Lorig: Bilmenin Yolları

Bir şeyleri tam olarak nasıl bilebiliyoruz? Bir şeyleri duyularımızla ya da düşüncelerimizle algılama yoluyla biliriz. Ancak gördüğümüz, duyduğumuz veya düşündüğümüz her şey tamamen doğru değildir ve çoğu zaman ne gördüğümüzden çok emin olmayız; bazen bir şeyin şöyle veya böyle olduğunu düşündüğümüzde bu düşüncemizden pek emin olmayız. Bilmenin yolları, nesneleri doğruluk ve kararlılık açısından idrak ettiğimiz çeşitli yolları ele alan bir konudur ve bu konu Budist zihin haritasının oldukça önemli bir bileşenidir.

Zihinsel Aktivite

Hint Budizminin Sautrantika (mDo-sde-pa) ilke sistemine göre, objeleri bilmenin yedi yolu vardır. Bu yedi yolu daha detaylı bir şekilde anlamak için önce bilmenin yolunun ne olduğunu anlamamız gerekir. Bilmenin yolu, bir zihinsel aktivite biçimidir ve zihinsel aktivite, Budizm'de “zihin” teriminin ifade ettiği şeydir. Zihinsel faaliyetimiz bireyseldir, başlangıcı veya sonu yoktur, kesintisiz bir şekilde devam eder ve her zaman bilişsel olarak bir odak nesnesi alır, ki bu da onun odaklandığı nesnedir. Genel olarak, bir objeyi onun zihinsel bir hologramını oluşturarak bilişsel şekilde ele alır; bu, onunla eşzamanlı ve bir şekilde bilişsel olarak angaje olmaya eşdeğerdir. Zihinsel aktivite bunu, bağımsız olarak var olan ve bunu yapan bir “ben” olmadan veya “ben”in bunu yapmak için kullandığı bağımsız olarak var olan bir zihin olmadan yapar. Özetle, bilmenin yedi yolu, odak objelerle ilgili zihinsel faaliyet türleridir. Sözü geçen yedi yol şunlardır:

  1. Yalın biliş (mngon-sum)
  2. Çıkarımsal biliş (rjes-dpag)
  3. Müteakip biliş (bcad-shes)
  4. Belirleyici olmayan biliş (snang-la ma-nges-pa)
  5. Varsayım (yid-dpyod)
  6. Kararsız bocalama (the-tshom)
  7. Çarpık biliş (log-shes).

Geçerli Biliş

Yedi bilme yolundan sadece ikisi bir şeyi bilmenin geçerli yolları olabilir: yalın biliş ve çıkarımsal biliç.

Geçerli biliş (tshad-ma) taze ve sahte olmayan bir biliştir.

  • Taze (gsar) – taze bir biliş, netliği, doğruluğu ve kararlılığı için dolaysız koşul olarak aynı nesneden hemen öncekine bağlı olmayan bir biliştir.
  • Sahte olmayan (mi-bslu-ba) – Sahte olmayan bir biliş, hem doğru hem de belirleyici bir biliştir.

Müteakip biliş, taze olmadığı için geçerli değildir. Belirleyici olmayan biliş, varsayım ve kararsız bocalama ise belirleyici olmadıkları için geçerli bilişler değildir. Ve çarpık biliş, doğru olmadığı için yine geçerli olmayan bir biliş türü olarak kabul edilir.

Kavrayıcı Biliş

Bir biliş, hem doğru hem de kesin ise, başka bir deyişle sahte değilse, ilgili nesnesini kavrar. Bir bilişin ilgili objesi (‘jug-yul), belirli bir bilişin angaje olduğu ana objedir. Örneğin, birisini görsek ya da biri hakkında düşünsek, söz konusu obje, renkli şekillere bürünmüş bir tür fiziksel fenomendir; ses, koku, fiziksel duyumlar gibi diğer duyusal bilgilerin üzerine ve zamana yayılan bir sağduyu objesidir; ne tür bir obje olmasıdır (bir beden görüyoruz) ve aynı zamanda bir kişiyi, bedene atfedilen etkilenmiş bir değişken görüyoruz.

İlgili objesini kavraması için bilişin illaki taze olması gerekmez. Bu nedenle, yalın biliş, çıkarımsal biliş ve müteakip biliş, hepsi kavrayıcı bilişlerdir (rtogs-pa). Açık ve örtük olmak üzere iki tür kavrayış vardır.

  • Açık kavrayış (dngos-su rtogs-pa) – ilgili obje, gördüğümüz kişinin Mary olduğu çıkarımını yaparkenki gibi bilişte ortaya çıkar.
  • Örtük kavrayış (shugs-la rtogs-pa) – ilgili obje, gördüğümüz kişinin Susan olmadığı çıkarımını yaptığımızdaki gibi ortaya çıkmaz.

Objelerini kavrayan üç tür bilişin tüm örnekleri, bunu açık bir kavrayışla yapar; ancak sadece bazılarında hem açık hem de örtük bir kavrayış vardır. Bir nesnenin örtük olarak kavranması, bir şeyin açık olarak kavranmasıyla eşzamanlı olmadan gerçekleşemez. Herhangi bir bilişte, bazı zihinsel hologramların ortaya çıkması şarttır.

Kavramsal ve Kavramsal Olmayan Biliş

Kavramsal biliş (rtog-bcas shes-pa), görünen obje olarak zihinsel bir kategori aracılığıyla bir şeyin bilişidir. Bir bilişin görünen objesi (snang-yul), doğrudan bilincin önündeymiş gibi, bilişte ortaya çıkan direkt objedir. Görünen objenin zihinsel bir kategori olması durumunda, söz konusu kategori bir fikir gibi statik bir metafizik fenomendir (spyi-mtshan), yüzeysel olarak gerçek bir fenomendir (kun-rdzob bden-pa) ve kendine ait bir görünümü yoktur. İnce bir örtü gibi yarı saydamdır ve bunun aracılığıyla bilişsel kategoriyi temsil eden bir şeyin zihinsel bir hologramı (rnam-pa, zihinsel yön) ortaya çıkar. Kavramsal bilişte ortaya çıkan zihinsel biçim, bu zihinsel hologramın biçimidir; fakat görünen obje zihinsel kategoridir, çünkü bilişte ilk olarak idrak edilen objedir. Kavramsallaştırdığımız asıl öğe, onun kavramsal bilişine sahip olduğumuz zaman mevcut olabilir veya olmayabilir.

  • Bir şeyi gördüğümüzde ve sonra onu ona benzeyen başka şeylerin olduğu kategoriye koyduğumuzda ortaya çıkar.
  • Bir obje üzerine sadece düşündüğümüzde ortaya çıkmaz, ancak yine de kavramsal bilişin ilgili objesi olarak kalır, çünkü onun üzerine düşünüyoruz.

