Birincil Zihinler ve 51 Zihinsel Faktör

Mental bir Etkinlik Olarak Zihin

Budist tanımına göre, zihin (sems) salt netlik ve farkındalıktır (gsal-rig-tsam) ve bir şeyleri (myong-ba) deneyimlemenin bireysel, öznel zihinsel etkinliğini ifade eder. Netlik, zihinsel hologramlara benzer şekilde, şeylerin bilişsel görünümlerine ('char-ba) yol açmak anlamına gelir ve farkındalık, onlarla bilişsel olarak ilgilenmek ('jug-pa)' demektir. Salt, bunun, bu etkinliği kontrol eden veya gözlemleyen ayrı, etkilenmemiş, monolitik bir “ben” olmadan gerçekleştiğini ima eder. “Ben” mevcuttur, ancak yalnızca sürekli değişen şeyleri deneyimlemenin sürekli değişen anlarının devamlılığına dayanan bir isnat olarak var olur.

Bir Şeyin Farkında Olmanın Yolları

Bir şeyin farkında olmanın yolları (she-pa), tüm zihinsel aktivite türlerini içerir. Bunlara aşağıdakiler dahildir:

  • Birincil bilinçler (rnam-shes)
  • Zihinsel faktörler (sems-byung, ikincil farkındalıklar).

Sautrantika ve Chittamatra ilkeleri sistemleri üçüncü bir türü de ekler:

  • Refleksif farkındalık (rang-rig).

Refleksif farkındalık, kendisi her zaman gayri-kavramsal kalmasına rağmen, bir nesnenin kavramsal olmayan ve kavramsal bilişinin her anına eşlik eder. Bilişin yalnızca diğer farkındalıklarına, yani birincil bilinç ve zihinsel faktörlere ve bunların geçerliliğine odaklanır. Odaklandığı birincil bilinçlerin nesnelerini ve zihinsel faktörlerini bilmez. Bilişin zihinsel bir izleniminin (bag-chags) gayri-statik bir soyutlamasını (ldan-min 'du-byed, uyumsuz etkileyen değişken) oluşturur ki, bu da daha sonra aynı bilişi (dran-pa, farkındalık) hatırlamaya imkan sağlar. Hatırlama, daha önce bilinen bir nesneyle ilişkili zihinsel bir yönün ve bu nesneden zihinsel olarak türetilen ve onu andıran tüm zihinsel yönleri kapsayan bir kategorinin (spy, evrensel) kavramsal bilişi yoluyla gerçekleşir.

Gelug geleneğine göre, Madhyamaka sistemi içinde, yalnızca Yogachara Svatantrika-Madhyamaka alt sistemi refleksif farkındalığı kabul eder. Sautrantika-Svatantrika Madhyamaka ve Prasangika-Madhyamaka, refleksif farkındalığın geleneksel varlığını (tha-snyad-du yod-pa) bile reddeder. Gelug geleneğinden olmayan okullara göre, Madhyamaka'nın tüm bölümleri, refleksif farkındalığın geleneksel varlığını kabul eder.

Birincil Bilinçler

Tüm Budist sistemleri, en az altı tür birincil bilincin varlığını kabul eder:

  1. Göz bilinci (mig-gi rnam-shes)
  2. Kulak bilinci (rna’i rnam-shes)
  3. Burun bilinci (sna’i rnam-shes)
  4. Dil bilinci (lce’i rnam-shes)
  5. Vücut bilinci (lus-kyi rnam-shes)
  6. Zihin bilinci (yid-kyi rnam-shes).

Batı görüşüne göre bilinç, tüm duyusal ve zihinsel nesnelerin farkında olabilen genel bir yeti iken Budizm, her biri tek bir duyusal alana veya zihinsel alana özgü olan altı tür bilinç ayırt eder.

Birincil bilinç, bir nesnenin yalnızca özsel doğasının (ngo-bo), bir şeyin ait olduğu fenomen kategorisin bilişine sahiptir. Örneğin, göz bilinci, bir görüntüyü yalnızca bir görüntü olarak algılar.

Chittamatra okulları, birincil bilinçler ağını (rnam-shes tshogs-brgyad) genişleterek 6 bilinçli listeye 2 bilinç türü daha ekliyor:

  1. Yanıltıcı farkındalık (nyon-yid)
  2. Temel bilinç, alayavijnana (kun-gzhi rnam-shes, her şeyi kapsayan vakıf temel bilinç, depo bilinci).

Alayavijnana, tüm biliş anlarının altında yatan bireysel bir bilinçtir, evrensel değildir. Aynı nesneleri, altında yatan bilişlerle tanımlar, ancak kendisine görünenin (snang-la ma-nges-pa, dikkatsiz biliş) belirleyici olmayan bir bilişidir ve nesnelerinin netliğinden yoksundur. Her ikisinin de alayavijnana'ya atfedilen statik olmayan soyutlamalar olması anlamında, karmik mirasları (sa-bon) ve hatıraların zihinsel izlenimlerini taşır. Bireysel alayavijnana'nın sürekliliği, aydınlanmanın elde edilmesiyle sona erer.

