Konsantrasyon Alıştırması Yapmak
Peki o zaman, konsantrasyonla devam edelim. Burada sekiz aşamalı yolun sıradaki üç bölümüne geliyoruz:
- Doğru çaba (Tib. yan-dag-pa’i rtsol-ba).
- Doğru farkındalık (Tib. yan-dag-pa’i dran-pa).
- Doğru konsantrasyon (Tib. yan-dag-pa’i ting-nge-’dzin).
Doğru çaba yıkıcı düşüncelerden kurtulmak ve konsantrasyona elverişli zihin durumları geliştirmektir.
Farkındalık (Tib. dran-pa) bir şeye tutunup onu bırakmamaya yarayan zihinsel tutkal gibidir; bizi bir şeyleri unutmaktan alıkoyar. O halde doğru farkındalık şudur:
- Bedenimiz, hislerimiz, zihnimiz ve zihinsel etmenlerimizin gerçek tabiatını unutmamak ve böylece bunlarla zihnimizin dağılmasını engellemek.
- Ayrıca çeşitli etik kılavuz ilkelerimizi, örneğin kaidelerimizi veya yemin etmişsek yeminlerimizi gözden kaçırmamak.
- Odaklandığımız bir nesneyi bırakmamak veya unutmamak.
O halde meditasyon yapıyorsak, elbette odaklandığımız nesneyi gözden yitirmemek için farkındalığa ihtiyacımız vardır. Fakat bir kimseyle sohbet ediyor veya çalışıyorsanız, dikkatinizi o kimseye ve söylediklerine vermek ve başka bir şey yüzünden dikkatinizin dağılmasını önlemek için bu farkındalığa sahip olmanız gerekir.
Bizzat konsantrasyon da yoğunlaşılan bir nesneye zihinsel odaklanma demektir. O halde bir kimseyi dinliyor, onunla sohbet ediyorsak, konsantrasyon dikkatinizi o kimsenin söylediklerine, görünüşüne, davranışlarına vermiş olduğunuz anlamına gelir; farkındalık ise dikkatinizin dağılmaması veya körelmemesi, vs. için sizi orada tutan tutkaldır.
Çaba
Yanlış Çaba
Pekala, o halde çabayla başlayalım. Yanlış çaba enerjimizi zararlı, yıkıcı düşüncelere yönlendirmektir. Doğru mu? Bu olumsuz düşünceler veya yıkıcı düşünceler dikkatimizi fena halde dağıtan şeylerdir. Hiçbir şekilde konsantre olamayız.
Haris Düşünce
Bunlardan ilki haris düşünce denen şeydir. Bu, başkalarının elde ettikleri şeyler veya yaşadıkları hazlar veya sahip oldukları mallar hakkında kıskanç düşüncelere sahip olmak ve “Bunu kendim için nasıl elde ederim?” diye düşünmektir. O halde bu aşırı kıskançlık, arzu, bağımlılıktır. Bir başkasının bizim sahip olmadığımız şeylere sahip olmasına dayanamayız – bu ister başarı olsun, ister biz yalnız olduğumuz halde onun bir sevgilisi olması olsun, bizim arabamız olmadığı halde onun yeni bir araba alması olsun, ne olursa olsun; sürekli bunu düşünür ve kafanızda kurarsınız. Bu çok ama çok rahatsız edici bir zihin durumudur. Konsantre olmamızı engeller, değil mi?
Mükemmelliyetçi olmakta söz konusu olan düşünce tarzının da bu kategoriye girdiğini düşünüyorum. O da bunun bir alt kategorisidir. “Kendimi nasıl aşarım? Yaptığım şey yeterince iyi değildi; şimdi sürekli daha fazlasını yapmalı ve olaya tamamen hakim olmalıyım.” Bu esasında kendi kendinizi kıskanmaktır.
Garez Dolu Bir Biçimde Düşünme
İkincisi, bir kimseye nasıl zarar verebileceğimize dair garez dolu düşüncelerdir. “Bu kişi hoşlanmadığım bir şey der veya yaparsa, bunu yanına bırakmayacağım.” Yahut kafada bir şeyler kurmak da böyledir: “Bu kişiyi bir daha gördüğümde şunu şunu söyleyeceğim.” Sonra da bize kötü bir şey dedikleri zaman onlara cevap vermediğimiz için pişmanlık duyarız ve bunu aklımızdan bir türlü atamaz, sürekli bunu düşünürüz.
