılavuz ilkelere sahip olmak ve hayvan gibi her aklımıza estiğinde aklımıza eseni yapmamaktır. “Seninle bunu yaparım ama şunu yapmam” tarzında sınırlar belirlenebilir. Bunlar disiplin anlamında gerçekten de çok önemlidir. Disiplin bu sınırın ötesine geçmekten kaçınmak demektir çünkü bunun yalnızca şehvetten kaynaklandığını ve hiç de zorunlu olmadığını görürüz. Örneğin diyelim ki meditasyon inzivasına çekildik. “Bu meditasyon inzivası boyunca seks yapmayacağım” şeklinde bir sınır koyabiliriz; bu herhangi bir şey olabilir. Önemli olan bazı sınırlara sahip olmaktır.
Keyif Verici Madde Kullanmak
Keyif verici madde kullanmak yanlış veya yıkıcı eylemlere dahil olmamakla beraber, keyif verici maddelerin kullanımını bırakmak gelişimimiz anlamında son derece önemlidir. Konsantrasyon geliştirmek isteriz. Disiplin geliştirmek isteriz. Oysa sarhoş olunca disiplin diye bir şey kalmaz, öyle değil mi? Belirli türlerde psikedelik madde kullanınca da bütün konsantrasyonunuzu kaybedersiniz – esrar, vs. gibi maddeler her daim zihin dağınıklığına yol açar. O halde çeşitli uyuşturucuların veya alkolün, vs. etkisine bakıp bunu kendi zihinsel, duygusal, davranışsal, vs. gelişimimiz açısından başarmak istediklerimizle kıyaslayınca sarhoş olmanın veya kafayı bulmanın buna bütünüyle aykırı olduğunu görürüz. Bunlar yolumuzda engeller yaratır ve bu engellerin etkisi yalnızca sarhoş olduğumuz veya kafamızın iyi olduğu sırada değil, geriye kalanların etkisiyle (örneğin akşamdan kalmak) daha sonra da sürer. O halde çeşitli sınırlandırmalar getirmek anlamında belirli sınırlar belirleyin ama esasında en iyisi bunlardan tamamen vazgeçmektir.
Eylemlerimizin Sınırı (Davranış)
Eylemlerimizin Doğru Sınırı (Doğru Davranış)
O halde etik öz disiplinin bir yönü yıkıcı davranış tarzlarından kaçınmaktır. Diğer yönü ise, yapıcı tarzda hareket etmek ya da doğru eylem dediğimiz şeyde bulunmaktır.
Böylelikle başkalarının canını almak yerine, yaşamı korumaya yardımcı olursunuz. Bunun daha geniş kapsamlı uygulamalarını görebilirsiniz: Çevreyi hayvanların artık yaşayamayacağı şekilde tamamen yok edip gölleri tüm balıkların öleceği şekilde kirletmek yerine, ekolojiye önem vermek bunun bir örneğidir. Bu, yaşamı korumaya yardımcı olmanın yollarından biridir. Köpeğinizi beslemek de örneğin yaşamı korumaya yardımcı olmaktır. Domuzunuzu beslemek – öldürüp yemek amacıyla semirtmek şeklinde değil, gelişip kuvvetlenmesi için beslemek. Fakat buna hasta kimselere bakmak, onların yaşamlarını korumaya yardımcı olmak da dahildir. Bir kimsenin canı yanarsa, ona yardımcı olmaya çalışırsınız. Bu gibi şeyler. Bunlar yaşamı korumaktır.