Yanıltıcı farkındalık alayavijnana'yı hedefler ve onun olgunlaşma faktörünü (rnam-smin-gi cha) sahte bir "ben" olarak tanır. Kaba düzeyde, onu, diğer agregalarından bağımsız olarak statik, monolitik bir varlık – bir “ben” olarak tanır (rtag gcig rang-dbang-can). Agregalar, deneyimimizin her anını oluşturan beş agrega faktöre (phung-po, Skt. skandha) atıfta bulunur. Bu beşli, fiziksel fenomen formları (beden dahil), bir seviyede mutluluğu hissetme, ayırt etme, diğer etkili değişkenler (duygular vb.) ve birincil bilinçtir.

Daha süptil bir düzeyde, yanıltıcı farkındalık alayavijnana'nın olgunlaşma faktörünü kendi konumunu koruyabilen büyük ölçüde, kendi kendine yeten anlaşılabilir bir varlık olan bir “ben” olarak tanır (rang-rkya ‘dzin-thub-pa’i rdzas-yod ).

Gelug olmayan okullara göre, tüm Madhyamaka sistemleri alayavijnana'nın geleneksel varlığını ve yanıltıcı farkındalığı kabul eder. Gelug okuluna göre, Madhyamaka sistemlerinin hiçbiri onların geleneksel varlığını bile kabul etmez.

Zihinsel Faktörler Üzerine Genel Bir Tartışma

Birincil bilinçler gibi, zihinsel faktörler de sadece bir şeyin farkında olmanın yollarıdır. Özel yollarla nesnelerinin farkındadırlar, ancak araya girmeden (sgro-‘dogs, var olmayan bir şeyi eklemek) veya inkar etmeden (skur-‘debs, var olan bir şeyi inkar etmek). Bazıları, birincil bilincin bilişsel olarak bir nesneyi algılanmasına (‘dzin-pa) yardımcı olan işlevleri yerine getirir. Diğerleri nesnenin algılanmasına duygusal bir tat katar.

Birincil bilincin her anına bir zihinsel faktörler ağı eşlik eder ve her bir faktör eşlik ettiği birincil bilinçle beş uyumlu özelliği (mtshungs-ldan lnga) paylaşır, örneğin hepsinin aynı nesneye odaklanması gibi.

Temel Farkındalık

Bir nesnenin farkında olmanın bazı yolları, ne birincil bilinç ne de zihinsel faktör kategorilerine uymaz. En yaygın örnekler, temel farkındalıklardır (gtso-sems). Bir biliş içinde, bir temel farkındalık, bir birincil bilincin ve ona eşlik eden zihinsel faktörlerin bileşiminden oluşan bir farkındalıktır; bu, bilişin nesnesinin farkında olmanın en bilinen yollarından biridir. Meydana gelen bilişin türünü karakterize eder.

Temel farkındalığın bir örneği de bodhichitta'dır. Bodhichitta, kişinin kendi bireysel gelecek aydınlanmasına odaklanan bir zihin bilincinin ve bu aydınlanmaya ulaşma niyeti ve bu kazanım vasıtasıyla diğerlerine fayda sağlama niyeti gibi zihinsel faktörlerin bileşimidir. Gelug sunumuna göre, beş tür derin farkındalık (ye-shes) – ayna benzeri, eşitleyici, bireyselleştirici, başarma ve gerçeklik alanı (Skt. dharmadhatu) – diğer örneklerdir.

Zihinsel Faktörlerin Sayısı

Abhidharma'nın birçok farklı sistemi (chos-mngon-pa, özel bilgi konuları) ve bunların her birinin kendi bireysel sayısı ve zihinsel faktörler listesi var. Çoğu zaman, ortak olarak ileri sürdükleri farkındalıkların tanımları da farklıdır.

Örneğin, Anuruddha tarafından Bilgi Konuları Üzerine Her Şey Dahil Bir Metin ve Önemli Hususlar (Pali: Abhidhammattha-sangaha) eserinde sunulan Theravada sistemi elli iki zihinsel faktörü ana hatlarıyla belirtir. Konunun standart Bon sunumu, Shenrab Miwo'nun (gShen-rab mi-bo) Bilgi Konularının En Dahili Çekirdeği'nde (mDzod-phug) bulunan, Shenchen Luga tarafından bir hazine metni (gter-ma, terma) olarak ortaya çıkarılan eser (gShen-chen Klu-dga’) elli bir faktör listeliyor.

