Budizm ve İslam Arasında Ortak Bir Zemin Bulmak Mümkün mü?

Teorik Yaklaşım

İki dinî veya felsefi sistem arasında ortak bir zemin bulmaya çalışmanın sayısız zorluk ve tehlikeleri vardır. Bununla ilgili başlıca zorluklardan biri karşılaştırmalı dinler akademik disipliniyle birlikte düşünüldüğünde hangi teorik yaklaşımın ele alınacağıdır. Bu karşılaştırmalarla ilgili farklı yaklaşımları Hıristiyan teoloji içerisinde sınıflandıran Kristin Beise Kiblinger’in Budizm’in Diğer Dinlere Olan Yaklaşımı [İng. Buddhist Attitudes to Other Religions, çn.] adlı eserde yayınladığı “Ötekiler Karşısında Budist Duruş: Tipler, Örnekler, Değerlendirmeler” [İng. “Buddhist Stances toward Others: Types, Examples, Considerations”, çn.] makalesinde çerçevesi çizilen şemasından bahsetmek istiyorum.

Bu makalede Kiblinger üç yaklaşım üzerinde duruyor: dışlayıcılık, kapsayıcılık ve çoğulculuk:

  • Dışlayıcı yaklaşım kurtuluş ve özgürleşme için sadece tek bir dinin doğru yolu gösterdiğini savunan yaklaşımdır. Diğer dinler benzer konuları benzer şekilde ele alsa da, konumları yanlıştır. Çoğu Budist metin sadece Budist olmayan görüşlere değil, diğer Budist yaklaşımlara dair de bu tarz bir yaklaşım sergiler.
  • Kapsayıcı yaklaşıma göre, kurtuluş ve özgürleşme için sayısız yol vardır, ancak sadece bir tanesi üstündür. Diğer bir deyişle, diğer dinler bizimkiyle ortak bir zemini paylaşabilir ve hepsi de geçerlidir; ancak bizim sahip olduğumuz din onlarınkinden daha iyidir. Çeşitli Tibet ekollerinin bazı takipçileri diğer ekoller için böyle bir yaklaşım sergilemiştir – bunların hepsi aydınlanmaya ulaştırır, ancak bizimkisi en iyisidir.
  • Çoğulculuğa göreyse, kurtuluş ve özgürleşme için yine bir sürü yol vardır; ancak bunların hiçbiri diğerinden üstün değildir. Bu farklı dinlerin ortak konulardaki yaklaşımını destekleyen, aralarında derecelendirme yapmayan ve hizipçi olmayan görüştür.

Kapsayıcı ve çoğulcu yaklaşım arasında, gerçek farklılıkların ne derece kabul edildiği ve bu farklılıkların ne kadar derin olduğunun düşünüldüğüne dair farklı sınıflandırmalar vardır:

  • Birinci tip; benzerlikleri vurgular ve farklılıkları kabul etse de fazla önem atfetmeyerek benzerlikleri muadillik veya önemsiz yan sorunlar olarak yeniden düzenler. Diğer dinleri bizimle aynı şeyi yapmaya çalışıyor gibi görür, yalnızca yol farklılığı vardır – bir bakıma, onlar da farkında olmadan bizim dinimizi takip ediyordur. Örneğin, Gelug ekolünün Nyingma dzogchen uygulamalarını Gelug Anuttarayoga teorisiyle açıklaması gibi.
  • İkinci tip; özgün farklılıklara saygı duyar ve kendi dinini üstün kabul edip etmemeye takılmadan büyümeyi harekete geçirmek üzere diyalog kurmayı faydalı bir araç kabul eder.

Birinci tipin (aslında bizim yaptığımızı yapıyorlar, sadece farklı şekilde) tehlikesi küstah, kibirli ve narsisist olabilmesindedir – başkalarının dininin ne demek istediğini aslında bizim onlardan daha iyi bildiğimiz varsayımını yapar. Kapsayıcı yaklaşım açısından bu görüş – ki aslen bizim dinimizin daha üstün olduğuna inanışını yansıtır – diğer dinin aslında farkında olmadan bizim amacımıza yönelmiş olması tarzında bir şekil alabilir ya da bunlar sadece bizim yolumuzun daha gerideki aşamalarıdır. Bu tip bir tutumla onlardan bir şeyler öğrenebilmek mümkün değildir ama onlar bizden pek çok şey öğrenebilir. Bu tipin alt kategorileri şunlardır:

  • Tüm dinler veya çoğu din aynı amaca yönelmiştir ve diğerlerinin yolları bizim kadar iyi olmasa da neticede bu yollar da doğal olarak bizimkiyle aynı amaca çıkacaktır.
  • Nihayetinde bizim kendi yolumuzla ulaştığımız amaca erişebilmeleri için kendi yollarını izleyerek oraya ulaşamayan ve ancak belirli bir yere kadar gelebilenlerin de bizim yolumuza yönlendirilmeleri gerekir. Budizm içinden bir örnek anuttarayoga tantra’nın diğer sutra ve aşağı seviye tantralar karşısında onların yalnızca onuncu seviye bhumi-zihnine (onuncu bhumi) erişebildikleri yönündeki görüşüdür. Buna göre buradan sonra aydınlanmaya erişebilmek için anuttarayoga yöntemlerine ihtiyacınız vardır.

