Karma ile İlgili Başlıca Hususlar

Karma bizleri takıntılı şekilde eylemlerde bulunmaya, konuşmaya ve düşünmeye iten zihinsel dürtülere işaret eder. Bu dürtülere kapılarak eylemde bulunduğumuzda eski alışkanlıklarımızı pekiştiririz. Bunun sonucunda ise inişli çıkışlı bir ruh hali deneyimler ve kontrol edemediğimiz davranış kalıplarını tekrarlayıp dururuz. Ancak bu karmik sonuçlar önceden belirlenmiş ve sabit değillerdir: deneyimlerimizi etkileyip değiştirebiliriz. Üzerinde etki edip değiştirebileceğimiz pek çok etkene bağlı oldukları için bu deneyimlerin şiddetini hafifletmemiz mümkündür.

Karma ve Dört Yüce Hakikat

Bu akşam karmadan bahsedeceğiz. Bu konu Budizm’in temel konularından biridir. Karma konusunun önemini görmek için onun dört yüce hakikat, yani her yüksek seviyede idrake ulaşmış varlığın hakiki kabul ettiği dört gerçek çerçevesine nasıl oturduğuna bakabiliriz. Bu dört hakikat Buddha’nın kendi öğretilerinin temel yapısı olarak öğrettiği şeylerdir.

Yaşamın ilk gerçeği yaşamın zor ve sorunlarla dolu olduğudur. Bu sorunlar nelerdir? Bunlar temelde her an sahip olduğumuz farklı düzeylerdeki mutluluk ve mutsuzluk hisleridir. Hakiki sorun budur.

Bazen ham acılar, mutsuzluk ve ıstırap yaşarız; bunların sorun teşkil ettiği açıktır. Fakat bazen de mutlu oluruz ama bu mutluluk kısa sürelidir ve uçup gider. Bu geçici mutlulukla ilgili pek çok sorun vardır; buna “kusurlu mutluluk” denir zira zihin karışıklığıyla gölgelenmiştir. Bu demektir ki yalnızca sürekli olmamakla kalmaz, tatmin edici de değildir. Güzel bir yemek yiyip doyarak mutlu olabiliriz ama bu uzun sürmez; ebediyen aç olma sorununu ortadan kaldırmaz. Ayrıca, bir öğünde ne kadar çok yersek, esasında o kadar mutlu olmamız icap eder ama öyle olmaz. Fazla yersek hastalanırız. Üstelik mutluluğumuz sona erdiğinde, ardından ne geleceğini bilmenin yolu yoktur. Başka bir şey yüzünden mutlu olabiliriz veya yalnızca mutsuz olmakla kalır ya da ne mutlu ne mutsuz olabiliriz. Bu geçici mutluluk bize hiçbir güvence vermez; bu yüzden sorundur. Bu geçici mutluluğun geçici olduğunu bilerek tadını çıkarabiliriz ama sorunlarımızı gerçekten çözebilecek bir şey değildir. Hep daha fazlasını isteriz.

Üçüncü türdeki hakiki sorun, hislerimizin nötr olduğu deneyim halidir. Uyuduğumuzda kendimizi bir nevi nötr hissederiz; olan biten pek bir şey yoktur. Fakat yine bu da sorunlarımızı çözmez; ne de olsa sonsuza dek uyuyamayız.

Samsarik deneyimimizin her bir ânına bu hislerden – mutluluk, mutsuzluk veya nötr – bir tanesi eşlik edecektir. Buddha’nın hakiki sorun diye tanımladığı da budur; örneğin mesele yalnızca iş bulamamam değildir. Burada yalnızca bazı zamanlardan değil, her bir andan söz ettiğimizin farkına varmak son derece önemlidir.

Bütün bu problematik yaşam deneyimleri belli bir sebepten kaynaklanır. Temel olarak, bu problematik deneyimlerin sebebi karma ile rahatsız edici duygular ve rahatsız edici tutumlardır. Bunu şimdilik burada bırakalım. Hakiki sorunlar karmanın olgunlaşmasıdır ve hakiki sebepler karmadır; o halde hakiki durdurma, karmanın ve rahatsız edici duyguların durdurulması; hakiki zihin yolu da bu hakiki durdurmayı sağlayacak anlayıştır. Gördüğümüz gibi, karma Budist öğretilerde son derece merkezî öneme sahip bir tema olduğundan, ne olduğunu anlamak çok önemlidir.

Karmanın Tanımı

Karmanın tanımına baktığımızda, Budizm’de her şeyin olduğu gibi bunun da farklı Budist sistemlerde farklı şekillerde tanımlandığını görürüz. Burada karmanın zihinsel bir itki (Tib. sems-pa) olarak ele alındığı en basit versiyonundan bahsetmekle yetinelim. Bu, bizi belirli bir deneyime yönlendiren zihinsel itkidir. Karma kendi içinde bir eylem değildir. İnsanlar genellikle kafa karışıklığıyla bunun eylem anlamına geldiğini düşünür; bunda bilhassa bazı tercümanların karmayı “eylem” diye çevirmesinin payı vardır. Oysa kesinlikle eylem demek değildir; karma, eylemde bulunma itkisidir.

Eylemde bulunmamıza sebep olan bu itki zihinsel bir etmendir ve daima diğer üç zihinsel etmenle birlikte gelir. Bunların birincisi, genellikle “tanıma” olarak tercüme edilen ayırt etmedir (Tib. ‘du-shes). Bir duyu alanı içerisinden belli bir nesneyi ayırt ederiz: bu kişiye karşılık şu kişi; şu nesneye karşılık bu nesne. Eylemimizin yöneleceği nesneyi ayırt etmemiz gerekir. İkincisi, amaç gibi olan niyettir (Tib. ‘dun-pa): ne yapmak niyetindeyiz? Niyetimiz, şu veya bu kişinin canını yakmak veya ona yardımcı olmaktır. Üçüncüsü ise, buna eşlik eden duygudur. Bu, öfke gibi rahatsız edici bir duygu veya sevgi gibi olumlu bir duygu olabilir. Karşımızdakinin canını yakmak istiyorsak bunun sebebi ona öfke duymamız veya karşımızdakine yardım etmek istiyorsak bunun sebebi onu sevmemizdir. Bizi söz konusu eylemde bulunmaya yönelten itki karmadır.