Vasubandhu Özel Bilgi Konularının Hazine Evi'nde kırk altı zihinsel faktör belirtirken; Beş Agrage Faktörün Sunumu'nda (Phung-po lnga rab-tu byed-pa, Skt. Panchaskandha-prakarana), elli bir faktör listelenmiştir. Vasubandhu'nun elli bir faktör içeren listesi, aynı sayıda faktörün bulunduğu Bon versiyonundan önemli ölçüde farklıdır. Ayrıca, Asanga Özel Bilgi Konuları Antolojisi'nde elli bir zihinsel faktör sunmuştur. Bu liste Vasubandhu'nun elli bir öğeli listesiyle aynı, ancak bazı farkındalıkların farklı tanımları var ve birkaç yerde sıralama açısından hafif değişiklikler yapılmıştır.

Madhyamaka okulları Asanga'nın versiyonunu kullanıyor. Burada, on yedinci yüzyıl Gelug öğretmeni Yeshey-gyeltsen'in (Kha-chen Ye-shes rgyal-mtshan) Birincil ve Zihinsel Faktörlerin Şeklini Açıkça Belirtmek (Sems-dang sems-byung-gi tshul gsal-bar bstan-pa) isimli eserinde verdiği açıklamalara dayanarak onun sistemini sunacağız. Tibetliler de bu metni yaygın olarak inceledikleri için, sadece Vasubandhu'nun Özel Bilgi Konularının Hazine Evi'nden bazı temel varyasyonları ele alacağız.

Asanga şunları listeliyor:

  • Beş sürekli işleyen zihinsel faktör (kun-’gro lnga)
  • Beş belirleyici faktör (yul-nges lnga)
  • On bir yapıcı duygu (dge-ba bcu-gcig)
  • Altı kök rahatsız edici duygu ve tutum (rtsa-nyon drug)
  • Yirmi ek rahatsız edici duygu (nye-nyon nyi-shu)
  • Dört değişken zihinsel faktör (gzhan-‘gyur bzhi).

Zihinsel faktörlerin bu listeleri ayrıntılı değildir. Elli bir taneden çok daha fazlası var. Budist yolunda yetiştirilen birçok iyi nitelik (yon-tan) ayrı olarak listelenmemiştir – örneğin, cömertlik (sbyin-pa), etik disiplin (tshul-khrims), sabır (bzod-pa), sevgi (byams-pa), ve şefkat (snying-rje). Çeşitli listeler, zihinsel faktörlerin yalnızca belirli önemli kategorilerini içeriyor.

Beş Sürekli İşleyen Zihinsel Faktör

Beş sürekli işleyen zihinsel faktör, bilişin her anına eşlik eder.

 (1) Belirli bir düzeyde mutluluk hissetmek (tshor-ba, his), karmamızın olgunlaşmasını deneyimleme şeklimizdir. Söz konusu olgunlaşma şunları içerir:

  • Doğuştan gelen agrega faktörler
  • İçinde yaşadığımız çevre
  • Başımıza gelen, geçmişte kendi yaptıklarımıza benzer olaylar
  • Bizi geçmişteki davranış kalıplarımızı tekrarlamaya iten duygularımız.

Bir mutluluk düzeyi, yapıcı karmanın olgunlaşması nedeniyle deneyimlediğimiz şeydir. Öte yandan, bir mutsuzluk düzeyi ise yıkıcı karmanın olgunlaşması nedeniyle deneyimlediğimiz şeydir. Mutluluk, nötr ve mutsuzluk kesintisiz bir spektrum oluşturur. Bunların her biri fiziksel veya zihinsel olabilir.

Mutluluk, sona erdiğinde tekrar karşılaşmak istediğimiz bir duygudur. Mutsuzluk ya da ıstırap, ortaya çıktığında ondan uzaklaşmak istediğimiz bir duygudur. Nötr bir duygu ise, önceki ikisine de yakınlığı olmayan bir duygudur.

Mutluluk seviyelerinin duyguları üzücü hem olabilir hem de olmayabilir. Bu duygular kusurlu olduklarında (zag-bcas) - yani kafa karışıklığı oluşturduklarında - ve samsara'nın sürekliliği olarak tezahür ettiklerinde (nyer-len) ve deneyimimizin agrega faktörleri için özlemle (sred-pa; susuzluk) beş uyumlu özelliği paylaştıklarında üzücü (zang-zing) oluyorlar. Bir arya'nın boşlukta tamamen absorbsiyonu (mnyam-bzhag, “meditatif denge”) ile beş uyumlu özelliği paylaştıklarında üzücü olmazlar (zang-zing med-pa). Bir arya'nın tam absorbsiyonuna yalnızca üzmeyen mutluluk veya üzmeyen nötr bir duygu eşlik edebilir.