Esasında kişinin kendi kendine zarar verici pek çok düşünme tarzı vardır; örneğin yaşamda gerçekleştirmeye çalıştığımız şeyi kesinlikle sabote edecek bir şey yapmayı düşünmek. Bunun bize zarar vereceğinin bilincinde olmasak bile, bu şekilde düşünürüz. “Paramın yetmediği ama gerçekten çok istediğim bir şey var; onu almak için ne kadar borçlanmam gerekirse gereksin, yine de alacağım.” Bu kendine zarar verici bir düşüncedir. Bu, daha da borçlanmak suretiyle, farkında olmadan kendiniz için daha da fazla soruna yol açacak bir şeyler planlamak ve kurmaktır.
Çarpık Karşıt Düşünme
Üçüncüsü ise çarpık karşıt düşünme denilen şeydir (Tib. log-lta). Örneğin, bir kimse kendini geliştirmeye veya başkalarına yardımcı olmaya çabalarken, “Tam bir aptal. Yaptığı şey hiçbir işe yaramaz çünkü benim hoşlandığım bir şey değil” diye düşünürsünüz. Biri bir şey yapmayı seçer ve siz “Of, bunu yapmak için çok aptal olması lazım” diye düşünürsünüz.
Bazıları sporu sevmez ve spor seven, televizyonda futbol izlemekten veya maça gitmekten hoşlanan biri için “Ne kadar da aptal” diye düşünürler. Spor sevmenin yanlış bir tarafı yoktur ama çarpık bir biçimde bunun aptalca olduğunu düşünüyorsanız, bu zaman kaybıdır. Bu aynı zamanda da son derece düşmanca bir zihin durumudur.
Yahut diyelim ki bir kimse bir başkasına yardım etmeye çalışır – diyelim ki bir dilenciye para verir; siz ise “Of, bunu yapmak için çok aptal olmalısın. Bu çok gülünç,” vs. diye düşünürsünüz. Demek istediğim şu ki, dilenci bunu meslek olarak yapıyor ve esasında fakir değilse, vs. yine de dilencilik yapmayı seçmek korkunç bir yaşam tarzını seçmektir. Sonuçta para kazanmak için kaldırımda yatıp titremek ya da böyle şeyler yapmak kesinlikle eğlenceli olmasa gerek.
Sürekli başkalarının ne kadar aptal olduğunu, yaptıklarının ne kadar mantıksız olduğunu, vs düşünürsek, hiçbir şekilde konsantre olamayız. O halde bu tür düşünceler olabildiğince kurtulmak istediğimiz düşüncelerdir. Elbette bunu yapmak çok disiplin ister. Fakat konuşma veya hareket etme biçimimiz bağlamında bu disiplini geliştirmişsek, bu bize yıkıcı biçimlerde düşünmeye başladığımızda zihinlerimizi durduracak ve o zihinsel tribe girmeyecek gücü verir.
Buraya kadar anlaşıldı mı?
Doğru Çaba
O halde doğru çaba nedir? Doğru çaba enerjimizi zararlı, yıkıcı düşüncelere vermekten vazgeçip bu çabayı faydalı nitelikler geliştirmeye kanalize etmektir. Bu bağlamda dört üstün çabadan bahsederiz (başarmaya çabaladıklarımız).
Dört Üstün Çaba
- İlk olarak, henüz geliştirmediğimiz olumsuz niteliklerin ortaya çıkmasını önlemek için çaba gösteririz. Peki henüz sahip olmadığımız ama ortaya çıkmalarını önlemek için kaçınmak istediğimiz olumsuz nitelikler ne olabilir? Diyelim ki bağımlılığa yatkın bir kişiliğimiz varsa, bazı şeylere katılmaktan kaçınmaya çalışmamız gerekebilir; örneğin... Ukrayna’da böyle şeyler var mı bilmiyorum ama bizde video klüpleri var. Örneğin artık internette film sitesinden film indirmek gibi şeyler mümkün. Onlar da mı var? İşte onlardan birine üye olursanız, bilirsiniz ki her gün bir şey indirip izleyeceksiniz. Bunun size çok zararlı olacağını bildiğinize göre, üye olmamak için çaba gösterin ve böylece bağımlı olacağınızı bildiğiniz bu işe bulaşmaktan kaçınmış olursunuz. Böyle bir şeyden kaçınırsak çok daha iyi konsantre oluruz. iPod’larına çok bağımlı olup, kulağında müzik olmadan hiçbir yere gidemeyen kişiler var. Kulaklarınızda müzik çalarken herhangi bir şeye nasıl konsantre olacaksınız? Tek noktaya odaklanmak gerekir. O halde yapmamız gereken şey, bu zararlı niteliği veya alışkanlığı geliştirmekten kaçınmak için çaba göstermektir.
- İkincisi, hali hazırda ortaya çıkmış olan olumsuz niteliklerden kurtulmak için çaba göstermektir. Hali hazırda böyle bir bağımlılığımız bulunuyorsa, hiç olmazsa bunu sınırlamaya çalışırız. Sürekli hale getirmemeye uğraşırız.
