Giriş
Budizm'in kurucusu olan Shakyamuni'nin kim olduğunu araştırdığımızda, Buda'nın hayat hikayesinin birçok farklı versiyonu olduğunu fark ederiz. O zaman şu soruyu sormak yerine düşer: Bunların hepsinde aynı kişiden mi bahsediliyor? Bu kolay cevaplanabilecek bir soru değil.
Buda'nın hayat hikayesinin bir versiyonu, Theravada geleneğinin kutsal metinleri olan Pali Canon'dan geliyor. Bu yazılar Buda'nın yaşamının tam bir özetini tek bir yerde sunmuyor, ancak kendimiz farklı metinlerdeki küçük parçaları birleştirerek bu özeti oluşturabiliriz. Budist edebiyatı bu çıplak iskelete daha sonradan birçok önemli detay eklemiştir.
Buda'nın kimliği konusunda detaylı bir açıklama sunan Mahayana, Buda'nın hayatının bir başka versiyonudur ve bu versiyon Theravada’dakinden farklıdır. Theravada versiyonunda Buda, MÖ 566 – 485 yılları arasında yaşamış olduğu kabul edilen ve tüm yaşamı boyunca aydınlanarak sürekliliğini ölümüyle sona erdiren tarihi bir figür olarak sunuluyor. Mahayana versiyonu, Pali canon'da sunulduğu şekliyle hikayeyi daha da detaylandırıyor ve Buddha'nın daha önce sayısız yaşamlar boyunca nasıl aydınlandığını ve nasıl Shakyamuni şeklinde dünyaya geldiğini anlatıyor. Yeryüzünde, başkalarına bunun nasıl yapılabileceğini göstermek için on iki aydınlanma eylemi gerçekleştiren Buda, ölüm anında sürekliliğinin diğer alemlerde tezahür etmesi için çalışmalarına, tüm varlıklara öğretmeye ve onlar için faydalı olmaya devam ediyor.
Buda'nın başka bir versiyonu tantralarda bulduğumuz versiyondur. Bu versiyonda, Buda aynı anda birçok farklı şekillerde ortaya çıkıyor. "Meditasyon tanrıları" olarak adlandırılan bu formların çeşitli renkleri, çok sayıda kolu, yüzü ve bacağı vardır ve bunların hepsi Buda'nın kavranışlarının çeşitli yönlerini temsil eder. Buda bu farklı biçimlerde görünse de, öğretilerini insan biçiminde sunar, örneğin sutraları da öğrettiği Hindistan'daki Akbaba Zirvesi'nde yaptığı gibi.
Spesifik Bağlamlarda Buda'nın Hayatı
Alt versiyonları da içeren bu çeşitli versiyonlar kafaları karıştırabilir ve Buda gerçekte kimdir sorusunu tekrar tekrar sormamıza neden olabilir. Bu çeşitli versiyonları sindirebilmemiz için şu temel Budist ilkesini anlamamız gerekir: Buda’nın hayatının her versiyonu kutsal metinleri Budizm’in o özel yönüne göre, yani belirli bir bağlam içinde öğretir. Örneğin, Pali Canon'da anlatılan Buda şekli, öğretilerini Theravada öğretileri bağlamında sunmuştur ve aynı Buda'nın genel Mahayana ve tantrik öğretilerini de sunması mantıklı olmayacaktır.
Mahayana metinlerinde anlatılan Buda türü bir "tarihsel Buda" (yani bir yaşamda aydınlanan ve sürekliliği ölümle sona eren kişi) değildir. Aynı durum tantrik öğretilerde tanımlanan Buda türü için de doğrudur.
Özetle, Buda'nın yaşamını veya ilgili meseleleri masaya yatırırken akılda tutulması gereken temel Budist ilkesi, çeşitli öğretilerde tanımlanan veya formüle edilen şeylerin belirli bir bağlam içinde ele alınması ve anlaşılması gerektiğidir. Aynı materyali farklı bağlamlarda ele almanın başka bir yolu da bazı sorular sormak olabilir, örneğin: Bu materyali öğrenmenin günlük hayatımda bana ne gibi faydaları var? Bu materyalin Budist spiritüel yolunda ilerlemek açısından hangi faydaları var?