(2) Ayırt etme ('du-shes, tanıma), kavramsal olmayan bir bilişin görünen nesnesinin (snang-yul) alışılmadık bir karakteristik özelliğini (mtshan-nyid) veya kavramsal bir bilişin görünen nesnesinin bileşik bir özelliğini (bkra-ba) alır ve ona geleneksel bir anlam (tha-snyad ‘dogs-pa) yükler. Bununla birlikte, nesnesine zorunlu olarak bir ad ya da zihinsel bir etiket vermez ve onu önceden bilinen nesnelerle karşılaştırmaz. Kelimelerin ve isimlerin zihinsel olarak etiketlenmesi son derece karmaşık bir kavramsal süreçtir. Bu nedenle, ayırt etme ve “tanıma” birbirinden önemli derecede farklıdır.

Örneğin, kavramsal olmayan görsel bilişle, görsel duyu alanı içindeki renkli şekilleri, örneğin sarı bir şekli ayırt edebiliriz. Gelug'a göre, örneğin bir kaşık gibi kavramsal olmayan görsel biliş ile sağduyu nesnelerini de ayırt edebiliriz. Bu gibi durumlarda, ayırt edici, sarı veya kaşık adını vermez. Aslında buradaki ayırt etme rengin sarı olduğunu veya cismin kaşık olduğunu bile bilmiyor. Onu sadece geleneksel bir öğe olarak ayırt ediyor. Bu yüzden, yeni doğmuş bir bebek bile aydınlığı ve karanlığı, sıcağı ve soğuğu ayırt edebilir. Bu, bir öğeyle ilgili karakteristik bir özelliği kullanan ayırt etme olarak bilinir (don-la mtshan-mar ‘dzin-pa’i ‘du-shes).

Kavramsal bilişte, ayırt etme, bu alternatif olasılıkları birer birer ortadan kaldırma süreci olmasa da, ötekinin dışlanması (gzhan-sel) olarak, ayırt edilen nesneye – bilişin görünen nesnesi, yani bir işitsel kategorisine (sgra-spyi) veya anlam kategorisine (don-spyi) – geleneksel bir terim veya anlam (sgra-don)  atfeder. Bunları dışlamak için alternatif olasılıkların mevcut olması gerekmez. Böylece ayırt edilen nesneye "sarı" veya "kaşık" gibi bir ad vermek, "sarı" kategorisini o kategoriye dahil olmayan diğer her şeyden, örneğin "siyah" kategorisinden veya "çatal" kategorisinden ayırır. Bu, bir gelenek (tha-snyad-la mtshan-mar ‘dzin-pa’i ‘du-shes) ile ilgili karakteristik bir özellik alan ayırt etme olarak bilinir. Kavramsal olmayan biliş, bu tür bir ayırt edicilikten yoksundur.

(3) Bir dürtü (sems-pa), zihinsel aktivitenin bir nesneyle yüzleşmesine veya onunla aynı yöne gitmesine neden olur. Genel olarak, bir nesneyi bilişsel olarak algılamak için zihinsel bir sürekliliği harekete geçirir. Zihinsel bir süreklilik (sems-rgyud, zihin akışı), zihinsel aktivite anlarının bireysel, sonsuz bir dizisidir.

Zihinsel karma (yid-kyi las) zihinsel bir dürtüye eşdeğerdir. Sautrantika, Chittamatra, Svatantrika-Madhyamaka ve Gelug olmayan Prasangika-Madhyamaka okullarına göre, fiziksel ve sözel karmalar da zihinsel dürtülerdir.

(4) Temaslı farkındalık (reg-pa), bir bilişin nesnesinin hoş (yid-du ‘ong-ba), nahoş veya nötr olduğunu ayırt eder (yongs-su gcod-pa) ve bu yüzden onu mutluluk, mutsuzluk ya da nötr bir duygu ile deneyimlememize neden olur.

(5) Dikkatini odaklamak veya üzerine düşünmek (yid-la byed-pa), nesneyle zihinsel aktiviteyi (‘jug-pa) ilişkilendirir. Bilişsel angajman, nesneye az ya da çok, bir miktar dikkat vermek şeklinde veya nesneye belirli bir şekilde odaklanmak şeklinde de olabilir. Örneğin, bir nesneye özenle, sıfırlanarak, kesintisiz veya zahmetsizce dikkatinizi odaklayabilirsiniz.

Alternatif olarak veya ek olarak, dikkat, bir nesneyi belirli bir şekilde değerlendirebilir. Dikkat nesnesini uyumlu bir şekilde (tshul-bcas yid-byed; doğru değerlendirme) bir başka deyişle, gerçekte olduğu gibi veya uyumsuz olarak (tshul-min yid-byed; yanlış değerlendirme) gerçekte ne olmadığı şeklinde değerlendirebilir. Deneyimlerimizin beş agrage faktörüne uyumsuz bir şekilde dikkat etmenin dört türü, onları durağan olmaktan ziyade hareketli, sorunlu (acı çekmekten) ziyade mutlu, kirli olmaktan ziyade temiz ve böyle bir benlikten yoksun olmaktan ziyade gerçekten var olan bir benliğe sahip olmak olarak ele alır. Bunlara uyumlu bir şekilde dikkat etmenin dört türü ise yukarıdakilerin tam tersidir.