Zihinsel kategori bir ses kategorisi veya bir obje kategorisi olabilir. Ses kategorisi (sgra-spyi), içine belirli bir kelimenin oluşturduğu tüm sesleri koyduğumuz zihinsel bir kategoridir. Örneğin “mango” kelimesi hangi ses, ses seviyesi veya telaffuzla ifade edilirse edilsin, kavramsal biliş ile onu aynı ses kategorisine dahil ediyoruz; hepsi aynı kelimenin örnekleri. Bu kategori "mango" kelimesiyle belirlenmiştir ve bu yüzden bu seslerin hepsinin aynı "mango" kelimesinin sesi olduğunu biliyoruz.

Benzer şekilde, mangolarla dolu bir sepet gördüğümüzde, her birinin boyutu, rengi veya şekli ne olursa olsun, kavramsal olarak hepsini aynı obje kategorisine (don-spyi) koyarız; hepsi aynı tür meyvenin öğeleridir. Bu meyvelerin tamamı nesnel olarak mango olsa da, bu tür meyvelerin ne olduğunu veya nasıl isimlendirildiğini bilmeyebiliriz; ama eğer onların mango olduklarını ve “mango” olarak isimlendirildiklerini biliyorsak, o zaman onları yerleştirdiğimiz obje kategorisi de bir anlam kategorisidir (don-spyi). Tüm bu meyveler, "mango" kelimesiyle belirlenen ses kategorisine uyan seslerin verdiği anlama karşılık geliyor.

Bu kategoriler statik fenomenlerdir ve Sautrantika'ya göre metafizik varlıklardır. Herhangi bir işlevi yerine getiremezler ve bu yüzden bir şey yaptıkları gerçeğine dayanarak böyle şeylerin var olduğunu açıklayamayız. Bunları ancak kategori kavramına sahip olduğumuz ve bu kavramın ifade ettiği şeylerin varlığı üzerinden açıklayabiliriz. Kategoriler diye bir şey olmasaydı, farklı objeleri aynı türdeki bir objenin örnekleri olarak veya farklı sesleri aynı kelimeye ait sesler olarak nasıl tanımlayabilirdik?

Kavramsal olmayan biliş (rtog-med shes-pa), bir kategorinin aracısı olmadan gerçekleşen biliştir. Mağazada bir mango gördüğümüzde onu görüşümüz kavramsal değildir. Gördüğümüz şey aslında bir mango, hiçbir şey değil; ama onu ilk gördüğümüzde mangoların zihinsel kategorisine koymuyoruz. Başka bir deyişle, onu sadece “mango” kategorisine koyduktan sonra kavramsal olarak bir mango olduğunu bilebiliriz.

Sautrantika sistemine göre, geçerli olarak kavramsal olmayan olarak bilinebilen objelerin tümü nesnel varlıklar (rang-mtshan), en derin gerçek fenomenlerdir (don-dam bden-pa). Statik değildirler, yani nedenlerden ve koşullardan etkilenirler ve andan ana değişirler ve sonuçlar üretirler. Etki ürettikleri gerçeğiyle nesnel nesnelerin varlığını açıklayabiliriz. Statik olmayan fenomenler, görüntüler ve sesler gibi tüm fiziksel nesne biçimlerini, görsel veya zihinsel bilinci, sevgi, mutluluk ve öfke gibi şeyleri bilmenin tüm yollarını bunlara dahil olmayan örneğin kişileri, hareketleri ve yaşı içerir.

Yalın Biliş

Yalın biliş, görünen objenin nesnel bir varlık, yani statik olmayan bir fenomen olduğu yanıltıcı olmayan ve aynı zamanda kavramsal olmayan biliş olarak tanımlanır. Daha kesin bir dille, bilişte görünen ve gerçekte ortaya çıkan obje, statik olmayan objenin zihinsel bir hologramıdır.

Yalın biliş, yanıltıcılığın dört nedeninden bağımsızdır:

  1. İtimat – Kavramsal olmayan biliş, şaşı olmak gibi kusurlu bir duyu organına dayanıyorsa, çift görüşe sahip olacağız ve aynı anda iki ay göreceğiz. Bu yanıltıcıdır.
  2. Obje – Kavramsal olmayan bilişin objesi, karanlıkta bir el fenerini hızlı bir şekilde döndürdüğünüzdeki gibi çok hızlı bir şekilde hareket ediyorsa, yanıltıcı bir şekilde bir ışık halkası görüyormuşuz gibi oluruz.
  3. Durum – hareket eden bir trende, kavramsal olmayan bir şekilde dışarıdaki ağaçların hızla yaklaştığını ve sonra ise sanki geriye doğru hareket ediyormuş gibi hızla uzaklaştıklarını görürüz.
  4. Acil durum – Birine bakmadan hemen önce zihnimiz, örneğin korkudan şiddetli bir şekilde rahatsız olmuşsa, aslında orada olmayan şeyleri görmemiz mümkün.

Dört durumun hepsi kavramsal olmayan bilişler olmasına rağmen, bunlar yalın biliş örnekleri değildir.

Yalın bilişin dört türü vardır:

  1. Beş tür duyusal bilinçten (görsel, işitsel, koku alma, tat alma ve vücut) birine dayalı duyusal yalın biliş, baskın koşulu olarak beş fiziksel bilişsel sensörden birine dayalı ortaya çıkar. Bir biliş için baskın bir koşul (bdag-rkyen), bunun ne tür bir biliş olduğunu belirleyen şeydir – görsel, işitsel vb. Beş fiziksel bilişsel sensör, gözlerin ışığa duyarlı hücreleri, kulakların sese duyarlı hücreleri, burnun kokuya duyarlı hücreleri, dilin tada duyarlı ve vücudun fiziksel duyularına duyarlı hücreleridir. Duyusal bilincin objeleri yalnızca gayri-kavramsal şekilde idrak edebileceğini, zihinsel bilincin ise objeleri kavramsal olmayan veya kavramsal olarak idrak edebileceğini unutmayın.
  2. Zihinsel bilince dayalı zihinsel yalın biliş, statik olmayan herhangi bir objeye ait olabilir. Baskın koşulu olarak zihinsel bir bilişsel sensöre dayalı şekilde ortaya çıkar. Bir bilişin zihinsel sensörü, bilincin hemen önceki anını ifade eder. Bir bilişte hiçbir fiziksel bilişsel sensör yer almıyorsa, o zaman önceki anın bilinci, bir sonraki andaki bilişin tamamen zihinsel olduğunu belirler. Beyin her tür bilişte işin içinde olduğu için Budist sistemde bilişsel bir sensör olarak sınıflandırılmıyor. Zihinsel yalın biliş, başkalarının zihinlerini okumak gibi duyular dışındaki bilişle ve ayrıca duyusal yalın biliş akışının sonunda sadece bir an için olacak şekilde ortaya çıkar.
  3. Refleksif farkındalığa dayalı yalın biliş. Sautrantika, Chittamatra ve Yogachara Svatantrika ilke sistemlerine göre, bir şeyi bilmenin yolları sadece bir tür birincil bilinci ve bazı zihinsel faktörleri değil, aynı zamanda refleksif farkındalığı (rang-rig) da içerir. Refleksif farkındalık, kendisi her zaman kavramsal olmayan kalmasına rağmen, bir objenin kavramsal olmayan ve kavramsal bilişinin her anına eşlik eder. Yalnızca bilişte yer alan diğer farkındalık türlerine, yani birincil bilinç ve zihinsel faktörlere odaklanır ve onları tanımlar. Birincil bilincin objelerini ve odaklandığı zihinsel faktörleri tanımaz. Bilişin zihinsel damgasının veya alışkanlığının uyumsuz etkileyen değişkenini beyine yerleştirir, bu da daha sonra bilişi dikkatli bir şekilde hatırlamaya izin verir. Hatırlama, önceden bilinen objeye benzeyen zihinsel bir hologramın ve objeden zihinsel olarak türetilen ve ona benzeyen tüm zihinsel hologramların içinde bulunduğu bir obje kategorisinin kavramsal olarak kavranması yoluyla gerçekleşir. Refleksif farkındalığa dayalı yalın biliş, eşlik ettiği bilişin geçerli bir biliş olup olmadığını da tespit eder.
  4. Yogik yalın biliş, zihinsel bilinçle yan yanadır ve ortaya çıkması için bir shamatha durumu (sakin ve sabit bir zihin durumu) ve bir vipashyana durumunun (son derece algısal bir zihin durumu) birleşik çiftine ihtiyaç duyar. Objesi olarak süptil durağanlığı (süreksizlik) veya bir kişinin kaba veya süptil imkansız ruhunun eksikliğini alır. Bu, yalnızca aryalarda kendini gösterir ve bir Buda durumu haricinde yalnızca aryaların özümseme meditasyonu sırasında meydana gelir.

Yalın bilişin üç bölümü vardır: geçerli, müteakip ve belirleyici olmayan. Duyusal, zihinsel ve refleksif farkındalığın yalın bilişi bu üç bölümü de kapsar. Yogik yalın biliş yalnızca geçerli ve müteakip bölümlerini kapsar ve hiçbir zaman belirleyici değildir.

Bir objenin duyusal yalın bilişinin yalnızca ilk mikrosaniyesi geçerlidir. Bunu, objenin bilişinin artık yeni bir şekilde kavranmadığı müteakip duyusal yalın biliş dizisi takip eder. Bu aşamayı, objenin artık kesin olarak algılanmadığı, ancak yine de doğru bir şekilde göründüğü, objenin belirleyici olmayan duyusal yalın bilişi takip eder. Bunun ardından kısa bir zihinsel yalın biliş aşaması gelir, ancak bu o kadar kısadır ki, kendisi ve beraberindeki refleksif farkındalığın yalın bilişi, objeleri hakkında hiçbir kesinlik sağlayamaz. Dolayısıyla bunlar aslında belirleyici olmayan yalın bilişlerdir. Belirleyici olmayan zihinsel yalın bilişin bu anlık aşaması, ilgili objenin kavramsal zihinsel bilişinden önce zihinsel bilişini oluşturmak açısından gereklidir.

Belirleyici olmayan zihinsel yalın biliş, ister bir dizi duyusal yalın bilişten sonra olsun, ister bir dizi yalın ve ardından duyu dışı zihinsel bilişten sonra olsun, onu, nesnenin zihinsel bir kategori filtresinden geçirildiği, objenin kavramsal bilişi takip eder.

Yogik yalın biliş, süptil zihinsel donukluktan arınmıştır, bu nedenle her zaman canlıdır. Ama yalnızca ilk anı tazedir, çünkü onun açıklığı ve kavrayışı için dolaysız koşul olarak aynı objeden hemen öncekine bağlı değildir. Dolayısıyla, Budaların durumu istisna olmakla, aryaların geçerli yogik yalın bilişini, müteakip yogik yalın biliş aşaması takip eder. Ama aryalar için bile, belirleyici olmayan bir yogik yalın biliş yoktur.

Çıkarımsal biliş

Çıkarımsal biliş, temel olarak doğru bir akıl yürütme çizgisine dayalı belirsiz veya son derece belirsiz bir gerçeğin geçerli bir kavramsal bilişidir.

Geçerli olarak bilinebilecek üç tür obje vardır:

  1. Belirgin objeler (mngon-gyur) – hasta hissetmenin verdiği fiziksel duyumlar gibi. Sadece bilişsel sensörlerimize dayanarak, kavramsal olmayan yalın biliş yoluyla bilinebilirler. Bedensel bilincimiz sayesinde kendimizi çok kötü hissettiğimizi bilebiliriz. Tabii ki, gerçekten hasta hissetmeyi veya sadece hipokondriyak olmayı ayırt edebilmeliyiz.
  2. Belirsiz objeler (lkog-gyur) – hissettiğimiz duyuların kaynağı olan hastalığımız gibi. Bu tür şeyleri ancak bir akıl yürütme mantığına dayalı olarak bilebiliriz, örneğin, bir doktorun kapsamlı bir muayeneden elde ettiği bilgiler ışığında hangi hastalığa yakalanmış olduğumuzu teşhis etmesi gibi: "Şu ve bu belirtiler varsa, o zaman şu veya bu hastalığa yakalanmışsınız." Elbette teşhislerin tamamı her zaman doğru olmayabilir.
  3. Son derece belirsiz objeler (shin-tu lkog-gyur) – yakalandığımız hastalığın tedavisini bulan kişinin adı gibi. Bunu ancak internette bulduğumuz bir şey gibi geçerli bir bilgi kaynağına güvenerek ve bu bilgi yetkili bir kaynaktan geldiği için onun doğru olduğu sonucuna vararak bilebiliriz. Ama elbette ki, okuduklarımızın geçerli bir kaynaktan geldiği sonucunu varmak için geçerli bir nedene ihtiyacımız var. Vikipedi veya bloglardaki giriş durumunda olduğu gibi, bu sonuca varmak her zaman kolay değildir.

