Sağlıklı Bir Toplum Oluşturmak

Giriş

Tibet Budizminin en önemli ilkelerinden biri bağımlı oluşumdur. Hiçbir şey, diğer faktörlere bağlı olmadan ve onlara dayanmadan kendi kendine gerçekleşemez veya var olamaz. Ayrıca, her şey birçok neden ve koşuldan oluşan bir kompleks sonucu ortaya çıkar; sadece tek bir nedene dayanmaz ya da hiçbir neden olmadan gerçekleşmez veya var olamaz. Örneğin, sağlıklı bir vücut, iç düzeyde, tüm organ ve sistemlerinin birbiriyle uyum içinde çalışmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Dışsal düzeyde, iyi sağlık aynı zamanda ilaçlara, beslenmeye, başkalarının şefkatine, çevreye vb. faktörlere bağlıdır. Benzer şekilde, sağlıklı bir toplum, iç düzeyde, tüm üye gruplarının birbirleriyle ortak ve uyumlu bir şekilde çalışmasına bağlı olarak oluşur. Dış düzeyde, toplumsal sağlık aynı zamanda ekonomik, politik ve çevresel faktörlerin yanı sıra dünyanın genel durumuna da bağlıdır.

Hem bireysel hem de toplumsal sağlığın oluşması içi  etiğin de çok önemli bir rolü vardır. İnsanlar, sağlıksız yaşam tarzlarından ve davranışlardan kaçınmak ve bunun yerine sağlıklı alternatiflere yönelmek için etik öz disiplin uygulamazlarsa hastalanmak durumunda kalırlar. Benzer şekilde, bir topluma dahil olan çeşitli gruplar, ortak olarak paylaştıkları etik ilkelere sahip çıkmazlarsa, toplum da hastalanır. Bu etik ilkelerinden en önemlileri, ben-merkezci davranıştan kaçınmak ve bunun yerine, başkalarının iyiliği için samimi bir kaygı ile özgecil davranışlarda bulunmaktır.

Çok kültürlü toplumlarda, her üye grubunun kendi etik davranışlarını yönlendiren kendine özgü bir dini veya felsefesi vardır ve toplumun bazı üyeleri herhangi bir dine inanmaz veya belirli bir felsefeyi benimsemezler. Benmerkezciliği azaltmanın ve özgecilliği geliştirmenin yöntemleri her grup için farklı olabilir, ancak amaç (uyumlu ve mutlu bir çok kültürlü toplum oluşturmak) aynıysa böyle bir toplum, sadece tüm üye gruplarının karşılıklı anlayış, saygı ve işbirliğine bağlı olarak oluşabilir.

Buna bir örnek vermek için, Aralık 2013'te Antarktika açıklarında buza saplanan araştırma gemisinde bulunan yolculardan biri olduğumuzu hayal edelim. Elli iki bilim insanı ve turist on gün boyunca, geminin mürettebatı ise onları kurtarmaya gelen bir Çin gemisi tarafından güvenli bir yere götürülünceye kadar daha da uzun süre orada mahsur kalmıştı. Bu olay sırasında, kurtarma ekipleri gelene kadar hangi süre boyunca orada mahsur kalacaklarını kimse bilmiyordu. Grubun bu kriz ortamında ve sınırlı gıda kaynaklarıyla hayatta kalmasının tek yolu, birbirleriyle işbirliği yapmalarıydı. Herkes bencil bir tavırla sadece kendini düşünseydi, bunun sonu bir felaket olurdu. Hayatta kalmalarının anahtarı, farklı dini ve kültürel öz geçmişlere sahip olmalarına rağmen herkesin temel etik ilkeleri takip etmesiydi.

Yolcuların arasında Tibetli Budist, Müslüman, Hıristiyan ve Konfüçyüs topluluklarının spiritüel liderleri ve ayrıca herhangi bir organize din veya felsefeyi takip etmeyenler de dahil olmak üzere gemideki herkesin saygı duyduğu laik bir liderin bulunduğunu düşünelim. Bu liderlerin her biri bu zor durumla nasıl yüzleşirdi? Her birinin düşünme şekli nasıl olurdu ve gruptaki diğer insanlara nasıl tavsiyede bulunurlardı? Ne de olsa herkes endişeliydi ve herkes korkmuştu ve hatta bazı yolcular düşdükleri duruma göre kızgındı veya kavga çıkarmaya meyilliydi, ve çoğu insan da depresyondaydı.

Top