Sürekli işleyen beş zihinsel faktörün tümü, herhangi bir şeyin bilişinin her anında zorunlu olarak var olur. Aksi takdirde nesneyi (longs-su spyod-pa) bir biliş nesnesi olarak kullanmamız eksik kalacaktır.

Asanga şöyle izah etmiştir:

  • Mutluluk-nötr-mutsuzluk spektrumunda bir miktar mutluluk hissetmedikçe, aslında bir nesneyi gerçekten deneyimleyemeyiz.
  • Bazı karakteristik özelliklerini ayırt etmedikçe, bir şeyi bir duyu alanı içinde bilişsel olarak bir biliş nesnesi olarak ele alamayız.
  • Herhangi bir biliş nesnesine karşı bir dürtümüz olmadıkça onunla yüz yüze gelmeyiz ya da o nesneye doğru yönelmeyiz.
  • Nesneyi hoş, nahoş veya nötr olarak ayırt etmek için ona karşı bir temas farkındalığımız olmadıkça, nesneyi bir duygu ile deneyimlemek için hiçbir temelimiz yoktur.
  • Bu miktar son derece düşük olsa bile, bir nesneye karşı belirli bir miktar dikkat göstermedikçe, onunla fiilen angaje olmayız.

Beş Belirleyici Zihinsel Faktör

Vasubandhu aşağıdaki beş faktörü genel bir şekilde tanımlamış ve bunların bilişin her anına eşlik ettiğini ileri sürmüştür. Asanga, buna zihinsel faktörleri tespit etmek isimlendirdi ve onlara daha spesifik tanımlar verdi. Asanga'ya göre, sadece nesnelerini kavrayan (rtogs-pa, anlayan) yapıcı bilişlere eşlik ederler ve bu nedenle Vasubandhu'nun tanımladıklarının alt kategorilerdir. Zihinsel etkinliğin nesnesini belirlemesini (nges-pa) sağlar, bu da onu kesin olarak ele almak anlamına gelir.

(1) Olumlu niyet (‘dun-pa) sadece herhangi bir nesneyi elde etmek, herhangi bir amaca ulaşmak ya da bir kez elde edildiğinde ya da elde edildiğinde nesne ya da hedefle bir şeyler yapmak için motivasyon (kun-slong) olarak algılanmamalıdır. Olumlu niyet, arzu edilen yapıcı bir nesneye sahip olma, onunla bir şeyler yapma ya da arzu edilen bir yapıcı hedefe ulaşma arzusudur. Niyet, önceden bilinen yapıcı bir nesneyle buluşma arzusu, şu anda bilinen bir yapıcı nesneden ayrılmama arzusu veya gelecekte elde edilecek yapıcı bir nesneye karşı yoğun ilgi (don-gnyer) olabilir. Olumlu niyet, istenen nesneyi elde etmede veya arzu edilen hedefe ulaşmada neşeli bir sebat etmeye (brtson-grus) yol açar.

(2) Kesin kanaat (mos-pa), böyle olmayı ve öyle olmamayı geçerli olarak tespit ettiğimiz bir gerçeğe odaklanır. Bunun işlevi, bir gerçeğin doğru olduğuna (dad-pa) olan inancımızı, başkalarının argümanlarının veya görüşlerinin bizi caydırmayacağı kadar sağlam kılmaktır. Vasubandhu'ya göre bu zihinsel faktör saygı anlamına gelir. Nesnesinin, kötü niteliklerden tüm iyi niteliklere kadar uzanan bir yelpazede, belirli bir düzeyde iyi niteliklere sahip olmasını sağlar ve doğru ya da çarpık olabilir.

(3) Farkındalığı hatırlamak (dran-pa), yalnızca herhangi bir biliş nesnesini odak nesnesi olarak kaybetmeden ona tutunmak değildir. Burada, zihinsel aktivitenin aşina olduğu yapıcı bir nesneyi unutmasını veya kaybetmesini engeller. Üç özelliği vardır:

  • Nesne, aşina olduğumuz yapıcı bir şey olmalıdır. (‘dris-pa)
  • Yön (rnam-pa) bu nesneye odaklanmış olmalı ve onu unutmamalı veya kaybetmemelidir.
  • İşlev, zihinsel gezinmeyi önlemek olmalıdır.

Bu nedenle, farkındalık, odaklanılan nesneyi bırakmadan ona tutunan bir tür “zihinsel yapıştırıcı” (‘dzin-cha) ile eşdeğerdir. Gücü, spektrumu zayıftan güçlüye genişletir.