Çıkarımsal bilişin üç türü vardır:

  1. Kanıtın gücüne veya tümdengelim mantığına (dngos-stobs rje-dpag) dayalı çıkarım – bu sayede belirsiz bir şey hakkında doğru bir kanaata varmak için hatasız mantık kullanırız. Örneğin, komşumuzun çok fazla gürültü çıkardığını varsayalım. Bu sesin sürekli olup olmayacağı belirsiz olduğu için sinirlenebilir ve sabırsızlanabiliriz. Ancak, kanıtın gücüne güvenirsek, bu gürültünün bir insan tarafından yapıldığını ve bu yüzden geçici olduğunu kendimize kanıtlayabiliriz. Bunu yapmak için şu akıl yürütme mantığına güveniyoruz: Bu sesin kaynağı bir adam; insan yapımı her şey geçicidir, tıpkı tarihi olaylar gibi; Zihinsel sürekliliklerimiz gibi, insan yapımı hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. Bu nedenle, insan yapımı olduğu için bu gürültünün de geçeceğinden emin olabiliriz. Böyle geçerli bir bilgiye dayanarak öfkemizi de kontrol edebiliriz.
  2. Üne dayalı çıkarım (grags-pa'i rje-dpag) – bu sayede dili anlıyoruz. Bir kişinin veya bir elektronik aygıtın belirli sesler çıkardığını işittiğimizde, aynı zamanda belirsiz bir şey çıkarımına da varırız: eğer şu ses ise, şu veya şu kelimenin sesi olacaktır ve ayrıca eğer bu, şu veya bu kelimenin sesi ise o zaman şu ve şu anlamlarının olduğu çıkarımını yaparız. Okumak için de benzer bir mantık kullanıyoruz: belirli bir satır dizisi gördüğümüzde, bu kelimelerin şu veya bu şekilde yazılmış kelimeler oldukları ve şu veya bu anlamlara sahip oldukları sonucuna varırız. Bir diğer örnek ise, "bir artı bir" ifadesini duyduğumuzda bunun "iki" anlamına geldiğini veya Türkçe'de "insanın en iyi arkadaşı" ifadesini duyduğumuzda bunun bir köpeğe atıfta bulunduğu çıkarımına varırız.
  3. İnanca dayalı çıkarım (yid-ches rjes-dpag) – bu sayede doğum günümüz gibi son derece belirsiz bir şeyi biliriz. Doğduğumuz günü bilmek için annemiz gibi geçerli bir bilgi kaynağına güvenmemiz gerekir. Daha sonra, annemizin doğum günümüze dair geçerli bir bilgi kaynağı olduğu sonucunu çıkarıyoruz, çünkü doğduğumuzda annemiz oradaydı. Bu nedenle, bana söylediği tarihin doğru olduğuna yürekten inanabilirim.

Müteakip Biliş

Müteakip biliş, zaten kavranmış olanı kavrayan geçersiz bir farkındalıktır. Müteakip biliş doğru ve kesindir, ancak taze olmadığı için geçerli bir bilme yolu değildir. Bu, onun netliği ve kavrayışı için dolaysız koşul olarak aynı objenin hemen önceki bilgisine bağlı olduğu anlamına gelir. Bir başka deyişle, kendi tazeliğini oluşturma gücünden yoksundur.

İlgili bir objenin sürekli olarak kavranması akışında kendini gösteren üç tür müteakip biliş vardır:

  1. Müteakip yalın biliş – ilgili bir objenin yalın bilişinin ikinci aşaması, onu ilk yalın biliş anından itibaren takip eder. Müteakip yalın biliş, duyusal, zihinsel, refleksif farkındalık veya yogik olabilir. Bununla birlikte yogik müteakip yalın biliş, yalnızca henüz Buda olmayan aryalar bağlamında meydana gelir.
  2. Müteakip çıkarımsal biliş – ilgili bir objenin çıkarımsal bilişinin ikinci aşaması, bunun geçerli çıkarımsal bilişinin ilk anından itibaren ortaya çıkar.
  3. Bu ikisinden hiçbirine dahil olmayan müteakip biliş – Örneğin, daha önce geçerli bir şekilde bilinen bir şeyi doğru hatırlamanın kavramsal bilişi. Hem ilk anı hem de dizisinin ikinci aşaması müteakip bilişlerdir, çünkü her ikisi de bu hatırlamadan hemen önce olmasa bile bir şeyi daha önceden bilmiş olmaya dayanır. Birinin adını hatırlamak veya onunla daha önce tanışmış olmak ve bir artı birin iki olduğunu hatırlamak buna verilebilecek örneklerdir.

Belirleyici Olmayan Biliş

Belirleyici olmayan biliş, nesnel bir varlık birincil bilinç türlerinden birine açıkça göründüğünde, ilgili objenin tespit edilmediği bir bilme yoludur. Yalnızca kavramsal olmayan biliş ile gerçekleşir. Kavramsal bir bilişte, zihinsel dikkat faktörümüz zayıf olabilir, bu nedenle, içinde yabancı bir düşüncenin alt akıntısının olduğu süptil zihin uçuculuğunu deneyimliyoruz, ancak bu belirleyici olmayan biliş değildir. Bu sadece bir dikkat hatasıdır.

Belirleyici olmayan bilişin üç türü vardır:

  1. Belirleyici olmayan duyusal yalın biliş – müteakip yalın duyusal biliş dizisinin sonunda, biliş önce zihinsel yalın bilişe ve ardından aynı ilgili objenin kavramsal bilişine geçmek üzereyken. Belirleyici olmayan duyusal yalın biliş ayrıca, farklı bir duyu ile başka bir ilgili objenin çıplak bilişine sahipken bir duyusal bilincin ilgili objesinin bilişi gibi bilinçaltı duyusal bilişi de içerir; örneğin, bir şeye bakarken vücudumuzdaki giysinin fiziksel duyumunun yalın bilişi. Bununla birlikte, birisine bakarken duvardaki resimleri fark etmemek gibi diğer bazı yönlere odaklanırken, duyusal bir yalın bilişin ilgili objesinin bazı yönlerinin dikkatsizliğini içermez.
  2. Belirleyici olmayan zihinsel yalın biliş – biliş, aynı ilgili objenin kavramsal bilişine geçmek üzereyken, başkalarının zihinlerinin müteakip duyu dışı bilişleri gibi, bir sonraki yalın zihinsel biliş dizisinin sonunda. Ayrıca, belirleyici olmayan, belirleyici olmayan bir duyusal yalın biliş anı ile ilgili bir objenin kavramsal bilişi arasında meydana gelen kısa süreli bir zihinsel yalın biliş anıdır.
  3. Refleksif farkındalığın belirleyici olmayan yalın bilişi – sıradan varlıklarda, duyusal veya zihinsel yalın bilişe eşlik eden refleksif farkındalığın en küçük yalın bilişi her zaman belirleyici değildir. Bunun nedeni, refleksif farkındalıklarının ilgili objeleri tespit etmesinin bir dakikadan fazla sürmesidir. Bununla birlikte, bir dizi yogik yalın bilişin sonunda, refleksif farkındalığın belirleyici olmayan yalın bilişi gerçekleşmez. Bunun nedeni, yogik yalın bilişin asla belirleyici olmamasıdır.

Varsayım

Varsayım, nesnesini doğru şekilde alan ve kavramsal olarak onu taze olarak idrak eden geçersiz bir bilme biçimidir. Çıkarımsal biliş gibi, taze ve doğru bir sonuca ulaşır, ancak bunu gerçekten anlamadan veya bunun neden doğru olduğunu geçerli bir şekilde bilmeden yapar. Bu nedenle, yani belirleyici olmadığı için, varsayım bir şeyi bilmenin geçerli bir yolu değildir.