“Motivasyon”un Budizm’deki Anlamı

Batı’da bazen kafamızı karıştıran bir diğer kelime de “motivasyon” (Tib. kun-slong) kelimesidir. Bu kelimenin Batılı kullanımında genellikle bir şeyin ardında yatan duygu kastedilir. Motivasyonumuzun öfke veya sevgi olduğunu söyleriz. Oysa ki Budist bir bağlamda motivasyon kelimesini duyduğumuzda, bu kelime Batılı anlamda motivasyon anlamına gelmeyen bir kelimenin tercümesidir. Niyet veya amaç, Budist bakış açısından motivasyonun temel yönü olup, onu destekleyen duygu ikincil öneme sahiptir. Belki de bu kelime için “motivasyon” yerine “motive edici zihinsel çerçeve” demek daha iyi bir tercüme olabilir.

Söz gelimi, her öğretinin başında “motivasyonunuzu yeniden olumlayın” sözünü duyduğumuzda, bu esas olarak amacı, yani maksadımızı yeniden olumlamak anlamına gelir: Neden buradayız? Maksat, bize emin sığınak istikametinde gitmemize veya herkese daha eksiksiz bir şekilde faydamız dokunabilmesi için aydınlanmaya erişmemize yardımcı olacak bir şey öğrenmektir. Pekiştirdiğimiz veya yeniden olumladığımız şey işte budur. Bu amaca eşlik eden duygu tüm varlıklar için şefkat ve sevgidir ama motivasyonumuzu güçlendirmek bakımından esas vurgu bunun üzerinde değildir. Kuşkusuz, ayrıca Batılı bakış açısından, yaptığımız şeyi motive eden duygu olan sevgimizi ve şefkatimizi de yeniden olumlamamız gerekir. Fakat Budizm’de çok daha geniş kapsamlı bir zihinsel çerçeve kastedilmektedir.

Tartıştığımız bütün zihinsel etmenleri birbirinden ayırt etmek oldukça faydalıdır çünkü böylece içlerinden herhangi biriyle ilgili bir sorun olursa, onun üzerinde gereken ayarlamayı yapabiliriz. Bu ayrımı yapmazsak, o zaman zihin durumumuzu düzeltmek veya ayarlamak son derece güç olur.

Fiziksel, Sözel ve Zihinsel Karma

O halde bir itkiye veya karmaya sahibiz. Fiziksel, sözel ve zihinsel karmadan bahsederken, kastettiğimiz şey bir şey yapma, bir şey söyleme ve bir şey düşünme itkisidir. Bir şey düşünme itkisi genellikle bizi bir şey hakkında yalnızca bir anlığına düşünmeye değil, belli bir süre boyunca düşünmeye iter; örneğin birinden nasıl intikam alacağımızı düşünmek, kumpas kurmak böyledir. Fiziksel veya sözel eylemlerden bahsederken, bunlar genellikle zihinsel itkilerle, zihinsel karmayla başlar. Bir şey yapma itkisi daha önce gelir. Örneğin, “Galiba gidip şu kişiyi arayacağım.” Bu, zihinsel bir itkidir. Ona eşlik eden kendi duygusu, kendi amacı, vs. vardır ve nesneyi kendi tarzında ayırt eder. Gerçek fiziksel veya sözel karma ise eylemi yapmaya başlamamıza yol açan itki ile eylem bitene kadar onu sürdürmek için her an ortaya çıkan itkilerdir. Fiziksel ve sözel karma budur.

Elbette eşlik eden zihinsel etmenler değişerek başta olduklarından farklı bir hale gelebilirler. Örneğin, arkadaşımızla konuşacağımızı zannederken telefonu kızı açar ve kızını da annesi zannederek konuşmaya başlarız. Yahut başta söz konusu olan duygu sevgidir ama konuşmamızın ortasında karşımızdakine öfkeleniveririz. Karşımızdakine tatlı bir söz veya çirkin bir söz söyleme niyetimiz olduğu halde, konuşurken dikkatimiz dağılır ve unuturuz. Tüm bunlar sürekli değişen değişkenlerdir ve karma da yalnızca bunu yapma dürtüsünden ibarettir; konuşma dürtüsü gibi. Tabii ki itki kendi kendine meydana gelmez – tüm bu etmenlerin bir araya gelmesiyle olur – ama bunların hiçbiri eylemin kendisi değildir. Eylemin kendisi başka bir şeydir.

Eylemin kendisi benim “olumlu karmik güç” (Tib. bsod-nams) veya “olumsuz karmik güç” (Tib. sdig-pa) dediğim şeydir. Bu genellikle “liyakat” veya “günah” olarak tercüme edilir. Bu, karmik bir güç olarak işleyen eylemin kendisini ifade eder. Sona erdiğinde, karmik netice dediğimiz şey olur ve bu da bizim zihinsel devamlılığımızla devam eder – karmik potansiyeller, eğilimler, sürekli alışkanlıklar, vs. Bunlar soyuttur. Farklı karmik netice türlerinin ayrıntılarına girmeyeceğim çünkü bunlar fazlasıyla karmaşıktır. Fakat rahatsız edici duygular ve tutumlar bunları etkinleştirdiğinde, bu karmik netice olgunlaşarak anbean deneyimlerimizde çeşitli sonuçları teşkil eder.

Karmik Neticenin Olgunlaşması

Karmik netice olgunlaşarak neye dönüşür?

Öncelikle, olgunlaşarak hakiki sorunlara dönüşür – mutluluk, mutsuzluk hisleri veya nötr hisler. Bugün ve dün aynı şeyi yapmış olabiliriz ama dün aynı şeyi yaparken mutluyken, bugün mutsuzuzdur. Karmanın olgunlaşması budur. Burada “karmanın olgunlaşması” deyimini son derece gevşek anlamda kullanacağım.

Bundan başka yeniden doğuş kümelerimizi ve doğduğumuz ve bulunduğumuz ortamı, örneğin sahip olduğumuz türdeki bedeni, zihni, zekamızı veya zekasızlığımızı, vs. ve o yeniden doğuşta da farklı mutluluk ve mutsuzluk anlarını deneyimleme tarzımız olgunlaşır.

Bunun yanı sıra, her an daha önce yaptığımız şeye benzer bir şey yapmayı isteme hissi söz konusudur. “Şu kişiyi aramak istiyorum; içimden sana bağırıp çağırmak geliyor.” “Ne yapmak istersin?” “Başımı kaşımak istiyorum.” Bu, karmanın olgunlaşmasıdır: içimizden yapmak gelen şeydir. İçimizden bir şey gelmesi hissinden onu yapma itkisi doğabilir. İçimizden bir şey yapmak gelmesi (‘dod-pa) ile onu yapma itkisi iki farklı şeydir.