Bir sineği ele alalım – Hindistan’da sineklerle baş etmek zorundasınız – sineği düşünün; odanıza bir sinek ya da arı giriyor. Sinek ya da arı – özellikle de arı – esasında orada olmak istemez, öyle değil mi? Dışarı çıkmak ister ama nasıl çıkacağını bilemez. O halde yanlışlıkla odanıza girdiği için onu öldürürseniz, bu çok hoş bir şey olmaz, değil mi? Çıkmasına yardım edersiniz; bu yalnızca pencereyi açıp onu “Kışt” diye dışarı kovmak şeklinde olsa da. O zaman yaşamını korumaya yardım etmiş olursunuz. O da yaşamak ister. Bir kuş yanlışlıkla odanıza girse, silahınızı çıkarıp onu vurmazsınız, öyle değil mi? Büyük ihtimalle pencereyi açar ve dışarı çıkarmaya çalışırsınız. O halde kuşla sinek arasındaki fark nedir? Boyutudur. Çıkardığı sestir: sineğin çıkardığı sesi sevmezsiniz; kuşun çıkardığı sesi seversiniz. Sineklerin odanıza girmesinden özellikle hoşlanmıyorsanız, pencereyi açmayın ya da sineklik koyun.
Çalmamak hususunda ise doğru eylem başkalarının sahip olduklarını korumaya yardımcı olmaktır. Bir kimseden ödünç bir şey alırsanız, o şeye zarar vermemeye çalışırsınız. Ona iyi bakarsınız. Bu gibi şeyler. Başkalarının iyi şeylere sahip olmalarına yardımcı olursunuz.
Ayrıca uygunsuz cinsel davranışlarda bulunmak yerine, ki burada yalnızca bir başkasıyla yapılan seksten değil, kendi kendinizle yaptığınız seksten de bahsediyoruz, cinsel davranışınızda nazik, yumuşak ve ölçülü olun, vs. Kızmış köpek gibi şehvetin esiri olmayın.
Başka Doğru ve Yanlış Davranış Örnekleri
Tartışmamızı benim duyarlılık eğitimimde ele aldığım şekilde uzantılarıyla ele alacak olursak (daha önce konuşma konusunda dediğimiz gibi), bu üç davranış türünün daha pek çok başka yönü olduğunu görebiliriz.
Öldürmenin uzantılarından biri başkalarına fiziksel olarak sert davranmaktan vazgeçmektir. Bu yalnızca başkalarına vurmak değil, onları bir şeyler yapmaya zorlamak ve aşırı itmektir; diğer bir deyişle, bir tür fiziksel zarar vermektir.
Kendimize karşı da aynısını yapmak gerekir; aşırı çalışmak, yetersiz beslenmek, az uyumak gibi şeylerle kendimize fiziksel olarak yanlış davranmaktan vazgeçmemiz gerekir. Genellikle başkalarına karşı davranışlarımızı düşünürüz ama çoğu zaman kendimize karşı da son derece zarar verici davranışlarımız vardır; söz gelimi yeterince egzersiz yapmayız.
Çalmak hususunda ise, bu yalnızca başkalarına ait olan bir şeyi almak değil, örneğin birinin bir şeyini ona sormadan kullanmaktır. Bir kimseye sormadan onun telefonunu alır ve pahalı bir arama yaparsınız. İzin almadan bir şeylerden faydalanma hakkını kendimizde görürüz. Buna çalmak denir. Tiyatroya gizlice girmek veya herhangi bir şeyi ücretini ödemeden yapmak. Sonra bir de insanların hiç hoşlanmadığı çetrefilli bir konu vardır – vergileri ödememek. Elbette kendinizi şu şekilde savunabilirsiniz: “Vergilerimi vermek istemiyorum çünkü bu paralar savaşlara ve silah alımına gidiyor.” Fakat bunlar aynı zamanda yol ve hastane yapımına, okullara, vs. de gider. Bunlara sahip olmak istiyorsanız, o zaman, elbette belli bir vergi ödemeniz gerekir.
Bu konuda kendimizi de düşünebiliriz: Paramızı önemsiz şeylere harcamaktan vazgeçmemiz gerekir. Bu, sahip olduklarımızı, servetimizi yanlış kullanmaktır; örneğin kumar oynamak ya da kendimiz için para harcarken esasında olanaklarımız el verdiği halde cimri davranmak. Düzgün beslenebilecek ve düzgün yiyecek bulabilecek paraya sahipsinizdir ama cimri olduğunuz için en ucuz, en kalitesiz yiyeceği satın alırsınız. Bu özünde kendi kendinizden çalmak demektir.