Beş tür varsayım vardır:

  1. Sebepsiz yere doğru olduğunu varsaymak – kuzey yarım kürede kış aylarında günlerin kısaldığı sonucuna varmak, ama bunun neden böyle olduğunu bilmemek gibi. Ayrıca, iyi tahminler de burada yer alır, örneğin birinin adını hatırlamamamız ama doğru tahmin etmemiz.
  2. Çelişkili bir nedenle bir şeyin doğru olduğunu varsaymak – kış aylarında kuzey yarımkürenin Güneş'e doğru eğik olması nedeniyle günlerin kısaldığı sonucuna varmak.
  3. Belirleyici olmayan bir nedenden dolayı bir şeyin doğru olduğunu varsaymak – kış aylarında dünyanın güneşin etrafında dönmesi nedeniyle günlerin kısaldığı sonucuna varmak.
  4. Alakasız bir nedenle bir şeyin doğru olduğunu varsaymak – kış aylarında havanın daha soğuk olması nedeniyle günlerin kısaldığı sonucuna varmak.
  5. Doğru bir nedenle, ancak herhangi bir kesinlik olmadan bir şeyo doğru varsaymak – kışın kuzey yarımkürenin güneşten uzağa eğik olması nedeniyle günlerin kısaldığı sonucuna varmak, ancak bunun günün uzunluğunu nasıl etkilediğini anlamamak.

Varsayım yoluyla kazanılan bilgi stabil değildir. Bir şeyi okuduğumuzda veya duyduğumuzda ve neden doğru olduğunu anlamak için inceleme yapmadan sadece inançla, eleştiri yapmaksızın kabul ettiğimizde, genellikle onu hatırlayamayız.

Kararsız Bocalama

Kararsız bocalama, bazı objelerin kavramsal bilişine eşlik edebilen ve bu objeyle ilgili iki sonuç arasında gidip gelen zihinsel bir faktördür. Başka bir deyişle, objeyi tanımak için iki kategori arasında gidip gelir. Üç çeşidi vardır:

  1. Gerçeğe meyilli kararsız bocalama
  2. Gerçeğe meyilli olmayan kararsız bocalama
  3. Bu ikisi arasında eşit olarak dengelenmiş kararsız bocalama.

Çarpık Biliş

Çarpık biliş, objesini yanlış bir biçimde alan bir bilme biçimidir. İki tür vardır:

  1. Kavramsal çarpık biliş – kavramsal olarak ima edilen objesinin yanıltıcı olduğu bir biliş. Böyle bir objedir, bilişsel olarak alındığı şekilde var olan bir objedir. Bir örnek, bir kişinin imkansız bir ruhunu kavrayan kavramsal biliştir. Bu idrake tekabül eden ve tasavvur edildiği şekilde var olan bir insanın imkansız ruhu diye bir şey yoktur. Çarpıtılmış kavramsal biliş, kavramsal olarak ima edilen objenin, bir kişinin gerçek imkansız ruhunun gerçekten var olduğuna inandığı için yanıltıcıdır; çünkü böyle bir şey gerçekte yoktur.
  2. Kavramsal olmayan çarpık biliş – aldığı objeye göre yanıltıcı, ancak yine de objesine açıkça görünen bir biliş. Örnekler, şaşı biri tarafından iki ayın kavramsal olmayan görsel bilişidir. Böyle bir şahıs Ay'a baktığında açıkça iki adet ay görür, ancak gerçekte iki adet değil, bir adet ay vardır.

Görünüşte Yalın Biliş veya Yanıltıcı Biliş

Görünüşte yalın biliş veya yanıltıcı biliş, görünen objesine göre yanıltıcı bir bilme yoludur. Görünen objeyi, onun gerçek nesnel varlığı karıştırır. Çarpık biliş ise, gerçekte var olan şey ile ilgili yanıltıcı bir biliştir. Çarpık biliş görünen objeyi aslında hiç var olmayan bir şeyle karıştırır.

Hem yanıltıcı hem de çarpık biliş kavramsal veya kavramsal olmayan olabilir.

  • Kavramsal bir bilişte, görünen nesne metafizik bir varlıktır, yani bir kategoridir, mesela köpek kategorisi gibi. İlgili objesi gerçek bir köpektir – nesnel bir varlıktır. Kavramsal bilişler, bir kategoriyi ilgili olduğu gerçek objeyle karıştırdıkları için yanıltıcıdır. Örneğin, belirli bir köpeğin genel köpek kategorisine dahil olduğunu düşündüğümüzde, diğer tüm köpeklerin de bu köpek gibi olduğunu düşünürüz. Bir bilişin kavramsallaştırdığı şey gerçekte mevcut değilse, o zaman sadece yanıltıcı olmakla kalmaz, aynı zamanda çarpıktır. Tek boynuzlu at kategorisinin gerçek tek boynuzlu atlarla karıştırılması buna bir örnek olabilir. Tek boynuzlu atları hayalimizde canlandırabilsek de, bu kategori gerçekte hiçbir şeye karşılık gelmiyor, çünkü gerçekte tek boynuzlu at diye bir şey yoktur.
  • Kavramsal olmayan bir bilişte, görünen obje zihinsel bir hologram iken, ilgili objesi gerçek bir nesnel varlıktır. İki ay gören şaşı bir kişininki gibi yanıltıcı ve kavramsal olmayan bir bilişte, görünen obje iki ayın zihinsel bir hologramıdır, ilgili obje ise gerçek, tek bir aydır. Buradaki biliş sadece yanıltıcı değil, aynı zamanda çarpıktır, çünkü iki tane ayı aslında var olmayan bir şeyle, yani çift ay ile karıştırır.

İlk 6'sı kavramsal olan ve sonuncusu kavramsal olmayan yedi tür görünüşte yalın biliş vardır:

  1. Yanıltıcı olanın görünüşte yalın bilişi – gerçekle uyuşmayan çarpık kavramsal bilişler, mesela sesin kalıcı olduğu yanılgısı ve sıradan insanların hayallerinde ve fantezilerinde meydana gelen nesnelerin görünüşte yalın olarak algılanması gibi. Bunlar kurgu ile gerçekliği karıştıran cinsten. Ayrıca korkmuş bir çocuğun yatağın altında bir yaratık olduğunu düşündüğü yanılgı durumları da buraya dahildir.
  2. Yüzeysel bir şeyi bilmenin görünüşte yalın bilişi – yüzeysel bir statik kategori aracılığıyla nesnel bir varlığı tanıdığımız ve kategorinin niteliklerini nesnel varlığın nitelikleriyle karıştırdığımız kavramsal bir biliş. Örneğin, bir masa gibi fiziksel bir nesneyi veya üzüntü gibi zihinsel bir durumu, yüzeysel olarak doğru bir "masa" veya "üzüntü" kategorisi üzerinden düşünürüz. Statik kategorinin aracılığı nedeniyle masa sağlam ve hüzün ise zamanla değişmeden devam ediyor gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Ama gerçek şu ki, masa atomlardan oluşuyor ve bir hüzün durumu her an değişebilir. Bu tür bilişler yanıltıcıdır, çünkü bazı katı, statik obje kategorilerini onların ilgili objeleriyle, mesela atomlardan yapılmış veya bir dizi değişen andan oluşan bir şeyle karıştırırlar. Bununla birlikte, görünüşte yalın olan bu tür bilişler çarpıtılmamıştır, çünkü nesnel olarak sağlam masalar ve uzun süreli üzgün hissetme dönemleri gerçekte de vardır.
  3. Çıkarımsal bir bilişte görünüşte yalın biliş – çıkarımsal bir bilişte bir akıl yürütme mantığı oluşturan anlaşma, uygunluk ve uyumsuzluk faktörlerinin kategorileri aracılığıyla bir tezi kanıtlamak için kullanılan 3 mantıksal yaygınlığın kavramsal bilişi. Örneğin, komşumuzun çıkardığı gürültünün bir insan tarafından yapıldığı için geçeceğine dair çıkarımsal bilişte, bir akıl yürütme mantığının 3 faktörünün kategorileri görünen objelerdir. İlgili objeler, komşumun çıkardığı gürültünün insan yapımı olduğu, tarihi olaylar gibi insan yapımı olan her şeyin zamanla geçip gittiği ve zihinsel sürekliliğimiz gibi sonsuza kadar süren hiçbir şeyin insan yapımı olmadığı mantıksal yayılımlarıdır. Bu 3 gerçeğin bu çıkarımsal bilişinin görünürde yalın bilişi yanıltıcıdır, çünkü anlaşma, uygunluk ve uyumsuzluk faktörlerinin kategorilerini gerçek üç aşamalı akıl yürütme mantığıyla karıştırır.
  4. Çıkarımsal bir bilişten türetilen bir şeyin görünürde yalın bilişi – çıkarımsal bir bilişte bilinen, akıl yürütme mantığından türetilen sonucun kavramsal bilişi. Örneğin, akıl yürütme çizgisinin 3 faktörünün yukarıdaki çıkarımsal bilişinin sonucunda, bu çıkarımdan türetilen sonucun kavramsal, görünürde yalın bilişi –yani komşumuzun çıkardığı gürültünün kaçınılmaz olarak geçici olması – yanıltıcıdır çünkü “insan yapımı seslerin süreksizliği” kategorisini bu gerçekle karıştırır.
  5. Hatırladığımız bir şeyin görünüşte yalın bilişi – daha önceden bildiğimiz bir şeyi hatırladığımız kavramsal bir biliş türü, örneğin annemizin nasıl göründüğünü hatırlamak. Burada annemizi kavramsal olarak annemiz kategorisinde ve onun nasıl göründüğünü temsil eden zihinsel bir hologram aracılığıyla biliyoruz. Annemizi hatırladığımızda, onun görünürde yalın bilişi yanıltıcıdır çünkü annemiz kategorisini ve onu temsil eden zihinsel bir hologramı ilgili objeyle, yani gerçek annemizle karıştırır.
  6. Umduğumuz bir şeyin görünüşte yalın bilişi – örneğin inşa etmekte olduğumuz ev gibi henüz gerçekleşmemiş, tamamlanmamış bir şeyi hayal ettiğimiz kavramsal biliş. Burada, henüz tamamlanmamış olan evi kavramsal olarak tamamlanmış ev kategorisi üzerinden biliyoruz. Henüz tamamlanmamış evin görünüşte yalın bilişi yanıltıcıdır çünkü tamamlanmış evin kategorisini ilgili objeyle, yani henüz tamamlanmamış evle karıştırır.
  7. Bulanık bir objenin görünüşte yalın bilişi – gerçekte var olmayan bir şeyin kavramsal olmayan bilişi. Bir bulanıklık gördüğümüzde, onun görünüşte yalın bilişi yanıltıcı olur çünkü görünen nesneyi karıştırırız. Bir bulanıklığı ilgili objesi ile, bulanık olmayan bir masa gibi nesnel bir obje ile karıştırırız. Bu biliş türü de çarpıtılmıştır, çünkü nesnel gerçeklikte bulanıklık yoktur.

Objesinin Belirlenmesinin Kendiliğinden İndüklendiği veya Başka Bir Biliş Tarafından İndüklenmesi Gereken Biliş

Geçerli bilme yollarının bir başka ikili bölümü, nesnesinin belirlenmesinin kendi kendine indüklendiği biliş ve objesinin belirlenmesinin başka bir biliş tarafından indüklenmesi gereken biliştir.

Objesinin belirlenmesinin kendinden indüklendiği geçerli biliş (kendinden indüklenmiş geçerli biliş, rang-las nges-kyi tshad-ma), objesinin ne olduğunun açıkça ortada olduğu geçerli bir biliştir. Ne olduğunu belirlemek için başka bir bilişe ihtiyaç duymaz. Beş türü vardır:

  1. Refleksif farkındalığa dayalı geçerli yalın biliş – bildiği birincil bilinç ve zihinsel faktörlerin ne olduğunu kendisi belirler.
  2. Geçerli yogik yalın biliş – kaba veya süptil süreksizliğin veya kaba veya süptil imkansız bir “ben”in eksikliğinin ne olduğunu kendisi belirler.
  3. Geçerli çıkarımsal biliş – kendi başına, bir akıl yürütme mantığına dayanarak bir sonuca varır.
  4. İşlevini yerine getiren bir şeyin geçerli duyusal yalın bilişi – ne olup bittiğini kendisi belirler.
  5. Tanıdık bir şeyin geçerli duyusal yalın bilişi – her gün gördüğümüz birini sokakta yürürken görürsek, onun kim olduğunu bilmemiz aşikardır.

Objesinin belirlenmesinin başka bir biliş tarafından indüklenmesi gereken geçerli biliş (başkalarının indüklediği geçerli biliş, gzhan-la nges-kyi tshad-ma), objesinin ne olduğunu belirlemek için başka bir bilişe ihtiyaç duyacağını geçerli olarak bilen bir biliştir. Bu bilme yolunun adının etimolojik anlamı bakımından sınıflandırıldığında, 3 çeşidi vardır:

  1. Bir şeyin ilk geçerli duyusal yalın bilişi – örneğin, satın aldığımız ve nasıl kullanılacağı aşikar olmayan yeni bir cihaza baktığımızda, onun nasıl kullanılacağını belirlemek için daha fazla bilgi gerektireceğini geçerli olarak bilebiliriz.
  2. Zihnimiz dikkatsiz olduğunda duyusal yalın biliş – örneğin, bir şey hakkında düşünmeye derinden daldığımızda ve birinin bize bir şey söylediğini duyduğumuzda, o kişinin söylediklerinden emin olabilmemiz için söylediklerini tekrarlaması gerekeceğini geçerli bir şekilde bilebiliriz.
  3. Yanıltıcılık için bir nedeni olan duyusal biliş – örneğin, gözlüklerimizi çıkarmışken bir tabelaya baktığımızda ve bir bulanıklık gördüğümüzde, tabelanın üzerind ene yazıldığını bilmek için gözlüklerimizi takıp tekrar bakmamız gerektiğini geçerli olarak bilebiliriz. .