Ayrıca yaptığımız şeylere benzer şeyleri yaşama deneyimi de olgunlaşır ve kendi yaptıklarımıza karşılık olarak, aynıları bizim de başımıza gelir. Eğer sürekli başkalarına bağırıp çağırıyorsak, şimdi insanların bize bağırıp çağırmasına katlanmak durumunda kalırız veya eğer başkalarına karşı naziksek, insanların da bize nazik davrandıklarını görürüz.

Bütün bunlar, hepsi farklı derecelerde olmak üzere, iniş çıkışlı olarak gerçekleşir. Bu, farklı şeylerin farklı anlarda olgunlaşması, farklı şekillerde birbirine karışması ve bundan sonra ne olacağını asla bilmememiz anlamına gelir. Bir sonraki anda mutlu mu yoksa mutsuz mu olacağımızı asla bilmeyiz; bundan beş dakika sonra içimizden ne yapmak geleceğini de bilmeyiz. Bunlar sürekli değişir. Biri bize telefon edip bize bir şey satmak ister ya da... ne olacağını kim bilebilir? Bunlar bazen güzel şeylerdir, bazen de son derece tatsız şeyler olabilir. Sürekli olarak inip çıkarlar ve bundan sonra ne olacağına dair hiçbir fikrimiz yoktur – buna belirsizlik denir. Bu korkunç bir şeydir, değil mi? Yalnızca o da değil; daha ham bir düzeyde, yeniden doğuş durumlarımız da sürekli inip çıkacaktır.

Mahayana açısından, karmayla olgunlaşan bir şey daha vardır: her ama her an sürekli olarak benim “periskop algı” dediğim şeyi üretir ve deneyimleriz. Olup bitenlerin ve bunların sebeplerinin yalnızca çok azını görebiliriz. Bu da karmanın sonucudur. Başımıza gelen şeylerin neden başımıza geldiğine dair hiçbir fikrimiz yoktur veya eylemlerimizin sonuçlarının ne olacağını asla bilmeyiz; dolayısıyla bu son derece sınırlı tünel görüşüne sahibizdir. Bu da karmadan kaynaklanır. Bu bizim, her şeyi mutlak olan bilen Buddhaların aksine, “sınırlı varlıklar,” yani son derece sınırlı zihinlere sahip varlıklar olmamıza yol açar.

Karmanın bütün bu olgunlaşması ilk yüce hakikattir; yani hakiki sorunlardır. Sanırım bu noktada Buddha’nın yaşamın ilk gerçeği olan hakiki sorunlarla ne kastettiğini biraz daha iyi anlayabiliriz; karmanın olgunlaşmasını kastetmektedir. Korkunç olan şudur ki, zihnimiz o kadar karışıktır ki karmanın olgunlaşmasına ve bu döngüyü devam ettirecek daha fazla itkinin ortaya çıkmasına yol açarız. Bu durum birbirine bağlı ortaya çıkmanın on iki halkasıyla betimlenir.

Karma tartışmasına yalnızca yıkıcı davranışlara yol açan itkilerin değil, zihin karışıklığıyla karışık yapıcı davranışlara ve zihin karışıklığıyla karışık belirsiz davranışlara yol açan itkilerin de dahil olduğunu unutmamak önemlidir. Zihin karışıklığıyla karışmış yapıcı bir eylem şöyle bir şeydir: “Sana yardım etmek istiyorum çünkü beni sevmeni ve bana karşı nazik olmanı istiyorum.” Yahut “Bana ihtiyaç duyduğunu bilmek için sana yardım etmek istiyorum çünkü bu beni önemli ve yararlı hissettiriyor.” Yahut bu ne yapıcı ne yıkıcı anlamına gelen belirsiz bir şey yapma itkisi de olabilir; örneğin sürekli parmaklarımızı çevirmek, masada tıkırdatmak ya da bacağımızı sallamak veya ona benzer şeyler. Bunlar zihin karışıklığıyla karışmıştır. Bunun başkaları için sinir bozucu olduğunu veya bizi gülünç gösterdiğini anlamadığımız için naifizdir.

Karma bütün bu türdeki davranışlardan ve bunlara yol açan itkilerden bahseder.

Karmanın Dört Genel Yasası

Karmanın dört genel yasası bulunur.

Birincisi sonuçların belirsizliğidir. Bu çok özel bir şekilde ifade edilir. Mutsuz olursak, bunun önceki yıkıcı davranışımızdan kaynaklandığı kesindir. Bu yasa, yıkıcı eylemlerde bulunursak bunun mutlaka mutsuzluk olarak olgunlaşacağını söylemez. Neden? Çünkü olumsuz karmayı arındırabiliriz. İkinci şekilde ifade edilmiş olsaydı, karmayı arındırmanın imkansız olduğu anlamına gelirdi. Mutsuzluk yaşıyorsak, bunun yıkıcı davranışlardan kaynaklandığından emin olabiliriz; mutluluk yaşıyorsak, bunun yapıcı davranışların olgunlaşmasıyla meydana geldiğinden emin olabiliriz. Davranışlar ile belli düzeydeki bir mutluluk veya mutsuzluk hissi arasındaki ilişkiyi anlamak çok önemlidir. Burada yıkıcı tarzda davrandığınız takdirde bunun mutsuzluk ürettiğini söylemiyoruz.

Hisler ve eylemler arasındaki bu ilişkinin çeşitli varyantlarını ele alalım. Burada eylemlerimizin başkalarında yol açtığı mutluluk veya mutsuzluktan bahsetmiyoruz; bunun kesinliği yoktur. Söz gelimi, geçenlerde bilgisayarımı tamir olması için mağazaya götürdüm ve mağazadayken çalındı. Çok mutlu oldum çünkü zaten bozulup duruyordu ve şimdi onun sigorta parasıyla yeni bir tane satın alabilirdim. Bu hırsızlık olayı bana mutsuzluk yaşatmadı. Bu karma yasası söz konusu eylemde bulunan kimsenin yaşadığı mutluluğa veya mutsuzluğa ilişkindir.