Buda Sakyamuni’nin hayatını farklı bağlamlarda araştırarak aşağıdaki problemli sorulardan kaçınabileceğimizi umuyoruz: Buda gerçekten Mahayana sutralarını öğretmiş midir? Tantrayı gerçekten öğretmiş midir? Buda zamanında, öğretiler yalnızca sözlü olarak aktarıldığından ve hiçbir şey yazıya dökülmediğinden, Budistler arasında Buda'nın Mahayana'yı ve tantrik öğretilerini öğretip öğretmediği konusunda birçok tartışmalar çıkmıştır. Büyük Hintli öğretmen Shantideva "Bodhisattva Gibi Hareket Etmek" isimli metninde bir tartışma ileri sürmüş ve şöyle söylemiştir: "Siz Hinayanistlerin (Theravadalar vb.) Mahayana sutralarımızı geçersiz kılmak için öne sürdüğü nedenlerden herhangi birini kullanarak, ben de sizin sutralarınızı aynı şekilde geçersiz kılabilirim." Başka bir deyişle, her iki okul da, yani Hinayana ve Mahayana'nın her ikisi, öğretilerinin sözlü bir gelenek olarak aktarıldığını öne sürüyor. Görüldüğü üzere, eğer Theravadalar Mahayanistlere "sizin öğretileriniz Buda tarafından öğretilmediği için gerçek öğretiler değildir, sizinkiler daha sonra ortaya çıkmıştır" derse, Mahayanistler cevap olarak: "Aynı şey sizin için de geçerli. Sizin öğretileriniz de sözlü gelenek yoluyla aktarılmış ve çok daha sonralar kaleme alınmıştır. Bizim öğretilerimiz gerçek değilse, sizinkiler de gerçek değil" diyebilirler.
Bu makalenin önceki bölümlerinde sunulan bir başka argüman, hem Theravada hem de Mahayana bağlamında farklı bir Buda kavramının var olmasıydı. Theravada türü Buda, Theravada kutsal metinlerini, Mahayana türü Buda ise Mahayana kutsal metinlerini öğretmiştir. Üç gelenek içindeki bu bağlamlardan – yani Hinayana'nın temsilcisi olan Theravada, Mahayana sutra geleneği ve Mahayana tantrik geleneğinden – Buda'nın genel yaşamı hakkında bilgi edinebiliriz.
Buda'nın Zamanı
İlk önce şu soruyu sormalıyız: Buda hangi dönemde yaşamıştır? Belirli bir toplumda, yani belirli bir bağlamda ve belirli bir dönemde yaşamıştır. O zamanlar bu söz konusu toplumun Buda'nın da değindiği bazı temel inançları zaten vardı. Bu inanç sistemi içinde, tüm Hint düşünce tarzlarında bulunan temel temalar o dönemde de mevcuttu ve bunlar tarih boyunca gelişmiştir. Buda, bu temaları, örneğin karmaya (kişisel eylemlere) göre belirlenen yeniden doğuşu ve bu yeniden doğuş döngüsünden kendimizi nasıl özgür kılabileceğimizi açıklamıştır. Tüm Hint sistemleri genellikle bilginin veya gerçeklik anlayışının, bir kişinin yeniden doğuştan özgür olmasını sağlayan yöntem olduğunu söyler. O dönemde çeşitli felsefelerin ve dinlerin görüşlerinden memnun olmayan Buda, hakikati kavrayabilmek için düşündü, meditasyon yaptı ve çeşitli pratikler yaptı.
Buda zamanında Hindistan'da otokratik bir sisteme doğru güçlü bir akım vardı. Tüccarların zenginleştiği, servetleriyle krallara bile rakip çıktıkları çeşitli krallıklar oluşmuştu. Buna karşılık olarak krallar da daha fazla otokratikleşmeye başlamıştı. Hindistan'ın birkaç bölgesinde, küçük cumhuriyetler genel nüfusa dayalı daha hiyerarşik olmayan bir düşünce sistemi kurmaya başladılar. Bu cumhuriyetlerden birinde [veya bunlara yakın bir bölgede] doğan Buda, bu sistemden çok etkilenmiş ve kararların tüm üyeler tarafından ortaklaşa alınmasını şart koşan kendi manastır örgütü kurmuştur.