- Sonra da yeni olumlu nitelikler geliştirmek gelir; yeni olumlu nitelikler geliştirmek için çaba göstermek gerekir.
- Sonra da zaten sahip olduğunuz olumlu nitelikleri korumak ve geliştirmek için çaba göstermek gerekir.
Bunlara bakıp pratik uygulamalarını görmeye çalışmak son derece ilginçtir. Bir örnek vereyim; basit bir örnek olabilir ama kendi yaşadığım bir şey: Beni çok zora sokan bir alışkanlığım vardı. Çok büyük bir web sitem var; pek çok kişi bana sürekli çok ama pek çok dosya, çeviri veya düzenlenmiş metin, vs. gönderiyor. Bu web sitesinde benim için çalışan yaklaşık yüz on kişi var; o yüzden her gün bana pek çok şey gönderiyorlar. Bense her birini daha sonra tekrar bulabileceğim ve asistanımın da bulabileceği şekilde tek tek gereken klasörde dosyalamak yerine, her şeyi tek bir klasöre indiriyordum – kötü alışkanlığım buydu. İşte bu kötü bir alışkanlıktır; son derece verimsizdir ve konsantre olmayı engeller çünkü zamanınızı boşa harcarsınız (aradığınız hiçbir şeyi bulamazsınız). Peki, olumlu nitelikler neler olabilir? Öyle bir sistem oluşturmak ki herhangi bir şey gelir gelmez, dev gibi bir yükleme klasörüne değil, derhal girmesi gereken doğru klasöre atarsınız. Ayrıca başlangıç olarak, gelen her şeyi, geldiği zaman, doğru yerine yerleştirmek için çaba gösterirsiniz ve üşengeçlik yapıp her şeyi aynı yere indirmezsiniz; böylece her şey çok daha verimli bir biçimde işler.
İşte gördüğünüz gibi bu olumsuz bir nitelik, hiç de verimli olmayan bir alışkanlık ve diğeri de daha olumlu bir nitelik. Benim vaktiyle sahip olduğum bu olumsuz nitelikten, olumsuz alışkanlıktan kaçınmak için çaba gösterin. Bu alışkanlığın sürmesini önlemek için düzgün bir dosyalama sistemi oluşturun; o dosya sistemini oluşturmak için çaba gösterin ve sonra onu sürdürmek için de çaba gösterin. Burada çok basit bir pratik düzeyinde bahsettiğimiz de budur. Peki o zaman devam edelim.
Konsantrasyonun Önündeki Beş Engeli Aşmak
Konsantrasyonun önündeki beş engeli aşmaya çalışırken de doğru çaba söz konusudur. Peki bu engeller nelerdir?
Beş Türde Arzulanır Duyusal Nesneden Herhangi Birinin Peşine Düşme Niyeti
Birincisi, beş türde arzulanır duyusal nesneden herhangi birinin peşine düşme niyetidir. Bu ne demektir? Diyelim ki oturmuş, bir şeye konsantre olmaya çalışıyorum – diyelim ki işime veya her ne yapıyorsam ona – ama beni konsantre olmaktan alıkoyabilecek ne olabilir? Bu konsantrasyona zarar verebilecek şeyler nelerdir? Örneğin “Ah, şimdi bir film seyretsem” veya “Ah, bir e-postama baksam” diye düşünmektir. Fakat burada söz konusu olan daha ziyade duyusal haz anlamında “Ah, bir şey yesem,” “Müzik dinlesem,” “Arkadaşımı arasam,” gibi şeyler düşünmektir. O halde bunun peşine düşmemek, niyetimizin bu olmasını engellemek için çaba göstermek ve bunun yerine dikkatimizi korumak gerekir.
Kinci Düşünceler
İkincisi kinci düşüncelere sahip olmak, bir kimseden nasıl öç alacağını düşünmektir. Bu garezle düşünmeye benzer. Sürekli kinci düşüncelere sahip olmak, “Bu kişi benim canımı yaktı. Onu sevmiyorum. Karşılık olarak ne yapabilirim?” diye düşünmek konsantrasyonun önünde büyük bir engeldir.
İlki arzuydu:
- “Şu hazzı veya bu hazzı tatmak istiyorum.”
- “Tatile ne zaman çıkabileceğim?”
- “Bu iş ne zaman bitecek?”
Bu tarz düşüncelere sahip olmaktır.
Bu ikincisi başkaları veya kendimiz hakkında kötü ve zararlı düşünceler düşünmektir. O halde bu şeylerden kaçınmak, ortaya çıktıklarında karşı koymak için doğru çabayı göstermeliyiz.