(4) Zihinsel olarak sabitlenmek (ting-nge-'dzin, konsantrasyon), duyusal biliş dahil olmak üzere herhangi bir biliş türü tarafından alınan herhangi bir biliş nesnesine sabitlenmekle sınırlı değildir. Burada, zihinsel aktivitenin süreklilik ile etiketlenmiş bir yapıcı nesneye (btags-pa'i dngos-po) odaklanarak tek yönlü olarak meşgul kalmasını sağlar. Başka bir deyişle, sabitlenme nesnesinin Buda tarafından yapıcı olarak belirtilen bir şey olması gerekir. Ek olarak, nesnenin zihinsel bilinçle alınması gerekir. Bunun nedeni, zihinsel etiketlemenin yalnızca zihinsel olan kavramsal bilişle sınırlı bir işlev olmasıdır. Sabitlenme, bir nesne üzerinde zihinsel kalıcılıktır (gnas-cha) ve sabitlenme gücü zayıftan güçlüye değişebilir. Sabitlenme ayrımcı farkındalık için bir temel niteliği taşır.

Karma Kagyu ve Sakya gelenekleri, örneğin bir Buda heykeli gibi görsel bir nesneye odaklanmayı bir shamatha (sakin ve sabit bir zihin durumu) kazanma yöntemi olarak öğretir. Bu talimat, Asanga'nın zihinsel olarak sabitlenme tanımıyla çelişmez. Çünkü bu gelenekler, bir sağduyu nesnesi olarak Buda heykeline odaklanmaktan bahsediyor. Onların öne sürdüklerine göre, görsel bilişin nesneleri sadece renkli şekillerden oluşan anlardır. Buda heykeli gibi sağduyu nesneleri, yalnızca kavramsal zihinsel bilişle tanınırlar. Bunun nedeni, zamana yayılan ve diğer duyular tarafından algılanan sağduyu nesnelerinin burada, renkli şekillerin görsel olarak algılanan anlarının bir dizisi temelinde zihinsel olarak etiketlenmesidir.

(5) Ayrımcı farkındalık (shes-rab, “bilgelik”) analiz etmek için bir nesneye odaklanır ve onun güçlü taraflarını zayıf taraflarından veya iyi niteliklerini kusurlarından ayırır. Bunları dört aksiyoma (rigs-pa bzhi) dayalı olarak ayırır: bağımlılık, işlevsellik, akıl yürütmeye dayalı kuruluş ve varlıkların doğası. Bu nedenle, diğer belirleyici zihinsel faktörlerde olduğu gibi, ayrımcı farkındalık da nesnesini (rtogs-pa) anlar – örneğin, nesnenin yapıcı mı, yıkıcı mı, yoksa Buda tarafından belirtilmemiş olmasını. Bu konuda kararsız tereddütleri ortadan kaldırmak için bir araç işlevi görür.

Vasubandhu bu zihinsel faktörü akıllı farkındalık (blo-gros) olarak isimlendirmiştir ve onu bir şeyin doğru veya yanlış, yapıcı veya yıkıcı vb. olduğunu kesin olarak ayırt eden zihinsel bir faktör olarak tanımlamıştır. Bu, bir biliş nesnesini ayırt etmek için belirli bir seviyede – bu seviye son derece zayıf olsa bile – kararlılık sağlar. Yanlış veya doğru olabileceğinden, akıllı farkındalık nesnesini mutlak surette doğru şekilde anlamayabilir.

On Bir Yapıcı Duygu

 (1) Bir gerçeğin hakikaten doğru olduğuna inanmak (dad-pa), mevcut ve bilinebilir bir şeye, iyi niteliklere sahip bir şeye veya gerçek bir potansiyele odaklanır ve onu var olan veya doğru olan olarak kabul eder ya da onunla ilgili bir gerçeğin doğruluğuna inanır. Bir başka deyişle, gerçeği kabul etmeyi ima eder.

Üç türü vardır:

  • Bir şeyle ilgili bir gerçeğe (dang-ba’i dad-pa) net bir şekilde inanmak, bir gerçek hakkında açıklığa sahip olmak tıpkı bir su arıtıcısı gibi zihni temizler ve netleştirir. Vasubandhu, bunun zihni nesneyle ilgili rahatsız edici duygu ve tutumlardan arındırdığını belirtmiştir.
  • Nedenlere dayalı olarak bir gerçeğe inanmak (yid-ches-kyi dad-pa), onu kanıtlayan sebepler üzerine düşünerek bir gerçeğin doğru olduğunu düşünmeyi ima eder.
  • Bir gerçeğe, onunla ilişkili` bir arzuyla (mngon-‘dod-kyi dad-pa) inanmak, hem bir şey hakkında bir gerçeği hem de sonuç olarak nesne hakkında sahip olduğumuz, örneğin olumlu bir hedefe ulaşabileceğimiz ve onu elde edeceğimizi düşünmek gibi bir arzuyu doğru kabul eder.