Ayrıca belli bir eylemde bulunurken ne hissedeceğimiz de kesin değildir; bu his illa ki eyleme bağlı olmayabilir. Örneğin bir başkasının eşiyle seks yapmak gibi uygunsuz bir cinsel davranışta bulunmaktan kaçınabilir ve bunu yapmakla çok mutsuz olabiliriz. Ayrıca eylemin hemen akabinde ne hissedeceğimiz de kesin değildir: “Birisine yardım ediyordum; sonra o eve gitti; ben de çöktüm.” Hem, dediğimiz gibi, bu hislerin daha sonra olgunlaşacağı dahi kesin değildir çünkü kendimizi eylemlerimizin karmik sonuçlarından arındırabiliriz. Kesin olan tek şey, bu hisleri hissediyorsak, ne olursa olsun, bunların önceki yapıcı veya yıkıcı bir eylemin sonucu olduğudur. Zina yapmaktan kaçınırken mutsuz oluyorsak, bu durum önceki yıkıcı bir eylemin olgunlaşmasıdır.

Burada bir şeyi daha belirtmek gerekiyor, zira bu konuda zihin karışıklığı yaşayanlar olabilir: yapıcı bir eylem nedir? Öldürmekten kaçınmak on yapıcı eylemden biridir. Çıkıp insanları öldürmeyi düşünmüyorsam, o halde cinayet işlemediğim gerçeği insanları öldürmekten kaçınmaya ilişkin yapıcı eylemi teşkil etmez. Yapıcı eylem şöyle bir şey olur: örneğin başımın etrafında vızıldayarak dönüp duran bir sivrisinek varsa ve içimden onu öldürmek geliyorsa, onu öldürmenin sonuçlarını düşünür ve sonuçta öldürmem. İşte bu noktada, öldürmekten kaçınmak öldürmemeye ilişkin yapıcı eylemi teşkil eder. Yıkıcı eylemlerden kaçınmak anlamında bu türdeki yapıcı davranışlardan bahsettiğimizde, bu son derece etkin bir haldir; yalnızca “Nasılsa asla öldürmüyorum; öyleyse öldürmeme yeminini etsem iyi olacak” diye düşünmekle olmaz. Bu yeterince güçlü bir tutum değildir. Elbette yemin etmek faydalıdır ama esas yapıcı eylem içimizden geldiği halde yıkıcı eylemde bulunmamak ve sonuçlarını anladığımız için bundan kaçınmaktır. Elbette bir kimseye gerçekten yardım etmek veya bir kimseye bir şey vermek gibi yapıcı eylemler de vardır. Bunlar başka türde yapıcı eylemlerdir.

Karmanın ikinci yasası sonuçların artmasıdır: küçük bir eylemden çok büyük sonuçlar doğabilir. Eşimize çirkin bir söz söyleriz ve sorunu çözmeye çalışmaksızın ne kadar çok zaman geçmesine izin verirsek, aramızdaki hınç da o kadar büyür. Hepimiz bunu bireysel deneyimlerimizden ötürü biliriz.

Üçüncü yasa uyarınca, belli türde bir eylemde bulunmamışsak, bunun sonuçlarını deneyimlemeyiz. Pek çok kişi uçak kazasında ölür ama çok azı hayatta kalır. Neden? Bu kazada ölmelerinin sebebi olacak eylemde bulunmamışlardır; dolayısıyla sonuçlarını da yaşamazlar. Kendimizi gerçekten de bütün karmamızdan arındırmışsak, o zaman korkacak bir şey yoktur. Hırsızların, vs. olduğu tehlikeli bir yere gidecek olsak bile, soyulma deneyimini yaşamayız çünkü kendimizi soyulmanın karmik sebebinden arındırmışızdır. Örneğin kimse Buddha’ya zarar veremez.

Dördüncü yasa şöyle der: Belli bir eylemde bulunmuşsak, zihinsel devamlılığımızdaki karmik netice kendiliğinden kaybolmayacaktır; çok eskiyip artık olgunlaşmayacağı raddeye varmayacaktır. Kendimizi ondan arındırmadığımız sürece, nihayetinde bir noktada olgunlaşacaktır. Bu bir milyon yıl da sürse, onu arındırıp yok etmedikçe, mutlaka olgunlaşacaktır.

Bunlar karmanın genel yasalarıdır. Ayrıca, tek bir eylem pek çok yaşamda pek çok sonuca yol açabilir. Metinlerde başvurulan örnekte bir gün bir bodhisattvaya maymun diyen bir kişi beş yüz defa maymun olarak yeniden doğmuştur. Kendimizi böyle bir örnekle ilişkilendirebilip ilişkilendiremediğimizin konumuzla alakası yoktur; mesele bütün bu sürecin o kadar da doğrusal olmadığıdır. Tek bir eylem pek çok yaşamda pek çok sonuca yol açabilir; pek çok eylem de bir araya gelip hepsi birlikte tek bir sonuç doğurabilir. Bu örnek polislere “aynasız” demeden önce durup bir daha düşünmemize yardımcı olacaksa, o zaman faydalı bir örnektir.

Karmik Sonuçların Tam Olması İçin Gereken Dört Etmen

Karmik bir eylemden bahsederken, sonuçların tam olması için dört etmenin tamamlanmış olması gerekir. Bu etmenlerden herhangi bir tanesi eksikse, sonuç o kadar da güçlü olmaz. Fakat bu, sonuçları olmayacağı anlamına gelmez.

Bunların en birincisi, temeldir. Eylemin yöneltilmiş olduğu bir temel, bir varlık veya bir nesne olması gerekir. Örneğinin birinin tuvalette çok uzun kaldığını düşünerek ona bağırıp çağırmaya başlar ama sonra banyoda aslında kimse olmadığını fark ederiz. Bu durum banyoda gerçekten de birinin olması durumunda olacağı kadar güçlü bir durum değildir. Bağırış çağırışlarımızı duyan, anlayan ve söylediklerimizi kastettiğimize inanan bir kimse olması gerekir. Karşımızdaki kişi sağırsa veya o sırada radyo çalıyorsa ve bizi duymadıysa, bu o kadar güçlü değildir.