Uygunsuz cinsel davranış konusunda ise, bu yalnızca başkalarını veya başkalarının partnerlerini bizimle birlikte olmaya zorlamaktan değil, kendi fiziksel veya duygusal sağlığımızı tehlikeye atabilecek cinsel eylemlerde bulunmaktan da vazgeçmek anlamına gelir. Basit bir örnek verelim: Biriyle tanışırsınız ve bu kişiden hoşlanırsınız. Bir yandan, bu kimseyle seks yapmak istersiniz. Fakat bu kimsenin pek çok duygusal sorunu ve başka problemleri vardır ve bu kimseyle ilişkiye girmenin başınıza iş açacağını fark edersiniz; bu zor olacaktır. O halde, kendi kişisel sağlığınız için, bunu yapmamanız gerekir – bu kişiye dokunmayın, onunla ilişkiye girmeyin. Sırf birisi güzel diye şehvetinizin sizi yönetmesine izin vermeyin.
Doğru ve Yanlış Geçim Sağlama Yolu
O halde şimdi geçim sağlama konusuna bakalım; hayatımızı kazanırken nelere dikkat etmeliyiz ve burada ne gibi bir disipline ihtiyaç duyarız. Bu hususta önemli olan geçimimizi zararlı bir sektörde veya zararlı bir biçimde, başkalarına veya kendimize zarar verecek bir yoldan temin etmekten kaçınmaya çalışmak için gereken disipline sahip olmaktır. Örneğin:
- Silah yapımı veya ticareti.
- Hayvan kesimi, avcılık, balıkçılık, böcek imha.
- Alkol veya uyuşturucu yapımı, satışı veya sunumu.
- Kumarhane işletmeciliği.
- Pornografi yayıncılığı veya dağıtımcılığı.
Ya başkalarına zarar veren ya da, pornografide olduğu gibi, insanların arzularının ve şehvetlerinin kuvvetlenmesine yol açan bu tür geçim sağlama yollarından kaçınmak gerekir.
Fakat başkalarına veya kendimize zarar vermeyen sıradan bir yoldan geçimimizi sağlıyorsak bile, bunu dürüstçe yapmamız gerekir. Dürüst olmaya çalışmanız ve aşağıdakileri yapmamanız gerekir:
- Müşterilerden fazla ücret almak. Onlardan mümkün olduğunca çok para koparmaya çalışırsınız.
- Zimmete geçirme. Bu, bir işe ayrılan fonu kendiniz için kullanmak demektir.
- Haraç, yani para koparmak amacıyla insanları tehdit etmek. “Bana büyük miktarda para vermezsen, medyaya gidip seninle ilgili korkunç hikayeler anlatacağım.” Buna haraca kesme denir. Adam kaçırma şeklinde de olabilir: “Bana istediğim parayı vermezsen, çocuğunu öldürürüm.” Bu iyi bir geçim yolu değildir.
- Rüşvetçilik.
- Başkalarını sömürmek.
- Yalan reklam.
- Daha fazla para kazanmak için ürettiğiniz yiyecekte veya üründe hile yapmak.
O halde dürüst olmayan pek çok geçinme yolu vardır. Geçimimizi bu şekilde sağlamaktan kaçınmak için de yine etik öz disiplin uygulamamız gerekir. Bundan ziyade dürüst bir şekilde ve topluma faydalı olacak bir yoldan geçinmeye çalışmalı, en iyi türde mesleklerle iştigal etmeliyiz. Örneğin:
- Tıp.
- Sosyal hizmetler.
- Adil ticaret.
- Başkalarına yardımcı olan ürünler ya da hizmetler yapmak veya satmak.