Zihni Bulutlu Olmak ve Mahmurluk
Üçüncüsü zihni bulutlu olmak ve mahmurluktur. Zihni bulutlu olmak zihnimizin bir sis bulutu içerisinde olmasıdır, dalgınızdır ve açık bir biçimde düşünemeyiz. Uykululuk, mahmurluk durumunda ise tek istediğiniz uyumaktır. Bununla mücadele etmek için uğraşmanız gerekir. Bunu ister bir fincan kahveyle veya kalkıp pencereyi açmak suretiyle yapın, ne yaparsanız yapın, pes etmemek için çaba göstermeye çalışın. Fakat gerçekten de çok fazla zorlaşırsa, bir sınır koyun. “Biraz kestireceğim” deyin. Tabii ki iş yerindeyseniz bunu yapamazsınız ama evde çalışıyorsanız “Biraz kestireceğim veya yirmi dakika ara vereceğim,” “On dakika kahve molası vereceğim” diyerek bir sınır koyar ve sonra çalışmaya geri dönersiniz.
İlkine, yani beş duyusal nesnenin peşine düşme niyetine verilebilecek örnekler arasına çalışırken internette gezinme, YouTube’da bir şeye bakma isteği gelmesini veya haber bağımlısıysanız internette bir kez daha haberlere bakma dürtüsünü dahil edebiliriz. Bunlar konsantrasyonunuzun önünde engel teşkil eder. Yahut Facebook mesajlarınıza veya Twitter’ınıza bakma isteği gelir. Bu da aynı şeydir.
Zihnin Uçarılığı ve Pişmanlıklar
Dördüncüsü zihnin uçarılığı ve pişmanlıklardır. Bu durumda zihnin uçarılığı demek, zihnimizin Facebook sayfasına veya başka bir şeye uçup gitmesidir. Pişmanlık hissi ise – bunları burada aynı kategori altında topladık – zihninizin “Şunu dediğim veya bunu yaptığım için gerçekten pişmanım” düşüncelerine uçması, suçluluk düşüncelerine kapılmasıdır. Bunlar dikkati korkunç dağıtan şeylerdir ve bizi konsantre olmaktan alıkoyar, konsantrasyonu engellerler.
Kararsızlıkla Bocalama ve Kuşkular
Yenmek için çaba göstermemiz gereken son şey, konsantrasyonun önündeki son engel ise kararsızlıkla bocalama ve kuşkulardır. “Ne yapmalıyım?” “Yemekte ne yesem? Şunu mu yesem? Yoksa bunu mu yesem?” demek, bir türlü karar verememektir. Bu şekilde çok fazla zaman boşa harcanır. Sürekli kuşkularla ve kararsızlıkla doluysanız ne konsantre olabilir ne de işinizi yapabilirsiniz; o yüzden bunu çözmek için çaba gösterin.
Farkındalık
Doğru Farkındalık
Pekala, şimdi de sekiz aşamalı yolun konsantrasyona dair sıradaki özelliği veya yönü olan doğru farkındalıktan bahsedelim:
- Farkındalık (Tib. dran-pa) temelde zihinsel tutkaldır. Konsantre olduğunuzda, belli bir nesneye tutunursunuz. Bu sizi nesneyi bırakmaktan alıkoyar.
- Buna tetikte olma becerisi (Tib. shes-bzhin) eşlik eder. Tetikte olmak dikkatinizin dağılıp dağılmadığını veya dikkatinizin körelip uykunuzun gelip gelmediğini saptamaya yöneliktir.
- Sonra da dikkatinizi (Tib. yid-la byed-pa) kullanırsınız – bu, nesneye nasıl baktığınıza, onu nasıl gördüğünüze ilişkindir.
Burada söz konusu olan bedenimize, hislerimize, zihnimize, çeşitli zihinsel etmenlerimize nasıl dikkat ettiğimizdir – diğer bir deyişle, bunları nasıl görür, nasıl düşünürüz? Sonra bunlara tutunan farkındalık gelir. O halde kaçınmak istediğimiz şey, bedenimizi ve hislerimizi düşünmenin yanlış yollarına tutunmak ve bunları bırakmamaktır. Bunları bırakmadığımızda, bizim dikkatimizin dağılmasına yol açarlar ve konsantre olamayız.
Bu biraz soyut kaldı, değil mi? O zaman bunu biraz açıklamamız gerekiyor.