Tamamlanmış olması gereken ikinci etmen söz konusu itki, yani karmanın kendisi ve itkiye eşlik eden diğer etmenlerdir. O halde nesnenin doğru bir şekilde ayırt edilmesi gerekir. Örneğin, aldığım şemsiyenin benim olduğunu sanmış ama yanılmışımdır; meğer yanlışlıkla sizin şemsiyenizi almışımdır. Bunu yanlışlıkla yaparsak, bu durum en güzel şemsiyeyi seçip almaktan çok daha zayıf bir sonuç teşkil eder. Ne var ki, yanlışlıkla almış olsak bile, yine de yıkıcı bir eylemdir; tek fark, o kadar da yıkıcı olmamasıdır. İkinci eşlik eden bileşen, niyettir. Niyet yoksa, bu aynı bir kimseyle dans ederken istemeden ayağına basmaya benzer. Bu durum aynısını kasten yapmış olmaktan çok daha hafiftir. Üçüncü bileşen ise, yıkıcı bir eylemden bahsediyorsak, ortada rahatsız edici bir duygu olması gerektiğidir. Bebeğimizin başının etrafında vızıldayan bir sivrisineği öldürür ama bunu sivrisinekten nefret ettiğimiz için değil, bebeğimizi sevdiğimiz ve korumak istediğimiz için yaparsak, bu durum sivrisineği ondan nefret ettiğimiz için öldürmekten çok farklıdır. İşte tüm bunlar ikinci etmene, itkiye dairdir.

Üçüncü etmen, eylemdir. Söz konusu eylemde bilfiil bulunmamız gerekir. Size bağırıp çağırmayı planlarken kapı veya telefon çalar da bunu yapamazsam, bu durum bunu bilfiil yapmaktan daha hafiftir. Sizi öldürdüğümü yalnızca rüyamda görmüş ama bunu gerçek hayatta yapmamışsam, rüyada öldürme yıkıcı bir eylem olmasına rağmen, buna büyük bir öfke, vs. eşlik edebilmesine rağmen ve rüyamızda karşımızdakini son derece kasıtlı bir şekilde öldürmek mümkün olmasına rağmen, bu durum o kişiyi bizzat öldürmek kadar ağır değildir çünkü eylem gerçekleşmemiştir.

Ayrıca bir de final olması gerekir. Bu da dördüncü etmendir. Bir kimseyi öldürmek için ona ateş eder ama ıskalar ve yalnızca kolundan yaralarsak, eylemimiz niyetlenen sonucuna erişmemiş olduğundan, dolayısıyla o kadar ağır değildir. Bir kimseyi söylediklerimizle gerçekten incitmek istersek ve karşımızdaki kişi bize inanmadığından veya başka bir sebepten dolayı hiçbir şekilde incinmezse, bu durum onu gerçekten de incitmiş olmak kadar ağır değildir. Yalan söylediğimizde karşımızdaki bize inanmadığı zaman da aynısı geçerlidir. Gördüğümüz gibi, eylemlerimizin sonuçları son derece karmaşıktır; söz konusu olan pek çok farklı etmen vardır.

Olumlu eylemler için de aynısı mı geçerli?

Evet. Diyelim ki size yardım etmek istedim ama onun yerine bir başkasına yardım ettim. Niyetim size yardım etmek değildi ama yaptığım şey yine de size yardımcı oldu veya size yardım etmek için bir şey yaptım ama bunun size hiçbir yardımı olmadı. Bunlar sık sık olan şeylerdir. Bir kimseyi mutlu etmek için ona güzel bir yemek hazırlarız ama onun genzine kaçar ve hastanelik olur. Yahut yaptığımız yemekten nefret eder; tadının rezalet olduğunu düşünür. Bütün bunlar yapıcı eylemler için de geçerlidir.

Fırlatıcı ve Tamamlayıcı Karma

Karmanın bir diğer ayrımı da “fırlatıcı ve tamamlayıcı karma” denilen şeydir.

Fırlatıcı karma (Tib. ‘phen-byed-kyi las) bizi gelecek bir yaşama fırlatacak olan bir itkidir. Daha spesifik olmak gerekirse, öylesine güçlü bir şey yapma itkisidir ki bunun karmik neticesi bizi gelecek bir yaşama fırlatabilir. Haiz olduğumuz yeniden doğuş türünün biçimini, örneğin köpek veya insan olarak yeniden doğuşu şekillendirebilir. İtkiye çok güçlü bir niyet ve çok güçlü bir duygu eşlik ettiğinde olan budur. Bu itkiyi bilfiil eyleme dökersek ve o da nihayetinde niyetlenen finaline ulaşırsa, haiz olduğumuz yeniden doğuşu şekillendirebilir. Buna “fırlatıcı karma” denir.

Tamamlayıcı karma (Tib. rdzogs-byed-kyi las) ise niyetin veya motivasyonun ve ona eşlik eden duygunun o kadar güçlü olmadığı durumu ifade eder. Bu da söz konusu belirli yeniden doğuş durumundaki yeniden doğuşu tamamlayan koşulların oluşmasına yol açar; örneğin Hindistan sokaklarında uyuz bir sokak köpeği mi yoksa Batı’da bir zengin evindeki kaniş köpeği mi olduğumuz buna bağlıdır. Dört olasılık söz konusudur: olumlu fırlatma ve olumsuz tamamlama, olumsuz fırlatma ve olumsuz tamamlama, vs.

Uygulanmış Karma ve Pekiştiren Karma

Oldukça ilginç olan bir diğer ayrım ise “uygulanmış karma” ve “pekiştirenn karma” ayrımıdır.

  • Uygulanmış karma (byas-pa’i las) önceden kasıt olup olmadığına bakılmaksızın herhangi fiziksel veya sözlü karmik dürtünün bilfiil fiziki veya sözlü eyleme dökülmüş haline atıfta bulunur.
  • Pekiştiren karma (bsags-pa’i las) herhangi bir karmik dürtünün zihinsel devamlılığımız içerisinde sahip olduğu gücü pekiştirip artıracak şekilde daha fazla karmik potansiyel ve eğilimler oluşturmasına atıf yapar. Bunlar öncesinde kasıt olan karmik dürtülerdir.

Bu ayrımdan yola çıkarak dört olasılık olduğunu görebiliriz. Söz gelimi, size zarar vermeyi veya yardım etmeyi düşündüm ama bunu gerçekleştirmedim; size yardım etmeyi planlamadım ama yardım ettim; yardım etmeyi planladım ve gerçekten de ettim ya da planlamadım ve yardım etmedim.

Yalnızca öncesinden planlayıp daha sonra bilfiil gerçekleştirdiğimiz eylemlere ilişkin olarak bunun sonuçlarını deneyimleyeceğimiz kesindir.