Bu son iki bilme yolu sadece etimolojik anlamda geçerlidir, çünkü ikincisi dikkatsiz bir biliş, üçüncüsü ise çarpık bir biliştir.

Ayrıca üç çeşit daha vardır:

  1. Bir şeyin görünüşü olan şeyin kendi kendine indüklendiği, ancak gerçekte ne olduğunun belirlenmesinin başka bir biliş tarafından indüklenmesi gereken geçerli biliş – örneğin, geçerli duyusal yalın bilişle, uzakta kırmızı bir şey olduğunu gördüğümüzü varsayalım. Bunun kırmızı bir obje olduğunu geçerli olarak biliyoruz, ancak gerçekte ne olduğunu, örneğin bir ateş olup olmadığını belirlemek için, daha yakına gelip tekrar bakmamız gerektiğini de geçerli olarak biliyoruz.
  2. Genel olarak bir şeyin ne olduğunun belirlenmesinin kendi kendine indüklendiği, ancak spesifik olarak ne olduğunun belirlenmesi için başka bir biliş tarafından indüklenmesi gereken geçerli biliş – örneğin, geçerli duyusal yalın biliş ile, uzakta bir kişi gördüğümüzü varsayalım. Gördüğümüz şeyin bir insan olduğunu geçerli olarak biliyoruz, ancak spesifik olarak kim olduğunu belirlemek için daha yakına gidip tekrar bakmamız gerektiğini de geçerli olarak biliyoruz.
  3. Bir şeyin ortaya çıkıp çıkmadığının belirlenmesinin başka bir biliş tarafından indüklenmesi gereken geçerli biliş – örneğin, otobüsümüzün sokaktaki bir trafik ışığında durup durmadığından emin değiliz, belki öyle gördüğümüzü düşünüyoruz. Otobüsü gerçekten görüp görmediğimizi belirlemek için tekrar, daha dikkatli bir şekilde bakmamız gerektiğini biliyoruz.

Bu son tür yalnızca nominal olarak geçerlidir, çünkü aslında bizim otobüsümüz ise belirleyici olmayan bir biliş, veya bizim otobüsümüz değilse çarpık bir biliş olabilir.

Prasangika Varyantları

Prasangika geçerli bilişi, yanıltıcı olmayan, başka bir deyişle doğru ve kesin bir biliş olarak tanımlar. Tanımında “taze”yi içermez, çünkü Prasangika'nın kendi kendine yerleşik varoluş fikrini çürütmesinde kullandığı yönteme uygun olarak, hiçbir biliş kendiliğinden ortaya çıkmaz. Bir biliş kendi gücüyle ortaya çıkabilseydi, kendi kendine oluşması gerekirdi. Bu nedenle, Prasangika mükeakip biliş fikrini ileri sürmez.

Prasangika, Sautrantika'nın “yalın biliş” olarak isimlendirdiği fenomeni yeniden tanımlıyor. Sautrantika bu geçerli bilme biçimini her zaman kavramsal olmayan olarak tanımlamıştır: objesini zihinsel bir kategori aracılığına gerek kalmadan alıyor. Yeni olması gerekiyor, çünkü Sanskritçe "geçerli biliş" anlamına gelen "pramana" kelimesinin "pra" ön ekini "ilk" veya "yeni" anlamında yorumluyor. Prasangika'ya göre “pra” geçerli veya doğru anlamına gelir. Bu nedenle, bu geçerli bilme biçimini, bir akıl yürütme mantığına dayanmayan bir yol olarak yeniden tanımıyor. Prasangika'ya göre yalın biliş, dolaysız, düzüne biliştir. Böylece, Sautrantika'nın müteakip duyusal yalın biliş olarak öne sürdüğü şeyi, Prasangika kavramsal olmayan, duyusal dolaysız biliş olarak sınıflandırıyor ve Sautrantika'nın müteakip yogik, yalın biliş olarak gösterdiği şeyi Prasangika, kavramsal olmayan yogik dolaysız biliş olarak sınıflandırıyor. Ek olarak Prasangika, Sautrantika'nın müteakip çıkarımsal biliş olarak sınıflandırdığı fenomeni kavramsal dolaysız biliş olarak isimlendimiştir çünkü bu bir akıl yürütme mantığına dayanmıyor.

Zihinsel dolaysız biliş kavramsal da olabilir. Kavramsal zihinsel dolaysız bilişin bir örneği, bir akıl yürütme mantığına dayanmadan ortaya çıkan, çalışılmamış bodhichitta'dır.

Prasangika, refleksif farkındalık fikrini ileri sürmüyor. Geçerli bilişler, ilgili objelerini açıkça kavrarken, kendilerini ve geçerliliklerini örtük olarak kavrarlar.

Chandrakirti'nin Nagarjuna'nın Madhyamaka Üzerine Kök Ayetler üzerine yaptığı Açık Sözler (San. Prasannapada) isimli yorumunda gösterildiği üzere, Prasangika bilmenin dört geçerli yolunu ileri sürer:

  • Geçerli dolaysız biliş
  • Geçerli çıkarımsal biliş
  • Otoriteye dayalı geçerli biliş – inanca dayalı çıkarımsal bilişin Sautrantika versiyonuna eşdeğer
  • Analojik bir örnek aracılığıyla geçerli biliş (nyer-‘jal tshad-ma) – örneğin, bir haritada temsil edilen rotaya bakarak varış noktasına nasıl gidilebileceğini geçerli bir şekilde bilmek. Klasik örnek, sırtında bir kambur ve boynunun altında uzun bir gergedan olan beyaz bir boğa gibi olması örneği üzerinden bir zebu'nun ne olduğunu bilmektir. Bu aynı zamanda bir tür çıkarımsal biliş olarak da sınıflandırılabilir.

Boşluğu Bilmenin Yedi Yolu

Bilmenin yedi yolu, boşluğun kavramsal olmayan bilişini kazanma sürecini tanımlar. Nasıl ilerlediğimizi ölçebilmek için bu aşamaları bilmek çok faydalıdır.