Bedenimizle İlgili
Bedenimiz – bedenden bahsederken, genel olarak bedenimizi veya bedenimizin çeşitli fiziksel duyumsamalarını veya yönlerini kastederiz. Bunu yanlış düşünme biçimlerinden biri, bedenin tabiatı itibarıyla haz verici olduğunu veya tabiatı itibarıyla temiz ve güzel olduğunu düşünmektir. Söz gelimi, bütün zamanımızı görünüşümüz üzerinde harcarız ve nasıl göründüğümüze o kadar kafamızı takarız ki sırf bununla ilgileniriz – saçımız, makyajımız ve kıyafetimiz, vs. için saatler harcarız. Bu da dikkatimizi korkunç derecede dağıtır. Elbette temizliğimize dikkat etmemiz ve kendimize çeki düzen vermemiz gerekir ama aşırıya kaçıp bedenin görünüşünün bir haz kaynağı olduğunu ve bedenin her daim muhteşem görünmesi gerektiğini düşünmek gibi şeyler – sürekli başkalarını dış görünüşümüzle cezbetmeye çalışmak – yüzünden daha anlamlı bir şeye odaklanamayız, öyle değil mi?
Bedene baktığımızda ise: Oturuyorsanız ve bu pozisyon rahatsız hale gelirse, hareket etmeniz gerekir. Uzanmışsanız ve rahat edemiyorsanız, rahatsız bir pozisyondasınızdır. Bir takım sorunlar yaşarız, öyle değil mi? Hastalanırız. Yaşlanırız. Tabii ki bedenimize iyi bakmak ve sağlıklı olmaya çalışmak, egzersiz yapmak, vs. gerekir ama buna aşırı odaklanmak, bunun kalıcı bir haz kaynağı olacağına inanmak bir sorundur.
O halde kurtulmak istediğimiz doğru olmayan veya yanlış farkındalık, saçınızın görünüşünün dünyadaki en önemli şey olduğu, kıyafetinizin renklerinin uyumlu olması gerektiği ve her şeyin jilet gibi olması gerektiği fikrine tutunmak ve bunu bırakmamak; bunun çok önemli olduğunu ve mutluluğunuzun buna bağlı olduğunu düşünmektir. Bu fikre tutunmaktan vazgeçin. Doğru farkındalık ise “Bu bir mutluluk kaynağı değil. Bu yalnızca bir sorun ve benim vaktimi boşa harcayıp daha anlamlı bir şeye yoğunlaşmamı engelleyecek” diye düşünmektir.
Yahut “Her daim temiz olmalıyım. Ellerimi sürekli yıkamalıyım” düşüncesi. Pis bir şeye dokunmuşsanız bile, ne olmuş yani? Ellerinizi yıkayabilirsiniz. O halde temizlik budalası olup pis diye herhangi bir şeye dokunmaktan kaçınmamak gerekir. Bu konuya daha fazla girmeyeceğim ama elimize bulaşmasını istemediğimiz pek çok şey olduğuna şüphe yoktur (hayal gücünüzü kullanın). Fakat bulaşsa bile, ne olmuş? Ellerinizi yıkarsınız, olur biter. “Aman!” diye düşünüp endişelenecek bir şey yoktur.
Hislerimizle İlgili
Şimdi de hislere gelelim. Burada mutsuzluk veya mutluluk hislerinden bahsediyoruz ve bu temelde acıların kaynağına, sorunların kaynağına ilişkin bir meseledir. Mutsuz olduğumuzda – burada susuzluk (San. trishna) kelimesini kullanırız – bu gerçekten susayıp “Bu mutsuzluktan kurtulmam lazım” demek gibidir. Bir nebze mutluluğa eriştiğimizde ise, bu gerçekten çok ama çok susayıp bir yudum su içmeye benzer – küçük bir mutluluk hissedersiniz ama susamışsınızdır ve daha fazlasına ihtiyaç duyarsınız. Temelde sorunların kaynağı da işte budur.
Bu mutsuzluğu dünyadaki en korkunç şey olarak düşündüğümüzde ve “Bundan mutlaka bir şekilde kurtulmalıyım” hissine kapıldığımızda, bu durum konsantrasyon için sorun teşkil eder. Peki ne anlamda konsantrasyon için sorundur? Oturuyoruzdur ve “Biraz rahatsızım” veya “Keyfim yok” veya “Mutsuzum” diye düşünürüz – geçen sefer buradayken dediğim gibi, bunda özel bir şey yok. Ne olmuş? Her ne yapıyorsanız onu yapmaya devam eder, işinize bakarsınız. “Başım ağrıyor” veya “Pek keyfim yok” ya da her neyse. Ne olmuş yani? Buna sanki “Dünyanın en korkunç şeyi”ymiş gibi endişelenmek – “Bundan nasıl kurtulurum? Bu o kadar korkunç ki” – ve zihninizde kendi kendinize veya etrafınızdakilere yakınıp durmak suretiyle bu fikre tutunup kalmamak gerekir. Bu, çalışmak şöyle dursun, sırf biriyle konuşurken dahi, yaptığınız işe konsantre olmanızın önünde ciddi bir engel teşkil eder.