Bu sınıflandırma çok sıklıkla yanlış anlaşılır; herhangi bir sonuç üretmesi kesin olmayan bazı eylemlerle belli sonuçlara yol açması kesin olan başka eylemler olduğu zannedilir. Burada yaptığımız ayrım bu değildir; fakat zihinsel devamlılığımızı yıkıcı eylemlerden kaynaklanan karmik neticeden arındırırsak bunun sonuçlarına katlanmak zorunda olmadığımız da doğrudur. Fakat işbu bağlamda sonuçların kesinliğinden bahsederken, öncelikli olarak bunların ne zaman olgunlaşacaklarına dair kesinlikten bahsediyoruz. Planlayıp gerçekleştirmediğimiz eylemler için, bunların ne zaman olgunlaşacağına dair bir kesinlik yoktur. Herhangi bir zamanda olgunlaşabilirler – bu yaşamda, bir sonraki yaşamda veya ondan sonraki yaşamda. Pek çok Batılı gibi, gelecek yaşamlara inanmıyorsak, hangi eylemlerin bu yaşamda olgunlaşacağını bilmek önemlidir. Yalnız unutmayın ki bunların planlanması ve bilfiil gerçekleştirilmesi gerekir.

Sonuçları Bu Yaşamda Olgunlaşacak Olan Karmik Eylemler

Genel olarak, bu yaşamda olgunlaşmaya başlayacak sonuçlara yol açan, yıkıcı veya yapıcı, dört türde karmik eylem vardır. Ne var ki bunların olgunlaşması gelecek yaşamlarda da devam edebilir.

Bu dörtlünün ilk ikisi bedenimize, sahip olduklarımıza veya yaşama olan aşırı bağımlılığımızın sebep olduğu yıkıcı eylemler ile bu üçünden herhangi birini tamamen hiçe saymaktan kaynaklanan yapıcı eylemlerdir. Örneğin, arabama fena halde bağımlıyımdır ve gelip ona çarparsınız, ben de gidip sizin arabanızı beyzbol sopasıyla parçalarım. Yahut hastalanmama haline o kadar bağımlıyımdır ki bulaşıcı hastalığı olan bir kimseye yardım etmeyi reddederim. Öte yandan, bedenimden o kadar bağımsızlaşmışımdır ki içeride mahsur kalan bir çocuğu kurtarmak için yanmakta olan bir binaya dalıveririm.

İkinci ikili, örneğin rehin alınan bir düşmana işkence etmek gibi, herhangi bir kimseye karşı aşırı kötü niyetli düşüncelerden kaynaklanan yıkıcı eylemler veya örneğin yaralanmış bir düşman askerinin yaralarını sarmak gibi, aşırı bir özveri ve sevgiden kaynaklanan yapıcı eylemlerdir.

Üçüncü ikili ise Buddha’ya, Dharma’ya veya Sangha’ya, ruhani ustalara, vs. zarar vermeye yönelik fevkalade kuvvetli bir dileğin yol açtığı yıkıcı eylemleri içerir; örneğin, bir manastırı yakıp yıkmak ve rahipleri infaz etmek. Aynı zamanda da Üç Mücevherin ve ruhani öğretmenlerin iyi niteliklerine duyulan fevkalade kuvvetli bir inancın yol açtığı yapıcı eylemleri içerir; örneğin bir stupa inşa etmek veya bir Dharma yayını ya da Budist merkezi yaptırmak için bağışta bulunmak.

Dördüncü ikili ise tam bir minnetsizliğe ve saygısızlığa dayanan ve anne babamız veya öğretmenlerimiz gibi, bize büyük bir yardımı dokunmuş olan bir kimseye yönelik olan yıkıcı eylemler veya bize yardım etmiş bir kimseye yönelik olup onun iyiliğine karşılık vermeyi istemeye dayanan yapıcı eylemlerdir. Bunlar örneğin, yaşlandıklarında ve hastalandıklarında anne babamıza bakmamak veya aksine, ruhani öğretmenlerimizin projelerinde onlara yardımcı olmak şeklinde olabilir. Fakat unutmayın ki bu gibi eylemleri gerçekleştirmeyi hakikaten düşünmemiz gerekir; bunları düşünmeden veya zorla yaptığımızda aynısı söz konusu değildir.

Olgunlaşan Karmanın Gücünü Etkileyen Etmenler

Eylemlerimizin karmik neticesi olgunlaşarak güçlü veya ağır bir şeye ya da hafif veya önemsiz bir şeye dönüşebilir. Dolayısıyla, tartışmak istediğim son husus olumlu veya olumsuz karmaya dayanarak olgunlaşan neticelerin gücünü etkileyen farklı etmenlerden bazılarıdır. Bu son derece uzun bir listedir.

İlk etmen söz konusu eylemin veya fenomenin doğasıdır. Bu, eylemin genel olarak karşımızdakinde yol açtığı acılar veya mutluluk bağlamında anlaşılır. Bir kimseyi öldürmek onun arabasını çalmaktan daha ağırdır; bir kimsenin hayatını kurtarmak ona para vermekten daha güçlüdür.

İkinci etmen, dürtüye eşlik eden rahatsız edici veya olumlu duygunun gücüdür. Bir kimseye büyük bir nefretle zarar vermek ona yalnızca bir parça öfkeyle zarar vermekten çok daha güçlüdür. Zaman kaybetmemek için listenin geri kalanından çoğunlukla yıkıcı eylemlere örnek vereceğim ama bunlardan yola çıkarak yapıcı eylemler için de örnekler düşünebilirsiniz.

Üçüncüsü çarpık, zorlayıcı güdüdür; diğer bir deyişle, eyleme çarpık ve düşmanca bir tutumun eşlik edip etmediği meselesidir: söz konusu eylemi yapmakta bir sorun olmadığını ve bunu yapmanın iyi olduğunu düşünürüz. Söz gelimi, savaşa gidip belli bir etnik gruba mensup herkesi öldürür ve bunda hiçbir yanlışlık olmadığını ve bunun yanlış olduğunu düşünen herkesin de aptal olduğunu düşünürüz. İşte bu çarpık ve düşmanca tutumdur. Yahut bütün hayvanları öldürmenin kesinlikle sorun arz etmediğini çünkü onları kullanmamız için yaratılmış olduklarını düşünürüz. Böyle bir tutum söz konusuysa, bunun neticesi ağır olur.

Dördüncü etmen, eylemin kendisidir. Bu, eylem gerçekleştirildiğinde bunun mağdura verdiği acının büyüklüğüne ilişkindir. Bir sineğin kanatlarını koparmak ona yalnızca bir sineklikle vurup ezmekten çok daha ağırdır.