O halde toplumun sağlıklı bir biçimde işlemesine ve başkalarının refahına katkıda bulunan herhangi bir şey yapmak önemlidir. Ayrıca şunlar da önemlidir:
- İnsanları aldatmamak, fazla ücret almamak, bu gibi şeyler.
- Adil bir fiyat belirlemek. Elbette kar yapmak gerekir ama makul sınırlar içerisinde.
- Çalışanlara iyi ücret ödemek. Onlardan olabildiğince faydalanmak için olabildiğince az para vererek sömürmeye çalışmayın.
Ayrıca burada söz konusu olan bir diğer nokta da, bir yanda tam bir çilecilik, yani daha iyi yaşayabileceğiniz halde çok ama çok yoksul koşullarda yaşamak; öbür yanda da tamamen gereksiz olan aşırı bir lüks, örneğin banyoda altın armatürler gibi aşırı uçlardan kaçınmaya çalışmaktır. Bunun aşırılık olduğu açıktır. Fakat daha bariz örnekler de vardır: benim de tanıdığım ve muazzam parası olan, gidip en pahalı kıyafetleri satın alan kişiler; bu kişilerin o kadar çok giysisi, kıyafeti – genellikle bilhassa da kadınların – o kadar çok elbisesi vardır ki... ve sıkıldıkları için alışverişe çıkıp bin Euroluk bir elbise daha alarak mutluluğu yakalayacaklarını sanırlar, ki bu sonuçta kesinlikle mutluluk getirmez. O halde bu gibi aşırı lüks de yanlış bir yaşam tarzı teşkil eder.
Doğru geçim sağlama yoluyla ilgili olarak sürekli sorulan bir konu var. Bu konuyu ele alalım. Bir seferinde Avustralya’da Tibetli bir öğretmenin tercümanlığını yapıyordum ve doğru geçim sağlama yolundan bahsediyordu. Avustralya’da, esasında hem Avustralya’da hem de Yeni Zelanda’da muazzam sayıda koyun vardır; birisi şöyle bir şey dedi: “Yaşadığım kasabada yapılması mümkün olan tek iş yünü ve eti için koyun yetiştirmek; peki ben ne yapmalıyım? Başka bir şehre veya başka bir yere taşınıp farklı bir iş bulmaya çalışamam, bu kolay değil. Sonuçta benim yaşadığım yerde, ailemin yaşadığı yerde bundan başka iş yok,” gibi şeyler söyledi. Tibetli lama bunun üzerine şöyle dedi: “En önemlisi işinde dürüst olmak ve başkalarını kandırmamaktır, vs. Senin durumunda ise koyunlara kötü muamele etmemek, iyilikle muamele etmek ve onları iyi beslemek, onlara iyi bakmaktır” gibi şeyler dedi. Yani işiniz koyun yetiştirmek bile olsa, esas olanın benimsediğiniz geçim yolunda iyilikle ve dürüstlükle çalışmak olduğunu söyledi. Tabii, kasabanızda geçerli olan tek sektör silah yapımı olsaydı, bu oldukça güç olurdu. Silahlarınızı adil bir fiyata satmakla yetinmek mi? Bilemiyorum, bence bu yeterli olmazdı.
O halde sekiz aşamalı yolda etik disiplin eğitiminde söz konusu olan üç etmen, üç yön bunlardır. Yıkıcı söz, yıkıcı davranış, yıkıcı geçim yollarından kaçınmak için etik disiplin öğrenmek veya kendimizi etik disiplin konusunda eğitmek isteriz ve yapıcı iletişim yolları, yapıcı davranış yolları, yapıcı geçim sağlama yollarını benimsemek için de bu disiplinde kendimizi eğitmek ve başkalarına faydalı olacak şekilde konuşmak, hareket etmek ve geçinmek için gereken disipline sahip olmak isteriz. Aynısı toplumla ve arkadaşlarımızla ilişkilerimiz, ailemiz ve evimizle ilişkimiz, kendimizle ilişkimiz konusunda da geçerlidir.