(2) Ahlaki öz-saygı (ngo-tsha, yüzünü ak çıkartma duygusu), eylemlerimizin kendimize nasıl yansıdığını düşünerek ve bunu önemseyerek olumsuz davranışlardan kaçınma duygusudur. Vasubandhu'ya göre, bu zihinsel faktör, bir dizi değerlere sahip olmak anlamına gelir. Olumlu niteliklere veya bunlara sahip olan kişilere saygı duymaktır.

(3) Eylemlerimizin başkalarına nasıl yansıdığına dikkat etmek (khrel-yod), eylemlerimizin bizimle bağları olan insanlara nasıl yansıdığını önemseyerek olumsuz davranışlardan kaçınma duygusudur. Bizimle bağlantılı insanlar örneğin ailemiz, öğretmenlerimiz, sosyal grubumuz, etnik grubumuz, tarikatımız veya hemşerilerimiz olabilir. Vasubandhu göre bu zihinsel faktör, vicdan sahibi olmak anlamına gelir ve yüzsüz bir şekilde etrafa olumsuzluk yaymayı kısıtlar. Bu ve bundan önceki zihinsel faktör, tüm yapıcı zihin durumlarına eşlik eder.

(4) Uzaklaşma (ma-chags-pa) bir bıkkınlığı ve iğrenmeyi (yid-‘byung) ifade eder ve dolayısıyla kompulsif varoluşa (srid-pa) ve kompulsif varoluş nesnelerine (srid-pa’i yo-byad) karşı bir isteksizlik anlamına gelir. Bununla birlikte, her türlü istekten tamamen uzak olmayı değil, sadece onlardan bir dereceye kadar uzak, özgür olmayı ima eder. Yaşamın kompulsif arayışlarından, genel olarak herhangi bir yaşamdaki kompulsif arayışlardan veya kompulsif varoluştan bir kurtuluşun (San. nirvana) dinginliğinden uzaklaşma söz konusu olabilir ve yanlış davranışlarda bulunmamak için bir temel niteliği taşır (nyes-spyod).

(5) Ağırbaşlılık (zhe-sdang med-pa) sınırlı varlıklara (duyarlı varlıklar), kendi acılarımıza veya bu ikisinden kaynaklanabilecek ıstıraplara neden olan durumlara tepki olarak zarar verici eylemler yapmayı (mnar-sems) istememektir. Öfkeden tamamen kurtulma anlamına gelmez ve aynı zamanda hatalı davranışlarda bulunmamak için bir temel işlevi görür.

(6) Naiflik eksikliği (gti-mug med-pa), davranışsal neden ve sonuç veya gerçeklikle ilgili bireysel detayları (so-sor rtog-pa) ayırt eden ve onlara karşı naifliğe karşı olacak şekilde davranan ayırt edici farkındalıktır. Naiflik eksikliği, doğumda (skyes-thob) karmanın olgunlaşmasından ortaya çıkan bir şey olarak meydana gelebilir. Alternatif olarak, kendimizi kutsal metinleri dinlemek veya okumak, anlamlarını düşünmek veya onların doğru anlamları üzerinde düşünmeye adamaktan (sbyor-byung) da kaynaklanabilir. Naiflikten tamamen kurtulma anlamına gelmez ve aynı zamanda yanlış davranışlarda bulunmamak için bir temel işlevi görür.

(7) Azim (brtson-‘grus) yapıcı olmanın verdiği coşkulu güçtür. Asanga azimin beş yönünü veya bölümünü şöyle açıklamıştır:

  • Yaptığımız şeyi üstlenmenin sevincini kendimize hatırlatarak kazandığımız, zorluklara dayanmamıza yardımcı olan zırh gibi cesaret (go-cha’i brtson-‘grus), 
  • Kendimizi sürekli olarak ve özsaygılı bir şekilde işimize odaklamak (sbyor-ba’i brtson-‘grus)
  • Asla cesareti kırılmamak veya geri çekilmemek (mi-‘god-ba’i brston-‘grus)
  • Asla geri adım atmamak (mi-ldog-pa’i brtson-‘grus)
  • Hiçbir zaman kayıtsız, boş veren bir ruh haline düşmemek (mi-chog-bar mi-‘dzin-pa’i brtson-‘grus).

(8) Zindelik duygusu (shin-sbyangs, esneklik), zihinsel aktivitenin istediğimiz süre boyunca yapıcı bir nesne ile angaje olmamıza izin veren, beden ve zihnin bir esneklik veya kullanıma hazırlık (las-su rung-ba) duygusudur. Bedenin ve zihnin sürekliliğini, zihinsel kafa karşıklığı gibi zararlı durumlara düşmeye izin vermemekle elde edilir. Zindelik duygusu, rahatsız edici olmayan, canlandırıcı bir fiziksel ve zihinsel mutluluk hissi uyandırır.