Ayrıca o dönemde eski Vedik dinine ritüelleri, rahipleri vb. ile tepki gösteren bir halk harekatı vardı, ki bu din, cumhuriyetler ve otokrasiler dahil herkes tarafından takip ediliyordu. Tepki gösteren insanlara “shramana” ismi verilmişti ve bu toplumdan uzaklaşan münzevi ya da “terk edilen” insanlar, ormanda dolaşmak, meditasyon yapmak ve kendi ruhsal gelişimleri üzerinde çalışmak için toplumdan uzaklaşmıştılar. Bu tür bir akımın temsilcileri sadece Buda'yı değil, aynı zamanda diğer okulları ve takipçilerini de içeriyordu. En azından belirli bir süre için toplumdan uzaklaşmak, ruhani bir yol izleyerek gerçeği aramak için bağımsız olmak isteyenler için önemli bir adımdı. Bir kez gerçeği bulduğumuzu hissettiğimizde, onu hiyerarşik ve otokratik bir şekilde başkalarına empoze etmeyip, onu daha "demokratik" bir şekilde açıklamalıyız.
Biyografilerin Amacı ve Geçerliliği
Budist bir bağlamda, Hint ya da Tibet biyografileri sadece gerçekleri sunmak yerine, büyük bir figürün yaşam öyküsünün belirli noktalarını öğretmek ve açıklamak için kullanılır. Bu bağlamda büyük bir dini figürün hayatı, başkalarına ilham verme amacı güder ve bu nedenle, Batılı bir bakış açısından, hikayenin bazı kısımları oldukça fantastik görünebilir. Buda'nın yaşamından örnek verirsek, annesi altı dişi olan beyaz bir fil tarafından bir rüyada ziyaret edilmesi ya da Buda doğduğunda annesinin yanından yedi adım atark "İşte buradayım!" demesi vb. Şunun altını çizelim ki, Hint/Tibet bakış açısında hikayenin tarihsel olarak doğru olup olmadığı önem taşımıyor.
Önemli olan, hikayenin gerçekte bir kitleyi temsil etmesi veya o kitleye bir şeyler öğretmesidir. Bu anlayış, Buda'nın gerçekte ne yaptığını veya takipçileri arasında neler olup bittiğini öğrenmek için tarihsel olarak Buda'nın yaşamını araştırmak istersek; ya da hikayeye bir Hintli veya Tibetli'nin onu nasıl okuyacağı açısından bakmak istersek bize yardımcı olacaktır. Her bağlamda Buda'nın hayat hikayesi, bir yol diğerinden daha geçerli olmaksızın bize bir şeyler öğretir. Budist düşüncenin nasıl işlediğine dair önemli bir ilke, varlıkları birçok farklı düzeyde ve farklı bakış açılarından anlayabilmek ve bunların çoğunun mükemmel bir şekilde geçerli olabileceğini kabul etmektir; bir şeyin gerçekte nasıl olduğuna dair birden fazla gerçek var olabilir.
Budist literatüründeki popüler bir örnek sıvı örneğidir. Bu sıvı insanlar su gibi; aç hayaletlere irin gibi; cehennemdeki varlıklara asit gibi; tanrılara ise nektar gibi görünür. Peki bunlardan hangisi doğru? Budist düşünce tarzına göre hepsi doğru çünkü bir şeyin geçerliliği yalnızca belirli bir bağlam içinde görecelidir.
Başka bir örnek, bağlamsal terapi adı verilen bir aile terapisidir. Burada bir aile dahilindeki her üyeden aileyi kendi sözleriyle açıklamaları istenir. Baba aileye dair bir versiyonu anlatır, anne diğerini ve çocukların her biri kendi versiyonunu anlatır. Bu versiyonların her biri doğrudur ve eşit derecede saygıyı hakeder çünkü her aile üyesi aile içi durumu kendine has bir şekilde deneyimlemektedir. Bu oldukça Budist bir düşünme biçimidir ve Buda'nın yaşam öyküsüne uygulanabilir. Hikayeyi birçok farklı şekilde okursak, her versiyon doğrudur ve tüm versiyonlar bize bir şeyler öğretir.