Yahut kendimizi iyi hissediyorsak, keyfimiz yerindeyse, vs. “Bu müthiş bir duygu. Bu sürsün istiyorum. Gitmesini istemiyorum” fikrine tutunarak dikkatinizi dağıtmayın. Bu bazen meditasyon yaparken kendinizi iyi hissettiğinizde olabilir – bunun ne kadar harika olduğunu düşünerek dikkatiniz dağılabilir. Başka bir örnek vermek gerekirse, biriyle beraberseniz ve kendinizi çok iyi hissediyorsanız ya da bir şey yiyor ve bundan zevk alıyorsanız da aynısı söz konusudur. Yanlış farkındalık, “Bu muhteşem bir şey,” diye düşünüp buna tutunmak, bunu gözünüzde büyütüp acayip bir şey haline getirmek ve böylece dikkatinizin dağılmasına yol açmaktır. Olduğu haliyle tadını çıkarın ve bunu özel bir şey haline getirmeyin. Büyütülecek bir şey yoktur.
Zihnimizle İlgili
Zihnimizi nasıl düşündüğümüze gelince, zihnimizin tabiatı itibarıyla öfke veya bencillikle dolu olduğu fikrine veya “Ben aptalım” ya da “Ben tembelim” hissine tutunur ve bunu bırakmazsak, zihnimizin doğası gereği sorunlu ve kusurlu olduğu fikrine tutunursak, yine konsantre olmayı başaramayız. Olaylara sürekli kendi açımızdan bakar ve “Ah, yeterince iyi değilim,” “Şöyle değilim, böyle değilim,” “Anlayamıyorum” diye düşünürüz. “Zihnim karışık ve anlamıyorum” fikrine tutunursak, o zaman durum ümitsizdir, öyle değil mi? Oysa ki – doğru farkındalıkla – “Geçici olarak zihnim karışmış olabilir, geçici olarak bir şeyi anlayamıyor olabilirim ama bu durum zihnimin tabiatının bu olduğu ya da aptal olduğum anlamına gelmez” fikrine tutunursunuz. Bunu aşmak için konsantrasyon kullanırsınız.
Zihinsel Etmenlerimizle İlgili
Dördüncü özellik ise zeka, iyi kalplilik, sabır, vs. gibi zihinsel etmenlerimize ilişkindir. Bu, “Ben böyleyim, herkes bunu böyle kabul etmek zorunda” ve “Bunu değiştirmek ya da geliştirmek için yapabileceğim hiçbir şey yok” fikrine – zihinsel tutkalla – tutunup bırakmamaktır. Bu yanlış farkındalıktır. Buna karşın, doğru farkındalık tüm bu etmenlerin geliştirilebileceğini, bunların belli bir düzeyde donup kalmış olmadığını ve bunları, bu bağlamda, konsantrasyon geliştirmek için kullanabileceğimizi bilmektir.
Dizginlerimizi Kendi Elimize Almak
Kendimizi analiz edersek, kötü bir ruh halinde olmakla ya da depresif olmakla başa çıkma şeklimiz son derece tuhaftır. Yanlış farkındalığa sahibizdir. Bu ne demektir? Bu hale tutunur, bırakmayız ve sonra da bu kötü ruh haline ya da depresyona saplanıp kalırız, değil mi? Yahut suçluluk duygusu. Suçluluk duygusu da yanlış farkındalıktır. Bir hata yaparız. Yanlış bir şey yaparız. Peki, olsun. Herkes hata yapar. İnsanız. Fakat yanlış farkındalık sahibi olduğumuz zaman, bu hataya tutunur ve bırakmayız. “Çok kötüyüm. Yaptığım şey çok fenaydı,” der ve bu fikre sıkı sıkı sarılır, bırakmayız. Bu kadar kötü olduğumuz için kendimizi paralarız. Bunu bırakmanız gerekir. O halde, doğru farkındalık “Ruh halleri değişebilir. Bunlar sebeplerden ve koşullardan kaynaklanır ve sebeplerle ve koşullarla değişirler. Hiçbir şey sonsuza dek sürmez” diye düşünmektir.