Bir sonraki etmen, eylemin hedeflediği temeldir. Bu etmen, bizim veya başkalarının geçmişte bir varlıktan aldığı veya şimdide ve gelecekte alacağı faydanın büyüklüğüne göre ve varlığın iyi niteliklerine göre değişir. Bu iyi niteliklere varlığın gerçekleştirmiş olduğu veya hedeflediği amaç da dahildir. Söz gelimi, bir rahibi veya rahibeyi öldürmek, amaçları ve nitelikleri itibarıyla, ruhban olmayan bir kimseyi öldürmekten daha ağırdır. Yahut Mahatma Gandi’ye suikast yapmak bir suçluyu infaz etmekten veya tavuk boğazlamaktan daha güçlüdür.

Bir sonraki etmen, eylemin hedef aldığı varlığın statüsü veya vakıf olduklarıdır. Mağdur inzivasını henüz tamamlamış bir kimseyse, neticesi daha ağırdır. Sağlıklı değil de hasta bir kimseye zarar verirsek, yine bu da daha ağırdır.

Sonraki etmen, söz konusu varlığa duyduğumuz saygının veya verdiğimiz önemin büyüklüğüdür. Saygı duyduğumuz bir kimseye zarar vermek, tanımadığımız bir kimseye zarar vermekten farklıdır. Ruhani öğretmenime duyduğum saygı büyük olduğu için, ona yalan söylemek özel bir saygı duymadığım bir yabancıya yalan söylemekten daha ağırdır.

Sonra bir de destekleyici koşul vardır. Bir başka varlığın canını almamaya yemin etmiş olduğumuz halde öldürmek, yemin etmemiş olduğumuz halde öldürmekten daha ağırdır.

Bir sonraki etmen, eylemi yapma sıklığı veya alışkanlığıdır. Belli bir eylemi geçmişte pek çok kez yapmışsak, onun neticesi daha ağırdır. Bütün ömrümüz boyunca avlanmışsak, bu bir kereliğine bir geyik vurmaktan daha ağırdır.

Daha sonra eylemin gerçekleştirilmesinde payı bulunan kişilerin sayısı gelir. Birini döven bir çetenin parçasıysak, bu eylem bunu tek başımıza yapmaktan daha ağırdır. Bunun aksine, büyük bir grupla puja yapmak da bunu odamızda tek başımıza yapmaktan daha güçlü bir olumlu eylemdir. Bundan dolayı Tibetliler pujayı büyük gruplar halinde yapmayı sever.

Daha sonra eylemin sonrası dikkate alınır; yani eylemi gelecekte tekrarlayıp tekrarlamadığımız.

Son etmen ise karşıt güçlerin varlığı veya yokluğudur. Diğer bir deyişle, yıkıcı bir şey yaparsak, bunu pek çok yapıcı işle dengeleyip dengelemediğimize veya geçmişte yapıcı bir şey yapmışsak, bunun pek çok yıkıcı işle etkisizleşip etkisizleşmediğine ilişkindir.

Bu liste son derece uzun ve belki de üzerinden geçmesi biraz sıkıcı bir liste gibi görünse de, yine de olumlu veya olumsuz bir şey yapmamız gerekiyorsa ve bunu sırasıyla nasıl kuvvetlendireceğimizi veya hafifleteceğimizi bilmek istiyorsak, bazı son derece faydalı hususlara parmak basar. Evimizi hamamböceklerine karşı ilaçlamak veya buna benzer yıkıcı bir şey yapmamız gerekiyorsa, bunu nefret duymadan yapmaya ve çok sık yapmamaya çalışabilir, bunun eğlenceli olacağını düşünerek bir hamamböceği öldürme partisi verip tüm arkadaşlarımızı davet etmeyebiliriz. Buna karşılık, örneğin evde puja yapmak gibi olumlu bir şey yapıyorsak, arkadaşlarımızı bize katılsınlar diye davet etmek ve bunu olumlu bir hisle ve sık sık yapmak son derece iyidir.

O halde, hâlâ takıntılı bir biçimde ve zihin karışıklığıyla hareket ediyor olsak bile, bu etmenler bize eylemlerimizin sonuçlarını nasıl etkileyebileceğimize dair ipucu verirler. Başkalarına yardım edeceksek, bize en büyük iyiliği yapanlarla, örneğin anne babamızla işe başlayabiliriz. Bir kimseye zarar vermemiz veya onu hayal kırıklığına uğratmamız gerekiyorsa, örneğin aramamız gereken herkesi arayacak vaktimiz yoksa, bunu anne babamız gibi bize hep büyük bir iyilikle davranmış kişilere karşı yapmayalım. Bu yalnızca bir listeden ibaret olmayıp, gündelik yaşantımızda başkalarına yönelik eylemlerimizde sürekli dikkate almamız gereken bir şeydir.

Karşıt Güçlerin Yokluğu veya Varlığı

Bu listedeki son madde, yani karşıt güçlerin yokluğu veya varlığı konusu, bilhassa önemlidir. Karmanın arındırılması tartışması da işte bu noktada başlar; bu akşam bunun ayrıntılarına girmeyeceğim ama birkaç önemli noktadan kısaca bahsetmek istiyorum.

Yıkıcı bir eylem, onu bir hata olarak kabul edip olumsuz sonuçları olacağını görmezsek, son derece ağırdır. Buna karşıt gelen güç ise, bunun hata olduğunu ve yanlış olduğunu kabullenmektir. Eylemi yaptığımızda bunun yanlış bir tarafı olmadığını düşünmüşsek bile, daha sonra bunun bir hata olduğunu kabul edersek, sonuçları arındırmaya başlayacak ve onları en azından hafifleştirecektir.

Yıkıcı bir eylem neşeyle, pişman olmadan ve büyük bir zevkle yapılırsa son derece ağırdır. Buna karşıt gelen güç ise pişmanlıktır.

Eylemi ağırlaştıran bir sonraki etmen, bunu tekrarlamaktan vazgeçme isteğimiz veya niyetimiz olmamasıdır. Örneğin, “Bütün gece boyunca yüksek sesle müzik dinlemeye devam edeceğim. Komşularımın uyuyamaması umurumda değil” diye düşünürüz. Buna karşıt gelen güç ise, “Bu eylemi tekrar etmemeye çalışacağım” diye düşünmektir.

Sonuncusu da verdiğimiz zararı onarmayı düşünmemektir. Buna karşıt gelen güç ise, bunun karşı eylemleri olan yapıcı eylemleri uygulamaktır.

Vajrasattva meditasyonunda veya her türlü arındırma sırasında uygulanması son derece önemli olan dört karşıt gücü işte bu şekilde elde ederiz. Bunların her biri belirli bir amaç için önerilir.