Buda’nın Yaşamının Temel Gerçekleri ve Bunların Bizim Pratiğimizdeki Yeri
Buda ayrıcalıklı ve zengin bir ailede doğdu (onun bir prens olup olmadığı tartışılabilir) ve bu nedenle iyi bir eğitim de dahil olmak üzere büyük zevklerden ve faydalardan yararlandı. Evlendi ve bir oğlu oldu. Kariyerine gelirsek, kendisine cumhuriyetin lideri olması için babasının pozisyonunu devralması teklif edildi, ancak shramana akımının takipçisi olan Buda bu teklifi reddetti. Bu noktada, Buda'nın karısını ve çocuklarını terk ettiği için sorumsuz olmadığını vurgulamak önemli. Hint toplumunda, kadın eşlere ve çocuklara, büyükanne ve büyükbabaların ve diğer üyelerin genişletilmiş ailelerinde bakılır. Ayrıca Buda, erkeklerin savaşmak için evlerini terk ettikleri bir kast olan savaşçı kastında doğmuştu. Buda cehalet ve rahatsız edici duygulara karşı kendi iç savaşını vermiştir.
Buda’nın aile hayatından vazgeçme kararı bize gerçeği aramanın, yani yeniden doğuşların veya zihinsel ve duygusal ıstırabın sona ermesinin iyi bir konuma, güce ve paraya sahip olmaktan çok daha önemli olduğunu öğretir. Öfke, açgözlülük, bencillik vb. gibi evrensel kişisel sorunlara veya toplumsal sorunlara nasıl çözüm bulacağımızı anlamak, kendimiz için güç ve para kovalamaktan çok daha önemlidir. Buda'nın hayatının bize öğrettiği ders budur.
Kutsal Dalai Lama, yüzde yüz spiritüel bir yaşam sürmenin herkes için uygun olmadığını, bunun yerine esas önemli olan şeyin yaşam kalitesi ve çevrenizdekilerin hayatları olduğunu söylüyor. Buda, sarayı bir at arabasında (Bhagavad Gita'da verilen bir örneğe göre) terk etmiş ve çeşitli hastalık türlerine, yaşlılık, ölüm ve sarayda katlanmak zorunda kalmayacağı diğer problemleri deneyimlediği spiritüel yolu izlemiştir.
Buda'nın hayatının bu çeşitli öykülerindeki sembolizm, Buda'nın zenginliğe ve duygusal zevklere dalarak dünyanın ıstıraplarını göremeyecek kadar kör olduğu Jung teorisine uygulanabilir. Ruhsal yolculuğunun başlangıcında, at arabasında saraydan dışarı çıktığı zaman, Buda ıstırap çeker ve herkesin karşılaştığı tüm sorunlarla kendisi de yüzleşmek zorunda kalır.
Buda’nın hikayesinin ve Budist öğretilerinin en önemli yönlerinden biri, pratiğin fanatik ve fazla ekstrem uçlarına dalmamasıdır. Saraydan ayrıldıktan sonra Buda, yoğun meditasyona ve neredeyse kendini açlıktan ölüme terk edecek kadar çok ekstrem bir çile çekme pratiklerine girişir. Bir ağacın altında otururken bu pratiğin bir yararı olmadığını anlar ve orucunu bozarak bir bir çoban kızın teklif ettiği yoğurtu kabul eder.
Hint düşüncesine göre inekler (yoğurt, süt) anne sevgisini ve şefkati temsil eder, bu nedenle Buda'ya ineklerden gelen bir ürünün teklif edilmesi semboliktir – bize doğru yolu, evrensel ıstırabın üstesinden gelen yolu bulmamız için bizi kendimizi aziz tutma eğilimimizden uzaklaştıracak şeyin şefkat olduğunu öğretir.
Aydınlanmaya ulaşmadan hemen önce, Buda Bodhi ağacının (Hint düşüncesinde kutsal ağaçlar genel bir temadır) altında oturur ve Mara orada beliri verir. Sanskritçe'de ölüm anlamına gelen Mara kelimesi, engel, bariyer, baştan çıkarma, vb. temsil eder. Buradan, Buda'nın bile aydınlanmadan hemen önce, olumlu bir şeyi başarmaya çalışırken engellerle ve bariyerlerle karşılaştığını görebiliriz.
Aydınlanmadan hemen önce, Buda spiritüel açıdan son derece gelişmişti; yani bu noktada başlangıç aşamasındaki bir bireyden aydınlanmış bir varlığa geçiş söz konusu değil. Pratiğinin son aşamalarında bile, engeller ve bariyerler daha da güçlendi ve Buda'nın amacına ulaşmasını engelleyen engellerle yüzleşmek zorunda kaldığı için biz de aynı aşamalardan geçiyoruz. Yapmaya çalıştığımız eylem ne kadar olumlu olursa, karşımıza çıkan engeller de bir o kadar büyük olur. Bu nedenle, buradaki öğreti, cesaretimizi kırmamamız, bunun yerine engelleri bir savaşçı gibi güçlü bir şekilde aşmamız gerektiğidir. Bu öğreti Buda'nın savaşçı kastından geldiği fikrini de destekliyor çünkü burada gerçekten bizim kendi yanılgılarımıza, korkularımıza vs. karşı verdiğimiz bir iç savaştan bahsediyoruz.