Birincisi, sıradan varlıklar olarak, farkında olmamanın eşlik ettiği boşluk idrakini çarpıtıyoruz. Bundan tamamen habersiziz. Her şeye ilişkin bilişimiz, objelerin varoluş biçimine göre çarpıktır – her şeyi sanki kendi kendine oluşmuş gibi biliyoruz. Sonra çarpık bilişimizin farkında olmadan ve muhtemelen ona karşı düşmanca bir tutumla onun idrakini çarpıtıyoruz. Boşluğun hiçliği ifade ettiğini ve nihilist bir varsayım olduğunu düşünüyoruz. Kendimizi ileri taşımak için, düşmanca ve karşıt bir görüşe değil, açık bir zihne ihtiyacımız var.

Sonra boşluğu konu alan bir konuşmayı dinlememiz lazım. Öğretmenimiz konuyu anlatırken biz cep telefonumuza bakarsak boşlukla ilgili olarak konuşulanların belirleyiciliği kalmayacaktır. Söylenen tek bir kelimeyi bile hatırlamayacağız. Zihnimiz düşüncelere dalsa, sözcüklerin yalnızca işitsel görünüşte yalın bilişine sahip olacağız, ama yine de onları hatırlamayacağız çünkü dikkatimizi konuya vermedik.

Fakat kelimeleri gerçekten geçerli işitsel yalın bilişle duyduysak ve duyduklarımızdan eminsek, o zaman işitsel müteakip ve belirleyici olmayan yalın biliş aşamalarından sonra ve “boşluk” kelimesinin sesinin küçük bir zihinsel yalın biliş anından sonra "boşluk" kelimesinin ses kategorisi aracılığıyla boşluğu ("boşluk" olarak düşünüyoruz) kavramsal olarak kavrarız. Ama ya onu bir anlam kategorisi aracılığıyla da idrak etmiyoruz (hala ne anlama geldiğine dair hiçbir fikrimiz yok) ya da kavramsal olarak yanlış bir anlam kategorisi aracılığıyla idrak ediyoruz (ne anlama geldiğine dair yanlış bir fikrimiz var ve dolayısıyla kavramsal bilişimiz geçersiz).

Ardından, boşluğun gerçekte doğru olup olmadığı konusunda kararsızlık yaşayabiliriz. İlk olarak, bu tereddüt, boşluğu doğru olarak kabul etmeme eğiliminde olacak, daha sonra belki her iki duruma (doğru veya yanlış olmasına) eşit şans vereceğiz, ama sonunda onu doğru olarak kabul etmeye meyl edeceğiz. Bu aşamada, boşluğun ne anlama geldiği konusunda kesinlik kazanmak için daha fazla bilişe güvenmemiz gerektiğini geçerli bir şekilde bileceğiz. Boşluk hakkında daha fazla öğrenmemiz ve bu konu üzerine daha fazla düşünmemiz gerekecek. Boşluğun ne anlama geldiğini en azından yüzeysel olarak anladığımızda, kavramsal olarak boşluk hakkında hem bir işitsel kategori hem de bir doğru anlam kategorisi aracılığıyla düşünebiliriz.

Daha sonra, varsayımlarla boşluk üzerine düşünüyoruz – bunun doğru olduğunu varsayıyoruz, ancak onun doğruluğuna gerçekten ikna olmamız gerekiyor. Ayrıca, boşluğun yanlış bir anlamının doğru olduğunu da varsayabiliriz. Bu çarpık bir kavramsal biliş olurdu. Boşluğun doğru anlamına tam olarak ikna olmak için, her şeyin geçerli bir akıl yürütmeye dayalı kendi kendine yerleşik varoluştan yoksun olduğu sonucuna varmamız gerekir. Ancak bunun için geçerli bir akıl yürütme çizgisini bilsek bile, ikna olmadıysak veya mantığını gerçekten anlamadıysak, yine de yalnızca boşluğun doğru olduğunu varsaymaktan öteye gitmemiş oluruz. Boşluğun geçerli bir çıkarımsal bilişiyle, muhakeme mantığını anlıyoruz ve bunun boşluğun doğru olduğunu kanıtladığına ikna oluyoruz.

Şimdi, boşluk üzerine kavramsal olarak meditasyon yaptığımızda, ilk olarak bilişimiz taze olduğunda onun hakkında geçerli çıkarımsal bilişimiz olur ve ardından müteakip çıkarımsal biliş ve sonunda, belirleyici olmayan çıkarımsal biliş gelir. Ancak, doğru anlam kategorisi aracılığıyla boşluğa odaklandığımız ve bunu kesinlikle yaptığımız sürece, meditasyonumuz çıkarımsal bilişin yalnızca bu ilk iki aşamasını kapsayacaktır. Dikkatimiz dağılıyorsa ya da ses kategorileri aracılığıyla sadece kelimelere odaklanıyorsak, ancak herhangi bir anlam kategorisi olmadan, meditasyonumuzla boşluğu idrak etmeyiz. Boşluğa odaklanan shamatha ve vipashyana'nın birleşik durumunu elde ettiğimizde, boşluk üzerine kavramsal meditasyonumuz yalnızca geçerli çıkarımsal biliş ve ardından çıkarımsal biliş olacaktır.

Prasangika sınıflandırma şemasına göre, birleşik bir shamatha ve vipashyana durumu olsun ya da olmasın, müteakip çıkarımsal boşluk bilişimiz, boşluğun kavramsal dolaysız bilişi olacaktır. Boşluğa dair doğru kavramsal biliş üretmek için artık akıl yürütme çizgisinden geçmemize gerek kalmadığında, boşluğun kavramsal olarak kavrandığı ilk anımız bile onun kavramsal dolaysız bilişi olacaktır.

Sonunda kavramsal olmayan boşluğun bilişini kazandığımızda, Sautrantika bunu yogik boşluk bilişi olarak sınıflandırıyor (tabii ki Sautrantika boşluk fikrini ileri sürmüyor). Prasangika bunu kavramsal olmayan yogik dolaysız biliş olarak sınıflandırır.

Bütün bunları ele alınca, eğer boşluk üzerinde meditasyon yaptığımızı hatırlayabilseydik, Sautrantika bunu, bilişimize eşlik eden geçerli ve müteakip, refleksif farkındalığın yalın bilişinin çalışması olarak açıklardı. Prasangika, boşluğu çıkarımsal biliş veya kavramsal veya kavramsal olmayan dolaysız biliş ile kavradığımızda, bilişin meydana geldiğini ve bunun geçerli olduğunu zımnen kavradığımızı açıklayar. Her iki durumda da, boşluk üzerine meditasyon yaptığımızı hatırladığımızda, bu, "boşluk meditasyonu" anlam kategorisi aracılığıyla yanıltıcı, kavramsal görünüşte yalın bir bilişle olacaktır.

Dolayısıyla, mevcut boşluk anlayışımızın hangi aşamada olduğunu biliyorsak ve onun kavramsal olmayan bilişine ulaşmak için hangi aşamaları izlememiz gerektiğini anlamışsak, kademeli yoldaki ilerlememizden emin olabiliriz.

Top