Bu konuda Budist öğretilerde bulduğumuz çok ama çok faydalı bir öğüt de özünde dizginlerimizi kendi elimize almayı söyler; kulağa biraz ikicil geliyor ama her halükarda bunu yapın yeter. Bu sabahları kalkmak gibidir: Yatakta yatıyorsunuzdur. Kalkmak istemiyorsunuzdur. Yatak çok rahattır, siz de kendinizi bir parça ağır hissediyorsunuzdur. O halde dizginlerinizi elinize alıp kalkın. Sabahları böyle kalkılır, değil mi? Bunu yapabilme gücüne sahibiz – yoksa sabahları asla kalkamazdık. O halde kötü bir ruh halinde olduğumuzda veya kendimizi biraz keyifsiz hissettiğimizde de aynısı geçerlidir. Dizginlerinizi elinize alın ve – “Haydi ama!” – pes etmeyin; yapmanız gereken şey neyse yapın gitsin.
Farkındalığın Diğer Yönleri
Daha genel bir bağlamda da farkındalık çok ama çok önemlidir. Bizi bir şeyleri unutmaktan alıkoyar. O halde yapmamız gereken bir şey varsa, buna konsantre olup yapmamıza yardımcı olan doğru farkındalığa sahip olmak isteriz; yoksa unuturuz. Esasında hatırlayabiliriz – farkındalık hatırlamakla ilgilidir – bu akşam televizyonda en sevdiğimiz programın olduğunu hatırlayabiliriz. O halde esasında o kadar da önemli olmayan bir şeye tutunmaktayızdır ama o arada ailemizi beslemek için alışveriş yapmamız gerektiğini unuturuz. “Tüh, markete gitmeyi unuttum. Şunu almayı unuttum. Süt de almam gerekiyordu.” Yani tutunmamız gereken şeylere tutunmuyor, tamamen önemsiz şeylere tutunuyoruzdur. “Eve gitmek istiyorum; futbol maçı var.”
Ayrıca bir tür antrenman programı uyguluyorsak da, buna tutunmak için doğru farkındalık gerekir. Yani bu herhangi türde bir antrenman olabilir. Söz gelimi, egzersiz yapıyorsak, her gün egzersiz yapmaya tutunmak gerekir. Yahut diyet yapıyorsak, diyette olduğumuzu unutmamalı ve ikram edilen o bir dilim pastayı kabul etmemeliyiz. İşte doğru farkındalık budur.
Hayvan imgelerine başvurmak da çok faydalı bir yöntemdir (bunlar Budist eğitimde sıklıkla kullanılır). Diyelim ki çalışıyoruz veya meditasyon ya da yapıcı bir şey yapıyoruz, örneğin bir kimseye yardım ediyoruz ve sonra biri çıkıp “Pasta var” diyor. Bir anda bir yavru köpek gibi yukarı aşağı zıplamaya başlar – “Pasta mı! Yaşasın, pasta!” – heyecanla kendimizden geçeriz. “Kemik bulduğu ya da ödül aldığı için heyecanlanan yavru köpek gibi mi davranıyorum?” diye düşündüğümüzde ise bunun ne kadar gülünç olduğunu görürüz.
Farkındalık – yaptığımız şeye tutunmak ve bütün bunlarla dikkatimizin dağılmasına izin vermemek. O halde bu bedenimizi ve hislerimizi (mutluluk, mutsuzluk), vs. nasıl düşündüğümüzle ilgilidir. Bu oldukça geniş bir konudur.
Konsantrasyon
Doğru Konsantrasyon
Pekala, devam edelim. Sekiz aşamalı yolda konsantrasyon bağlamında uyguladığımız üçüncü pratiğe doğru konsantrasyon (yani konsantrasyon) denir. Bu bilfiil zihnimizi bir nesneye odaklamaktır. O halde yapmamız gereken, konsantre olmak istediğimiz şeyi bilfiil yakalamaktır. Onu bir kez yakaladığımızda, farkındalık onu orada tutar ve böylece onu yitirmeyiz. Fakat öncelikle nesneyi yakalamak; işte konsantrasyon tamamen bununla ilgilidir.
Konsantrasyonumuz kusurlu olduğunda, söz gelimi biriyle konuşuyorsak, dikkatimizi o kişiye odaklamayız bile. Bu konsantrasyonu, bu zihinsel odaklanmayı sağlamak için dikkat becerisini kullanmak gerekir. Yoksa demektir ki umurumda olmayabilir veya söyleyeceğinizle ilgilenmiyorumdur; bu yüzden dinlemem bile; söylediğinize konsantre olmam. Yahut çok meşgulümdür, vs.