Buda aydınlandıktan sonra, öğretilerini sunmakta tereddüt etti ve öğretilerini dünyada kimin anlayabileceğinden emin. Ancak kendisinden öğretmesi istendiği için bir deneme yapmasında sakınca olmayacağını düşündü. Bu bize öğretileri başkalarına öğretmek veya açıklamak son kadar zor olursa olsun, yine de şefkatle bunu yapmamız gerektiğini öğretir.
Öğretilerini başkalarına sunduktan sonra, birçok insan Buda'nın ve onun kurduğu manastırın yolundan gitmek istedi. Başlangıçta manastırlar üzerinde hiçbir düzenleme yoktu. Bununla birlikte, monastır keşişleri toplum içinde yaşadıkları için, bir toplulukta ve toplumda yaşamanın sorunlarından kaçınmalarına yardımcı olmak için "Vinaya" olarak bilinen çeşitli disiplin kuralları getirildi. Bu kurallar, onları dikte eden biri tarafından formüle edilmemiş, sadece sorunlar ortaya çıktıkça onlara çözüm olarak sunulmuştur. Örneğin, keşişlerin yiyecek için dilendiklerinde (o zamanki shramana geleneği) açgözlülük yaptıklarını düşünmekten kaçınmak için, yiyecek istemelerini engelleyen kurallar konulmuştu; şöyle ki, sadece onlara verilenleri kabul edebilirlerdi; daha fazlasını isteyemezlerdi ve saire. Bu kurallar, toplumun manastırlara karşı çıkmasının önüne geçmek içindi ve günümüzde bile hala geçerliliklerini koruyorlar.
Başlangıçta Buda, manastır düzenine kadınları rahibe olarak dahil etmekte tereddüt etti çünkü toplumun, erkeklerin ve kadınların ormanda uygunsuz bir şekilde birlikte var olduğunu düşünmesinden endişeliydi. Ancak sonunda kadınları monastıra kabul ettiğinde, toplumun yanlış fikirlere kapılmamasını sağlamak için son derece spesifik kurallar koydu, örneğin bir rahip ve rahibenin birlikte yalnız kalmasına izin verilmiyordu, yanlarında her zaman bir refakatçinin (rahibe) olması şarttı ve aynı koltuğa veya yatağa oturamaları yasaktı. Bu kurallar bize bir yandan Buda'nın gerçeği bulmak için toplumun tüm ihtişamlarını reddettiğini, diğer yandan da topluma yanlış fikir vermek istemediğini öğretiyor. Birisi değerleri açısından toplumun tüm ilkelerini kabul etmese bile, yine de toplumu yabancılaştırmak istemezsiniz. Bu, günümüzde diplomatik olmayı ve toplumun değerlerinin ne olduğu konusunda fikir birliğine varmasalar bile, onların nasıl gücendirilmeyeceğini veya temelsiz şüpheler uyandırmamaları gerektiğini öğrenmesi gereken politikacılar için güzel bir ders.
Buda'nın Devadatta isimli bir kuzeni vardı. Devadatta Buda'ya karşı büyük bir kin besliyordu ve her zaman ona sorunlar çıkarıyordu. Aslında, Pali canon'u daha yakından incelerseniz, birçok insanın Buda'ya sorun yarattığını ve ondan hoşlanmadığını görürsünüz. Bu bize bazı insanların Buda'yı sevmediğine ve onun herkesi memnun edemediğine dair değerli bir ders öğretir. Eğer Buda bile herkesi memnun edemiyorsa biz nasıl edebiliriz? Bu nedenle, başkaları bizden hoşlanmıyorsa ve herkesi memnun edemiyorsak olaya gerçekçi bir bakış açısıyla bakmalı ve depresyona girmemeliyiz.