Karşıt güçlerin yokluğu veya varlığı konusuna bir maddeyi daha eklemek gerekir. Bir eylemi ağırlaştıran unsurlardan bir diğeri, bir şeyi ahlaki öz haysiyet yoksunluğuyla veya eylemlerimizin başkalarına nasıl yansıdığını umursamayarak yapmamızdır. Kendi kişisel onurumuzu düşünmediğimiz gibi, insanların ailemiz, öğretmenlerimiz, hemşehrilerimiz, vs. hakkında ne düşündüklerini de önemsemeyiz. Bunun karşıt gücü ise, öz haysiyet duygusuyla ve eylemlerimizin başkalarına nasıl yansıdığına önem vermek suretiyle, emin istikametimizi ve bodhichittayı yeniden olumlamaktır: “Yaşamımda olumlu bir şey yapıyorum.” Buna örnek olarak bir Almanın gittiği bir yerde sürekli bağırarak konuşmasını, etrafına rahatsızlık vermesini ve bu suretle insanların Almanlar hakkında ne düşündüğünü umursamamasını gösterebiliriz.

Sanırım bu akşam burada bitirebiliriz. Sorusu olan varsa, lütfen çekinmeyin.

Sorular

Dediniz ki bir Buddha’ya hiç kimse zarar veremez ama Buddha’ya bozuk yemek sunulduğu için gıda zehirlenmesinden ölmüştü, İsa da çarmıha gerilmişti. Peki bu nasıl oldu? Ayrıca duyduğuma göre, bir Buddha’yı öldüren bir millet veya toplum kendi üzerine öylesine büyük bir yük almış olurmuş ki, o toplum daha sonra mutlaka yok olurmuş.

Öncelikle, Budizm’de Buddha’nın yaşamının olaylarına ilişkin pek çok açıklama bulunur. Fakat Mahayana açıklamasına bakacak olursak, Buddha’ya bozuk yemek sunulup da Buddha bu yüzden öldüğünde, buna izin veren kendisidir. Bu, olumsuz bir karmanın olgunlaşması gibi kontrolsüz olarak gerçekleşmiş bir şey değildir. Buddha öğrencilerine gelip-geçiciliği öğretmek için bunun olmasına izin vermiştir.

Ayrıca, bir Buddha’yı öldürmenin karmasına ilişkin olarak, tek bir bireyin deneyimleyeceği karma ile herkesin deneyimleyeceği karma arasında fark vardır. Bu, söz konusu eylemlerin tek bir kişi tarafından mı, bir grup insan tarafından mı, yoksa herkes tarafından mı yapıldığına göre değişir. Buna ilişkin olarak sürekli verilen bir örnek, Bodh Gaya örneğidir. Buradaki muhteşem Buddha stupası pek çok kez yok edilmiştir; dolayısıyla burada söz konusu olan karmik eylem gerçekten bir Buddha’yı öldürmek değil, Buddha’nın bir temsilini yok etmektir. Bunun karmik sonucu olarak, Bodh Gaya Hindistan’ın en yoksul bölgesidir ve dilencilerle, deforme cüzzamlılarla ve sivrisineklerle doludur. Tüm dilencilerin bu bölgede toplanmasının sebebinin bu olduğu söylenir; işte bu kolektif eylemin sonucudur. Stupanın yok edilmesinde rol oynayan pek çok kişi vardı ve dolayısıyla bunun sonucunu da pek çok varlık, bu dilenciler, cüzzamlılar, vs. hep beraber çekmektedir.

Yetkililer şap hastalığı salgını yüzünden şimdi bütün sığırları kesmeye karar verdiler. Ben bu olayın meydana geldiği toplumun mensubuyum; bu şekilde tüm sığırların öldürülmesi işi bir grup eylemini teşkil eder, öyle değil mi? Benim de bu grup eyleminin kolektif sonuçlarına katlanmam gerekecek mi? Bunu nasıl önleyebilirim?

Her şeyden önce, karmanın dördüncü yasasını anımsayın: bir eylemde bulunmamışsak, sonucunu deneyimlemeyiz. Hayvanları öldürmediysek, karmik eylemde rol oynamamışızdır. Öldürme işini bilfiil yapan çeşitli kişilerdir karmik eyleme gerçekten karışanlar.

Bununla beraber, başkalarının eylemlerine sevinme hususu vardır. Başkalarının yapıcı eylemlerine sevinirsek, olumlu karmik güç biriktiririz; başkalarının yıkıcı eylemlerine sevinirsek, olumsuz karmik güç biriktiririz. Dolayısıyla, sığırları öldürmenin harika bir şey olduğunu düşünüyorsak, bu farklı bir şeydir ama hayvanların öldürülmesinin korkunç bir şey olduğunu düşünüyor ve büyük bir şefkat duyuyorsak, vs. işte bu olumlu bir düşünme biçimidir.

Ne var ki buna naifliğin eşlik etmemesine dikkat etmeliyiz. Bu hayvanlar, bu sığırlar, etleri için zaten öldürüleceklerdi; dolayısıyla mesele yalnızca ne zaman öldürülecekleri meselesidir. Onlara yalnızca bu salgın yüzünden öldürüldükleri için şefkat duymak ama etleri için öldürülmelerini umursamamak naifliktir. Burada şefkatli bir biçimde düşünmemiz yapıcı bir eylem teşkil eder ama buna rahatsız edici bir duygu olan naiflik eşlik ediyordur. O halde bütün düşüncelerimizi ve eylemlerimizi titizlikle analiz etmemiz gerekir.

İthaf

O halde bir ithafla bitirelim. Karmanın farklı etmenlerini anlamanın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz çünkü, karmaşık olmakla beraber – Budizm’deki en karmaşık şeydir – yine de bunu ne kadar iyi anlarsak, davranışlarımızı ve davranışlarımızın ağırlığını da o kadar etkileyebilir ve biçimlendirebiliriz. Bu örnekte olduğu gibi, sığırlara karşı yalnızca hasta oldukları için değil, genel olarak şefkat geliştirmeye çalışabiliriz.

Bu sayede biriken bütün olumlu güç hep daha çok kuvvetlensin ve edindiğimiz her anlayış hep daha derine insin; ki böylece karmamızın etkilerini zayıflatmaya başlayalım ve nihayetinde bütün karmamızı yenerek herkese mümkün olan en iyi yardımda bulunabilelim.

Top