Birinci tip kapsayıcılığın (farklılıkları görmezden gelerek bunların aslında benzerlikler olduğunu söyleyen) diğer çeşitlemeleriyse şunları ileri sürer:

  • Kelimeler, kavramlar ve öğretiler meditatif deneyimlerin tam da doğru olmayan ifade biçimleridir ve tüm dinler aslında aynı deneyimden bahseder.
  • Tüm dinlerdeki ana teori ve ana önermeler benzerdir ve sadece kültürel ve tarihsel şartlar dolayısıyla farklılıklar var gibi gözükmektedir. Örneğin, Budizm’in çeşitli formlarının farklı ülkelerdeki genel takdimi – Hindistan, Güneydoğu Asya, Çin, Japonya, Tibet vb.

Ek olarak, Budizm ve İslam arasındaki olası bir ortak zemini araştırdığımızda, din değiştirme mevzusuna da temas etmektedir:

  • Dışlayıcı görüş, sadece bizim dinimiz gerçekse kurtarılman için dinini terk etmen ve bizimkini kabul etmen gerekir, görüşündedir.
  • Kapsayıcı görüşte ise, kendi dinini takip etmen kabul edilir; zira senin dinin bizimkinin daha düşük bir formu ve nihayetinde ya sen doğal olarak bizim görüşümüzü kabul edeceksin (örneğin anuttarayoga tantra pratiği yapan Chittamatrinler tamamlama aşamasındaki zihin izolasyonu evresine geldiklerinde doğal olarak Prasangika olurlar) ya da sonunda biz seni döndüreceğiz yaklaşımındadır.
  • Çoğulcu bakış açısı, her dinin kendi nihai amacına sahip olduğunu ve bunların tümünün aynı ölçüde övgüye değer – şu iki değişken üzerinden: tüm amaçlar eşdeğerdir veya değildir – ve birbirinden üstün olmadığını söyler. Dolayısıyla din değiştirmeye gerek yoktur. Bu Budist pratikleri takip ediyorsanız, Budist cennetine – Müslüman cennetine değil – ve Müslüman pratikleri uyguluyorsanız da Müslüman cennetine – Budist olana değil – gidilmesi gibidir.

İkinci tip kapsayıcılık ve çoğulculuk (dinler arasındaki farklılıklara saygı duyan tip ki bu tip dinlerden birinin kendini görüş olarak bir diğerinden üstün tutup tutmamasına bakmadan hepsinin geçerliliğini kabul eder) için hassas nokta diğer dinin nasıl anlaşılacağı ve kendi dinimizde nasıl karşılaştırılacağıdır:

  • Diğer dini yalnızca o dinin terimleriyle anlayabilir miyiz; yoksa ileri sürdükleri şeyleri kendi inanç sistemimizin kullandığı terimlerle açıklayarak onları daha anlaşılır kılmaya mı ihtiyacımız vardır?
  • Eğer ikincisi ise (ileri sürdükleri şeyleri daha anlaşılır kılmak için kendi inanç sistemimizin terimleriyle açıklama), bunu birinci tipe devretmeden veya onların inancının yalnızca bizimkinin değişkeni olduğunu ima ederek dejenere hale getirmeden yapabilir miyiz?

Diğer taraftan, eğer iki din arasında örneğin Budizm ve İslam’ın paylaştığı gibi ortak sorun veya temaları bulabilirsek, bu temaları ve diğer dinin yaklaşımını kendi sistemimizin kavramsal çerçevesi içinde ifade etme ihtiyacında olsak bile farklılıkları anlama ve saygı duymaya devam edebiliriz. Farklılıklara hoşgörülü ve yargılayıcı olmayan bir tutumla saygı duyabilir ve kendi dinimizin en iyi olduğu iddiasında bulunarak diğer dine ancak tenezzül eder bir tutum takınmaktan kaçınabiliriz. Dinlerarası uyumu meydana getirmek için temel olan anlayış ve saygı ancak bu sayede oluşabilir.

Kutsal Dalai Lama’nın benimsediği yaklaşım budur. “En iyi din hangisidir?” diye sorulduğunda şöyle yanıt vermiştir: “Daha nazik ve şefkatli bir kimse haline gelebilmemize yardımcı olan inanış ve uygulamaları içerendir.”

Top