Ayrıca günümüzde gerçekten de geçmiştekinden çok daha fazla yaşadığımız bir şey de dikkatimizin bölünmüş olmasıdır; bu yüzden hiçbir şeye bütünüyle konsantre olamayız. Televizyonda haberlere bakacak olursanız – burada televizyon var mı bilmiyorum (belki vardır) – televizyon veya bilgisayar ekranının ortasında haberleri sunan kişi bulunur ama bunun hemen altındaki altyazılarda farklı haberler geçer ve belki de köşede Facebook mesajlarınızı görüyorsunuzdur ya da başka bir şeyler vardır ve bunlardan hiçbirisine bütün dikkatinizi vermez veya bütünüyle konsantre olmazsınız. O halde “Ben aynı anda birden çok işi yapabilirim” desek bile kimse, Buddha değilse, aynı anda yaptığı bütün bu işlere %100 konsantre olma kapasitesine sahip değildir.
Örneğin biri bizimle konuşmaya çalışırken bizim zihinsel odağımız cep telefonumuzdadır. Bu yanlış bir zihinsel odaklanmadır çünkü bu kişi bize bir şey sormaktadır ve biz dikkat etmiyoruzdur. Dikkatimiz dağınıktır veya çok meşgulüzdür – “Ah, çok meşgulüm” – ve başka birinin yaptıklarına ya da söylediklerine veya bizden bir tür etkileşim veya yanıt bekledikleri zaman bu taleplerine dikkat bile etmez, konsantre olmaz, zihnimizi odaklamayız.
Günümüzde giderek daha çok yaşadığımız bir diğer şey de zihnimizi bir şeye odakladığımızda dahi bunu sürdürmenin çok güç olmasıdır. Her şeyin çok hızlı bir biçimde değişmesine ve birbiri ardına bir şeylere bakmaya alıştığımız için hemen sıkılır ve dikkatimizi uzunca bir süre boyunca korumakta zorlanırız. O halde bu tür konsantrasyon – yalnızca birkaç saniye boyunca şuna konsantre olmak, birkaç saniye boyunca buna konsantre olmak, birkaç saniye de şuna konsantre olmak – engel teşkil eder. Bu yanlış konsantrasyondur. Doğru bir şekilde konsantre olabilmek istiyorsak, gerektiği kadar uzun bir süre boyunca konsantre olabilmemiz, ilgimizi yitirdiğimiz için sıkılıp başka şeye geçmememiz gerekir.
Gördüğünüz gibi, sorun oyalanmak istememizdir. Oyalanarak elde edeceğimiz anlık zevkin bizi tatmin edeceğini düşünmek de bir yanlış farkındalık örneğidir. Tatmin olacağımızı düşünürüz ama hep daha fazlasına susarız. Neden oyalanmamız gereksin? Sosyal bilimciler yapabileceğimiz, bakabileceğimiz şeylerle ilgili ne kadar çok olasılık olursa – internet de bize sınırsız olasılık sunar – o kadar sıkıldığımızı ve oyalayıcı bir şey bulmanın da bir o kadar zorlaştığını keşfetmiştir. Bir şeye bakarsınız ve “İyi ama belki bundan daha eğlenceli bir şey bulurum” diye düşünür ve başka bir şeye geçersiniz; böylece hiçbir şeye odaklanmaz, konsantre olmazsınız. O halde, zor da olsa yaşamınızı basitleştirmeye çalışmak, aynı anda bu kadar çok şeyle birden meşgul olmamak son derece faydalıdır; konsantrasyonunuz geliştikçe, uğraşabileceğiniz ve başa çıkabileceğiniz şeylerin kapsamını da genişletebilecek hale gelirsiniz.
Konsantrasyon sahibiyseniz ve bu iyi konsantrasyonsa, o zaman buna konsantre olabilir, sonra şuna konsantre olabilir, ondan sonra da şuna konsantre olabilirsiniz ama bunu her defasında bir tanesine konsantre olarak, dikkatiniz dağılmadan yaparsınız. Bir örnek vermek gerekirse, doktorları düşünelim. Doktor hastalarını birbiri ardına görür. Doktorun bir hastayla beraberken bu süre boyunca o hastaya konsantre olması ve aklının ne bir sonraki ne de bir önceki hastada olması gerekir. O halde bir doktor gün içerisinde pek çok hastayı görebilse de, her bir seferde bütünüyle tek bir şeye konsantre olur. Bu da konsantrasyon için çok daha iyidir.
Bunun son derece zor bir iş olduğunu söylemeliyim çünkü kendimden biliyorum; web sitesini idare etmek, bütün bu farklı dillerle uğraşmak, vs. gibi o kadar çok sayıda farklı işle uğraşıyorum ki tek bir şeye yoğunlaşmak son derece güç oluyor; aynı anda o kadar çok şey geliyor ki. O halde en zoru tek bir şeye odaklanmak ve yapılması gereken başka bir şeyi düşünerek dikkatin dağılmasına izin vermemek ama bu arada farkındalığı korurken yapılması gereken başka işler olduğunu da unutmamaktır. Komplike bir işte çalışan herkes bunu yaşar.