Hayat öykülerinde Buda’nın ölümünden bahsedildiğinde, Ananda’nın (Buda’nın başlıca öğrencilerinden biri) Buda’dan ölmemesini isteme fırsatı bulduğu ama isteğini dile getirmediği ve böylece Buda’nın hayatı sona erdiği konuşulur. Bu bize, Buda'nın yalnızca kendisinden rica edildiği zaman öğrettiğini ve Buda'nın yalnızca kalması istendiği sürece kaldığını öğretir. Kimse kalmasını istemezse, gider. Bu prensibi biz de benimseyebiliriz – insanlar yardımımızı istemez veya bize ihtiyaç duymazlarsa, kendimizi onlara doğru itmemizin bir anlamı yok. Onların yerine bizi dinlemek ve yardımımızdan faydalanmak isteyebilecek pek çok insan var.
Sonuç
Buda’nın hayatına birçok farklı açıdan bakabiliriz. Onun hayatıyla ilgili tüm tarihsel gerçekleri bulmaya çalışabiliriz. Bunlar Batılı tarih görüşü bağlamında geçerliliğe sahip olsa da, belirli tarihler veya yıllar konusunda bir kesinlik sağlamayacaktır. Veya Jung analizinde olduğu gibi, bir hikayede aşikar olan çeşitli semboller üzerinden öğrenebileceğimiz derslere bakabiliriz: Bu bize neyi gösteriyor? Bu neyi temsil ediyor?
Buda'nın yaşamına daha geniş bir Mahayana bağlamında – Buda'nın yıllar önce aydınlanıp Mahayana'nın evrensellik temasını öğrettiği ve sonraki yaşamlar için başkalarına fayda sağladığı sunumuyla bakabiliriz. Bu bize, şu anda deneyimlediğimiz şeylerin bizden önce gelen tüm nesillerin yaptıklarının bir sonucu olduğunu ve olumlu bir şey yapmaya çalışıyorsak, bunu tüm gelecek nesiller açısından düşünmemiz gerektiğini öğretir.
Tantrik sunumda Buda, bir tarafta derin felsefe üzerine öğretiler verirken diğer tarafta her birinin aynı anda farklı bir şey öğrettiği dört yüzle karşımıza çıkıyor. Bu, Buda'nın öğretilerinin tarih boyunca bulduğumuz birçok farklı yönünün aynı kaynaktan veya temel fikirden geldiği için birbirine uyduğunu ve farklı şekillerde sunulabileceğini gösterir.
İster Theravada sunumunu, ister Mahayana sutra sunumunu veya Mahayana tantrik sunumunu düşünelim, Buda’nın öğretilerinin çeşitli türlerinin hepsinde mevcut olan temel ilkelerin varlığını farkediyoruz. Tüm bu sunumlarda Buda figürlerinin kolları, bacakları ve çeşitli yüzleriyle temsil edilen temel ilkeler mevcuttur.
Temel Buda öğretileri, dört yüzü temsil ettiğini söyleyebileceğimiz dört yüce gerçek temeline dayanıyordu! Buda'nın hayatının bu sunumu, her bir sunumun uygulanışını ve amacını araştırmamıza yardımcı olmak için verilmiştir. Bu araştırmadan, bu materyalin daha derin bir anlayışını elde edebiliz.
Özet
Buda’nın hayatının üç versiyonu vardır: Theravada sunumu, Mahayana sutrası ve tantrik sunumlar. Bu sunumların çelişkili olup olmadığına dair tartışmalar var, ancak mantık yürüterek bunların her birinin farklı bir bağlamda öğretildiğini gösterebiliriz. Bu farklı sunumlar bize ilham vermeye ve öğretmeye yöneliktir. Buda'nın hikayesine bakarsak, ıstıraptan nasıl kurtulunacağına dair belirli temaları açıklayan bir inanç sistemine sahip belirli bir toplumda yaşamıştır. Bu sistemden hoşnut olmayan Buda, hiyerarşik olmayan bir sistem içinde öğretilmek üzere gerçeğin arayışına çıktı. Evini ve ailesini bırakarak, içsel ızdıraplarla savaşmaya çalıştı. Buda bunu münzevi pratikler yoluyla değil, evrensel ıstıraba karşı şefkatle yapmıştır. Buda büyük engellerle karşılaştı ama bu bariyerler onu caydırmadı ve aydınlandıktan sonra şefkatle öğretme isteğini hayata geçirdi. Buda'nın takipçilerine gelince, hem rahipler hem de rahibeler için manastırcılık, toplumla uyum içinde oluşturulmuş kurallar temelinde inşa edilmişti.