(9) Önemseyen bir tutum (bag-yod, dikkatlilik), tarafsız, soğukkanlılık, saflık eksikliği ve neşeli sebat durumunda kalırken, yapıcı şeyler üzerinde meditasyon yapmamıza ve yanlış (negatif) şeylere yönelmeye karşı korunmamıza olanak sağlayan zihinsel bir faktördür. Başka bir deyişle, kompulsif varoluştan tiksinmek ve onu özlememek, çektiği acılara karşılık zarar vermek istememek, davranışlarımızın etkileri konusunda naif olmamak ve yapıcı davranmaktan keyif almak gibi şeyler söz konusu olduğunda önemseyen bir tutum bizi yapıcı davranmaya ve yıkıcı davranışlardan kaçınmaya sevk eder. Bunun nedeni, başkalarının ve kendimizin durumlarını ve eylemlerimizin her iki taraf üzerindeki etkilerini önemsememizdir; onları ciddiye alıyoruz.

(10) Denge (btang-snyoms) veya dinginlik, bir kopukluk, soğukkanlılık, saflık eksikliği ve neşeli bir azim durumunda kalırken, zihinsel aktivitenin, uçuculuk veya donukluk olmadan, zahmetsizce bozulmamış, doğal bir kendiliğindenlik ve açıklık halinde kalmasına izin veren zihinsel bir faktördür..

(11) Acımasız olmamak (rnam-par mi-‘tshe-ba), sadece ıstırap çeken sınırlı varlıklara zarar vermeyi, onları rahatsız etmeyi veya onları sinirlendirmeyi istememenin soğukkanlılığı değildir. Bunlara ek olarak, ıstıraplarından ve sebeplerinden kurtulmaları için şefkat (snying-rje) de buraya dahildir.

Altı Kök Rahatsız Edici Duygu ve Tutum

Rahatsız edici bir duygu ya da tutum (nyon-mongs, San. klesha, “üzücü duygu”) ortaya çıktığında, iç huzurumuzu kaybetmemize (rab-tu mi-zhi-ba) ve bizi aciz kılarak öz kontrolümüzü yitirmemize neden olur. Ek rahatsız edici duygu ve tutumların kökleri sayılabilecek altı kök duygu vardır. Vasubandhu, altı kişiden beşini hayata bakış açısı olmayan kişiler (lta-min nyon-mongs) olarak sınıflandırmıştır. Bu nedenle, bunlar rahatsız edici duygular veya zihinsel durumlardır. Altıncısı, hayata dair bakış açısı olan beşli bir gruptur (nyon-mongs lta-ba can) ve beş rahatsız edici tutum içerir. Asanga, bu beşli gruba "hayata dair rahatsız edici, yanıltıcı bakış açıları" (lta-ba nyon-mongs-can) adını vermiştir. Bunlara kısaca “yanıltıcı bakış açıları” diyelim.

Vaibhashika inançlar okulu dışında`, diğer tüm Hint Budist inanç sistemleri (grub-mtha’), birkaç istisna dışında, tüm rahatsız edici duygu ve tutumların iki düzeyi olduğunu öne sürüyor: doktrin temelli (kun-brtags) ve otomatik olarak ortaya çıkan (lhan-skyes). Doktrin temelli rahatsız edici duygu ve tutumlar, hayata dair çarpık bir bakış açısının kavramsal çerçevesine dayalı olarak ortaya çıkar. Otomatik olarak ortaya çıkanlar ise böyle bir temel olmaksızın meydana gelir.

Bir bakış açısına sahip olmayan rahatsız edici duygular arasında, istisna olan kararsız bocalamadır ve bir bakış açısına sahip olanlar arasında, istisnalar, yanıltıcı bir bakış açısını üstün tutmak, yanıltıcı bir ahlakı veya davranışı üstün tutan bir bakış açısı ve çarpık bir bakış açısıdır. Bu istisnaların otomatik olarak ortaya çıkan bir formu yoktur ve yalnızca doktrinel temelli olarak ortaya çıkarlar. Sautrantika inanç sistemi de otomatik olarak ortaya çıkan ekstrem bir görüş biçimini öne sürmez. Vaibhashika inanç sistemi, otomatik olarak ortaya çıkan herhangi bir rahatsız edici tutum (yanıltıcı bakış açısı) öne sürmez. Onların, beş yanıltıcı görüşün tümünün yalnızca doktrinel temelli olduğunu savunuyor.

(1)  Uzun vadeli arzu (‘dod-chags) canlı veya cansız herhangi bir dış veya iç kusurlu nesneyi (karışıklık ile ilişkili) hedef alır ve nesneyi doğası gereği çekici olarak gördüğünden onu elde etmek ister. Uzun vadeye yayılan bir arzu çalışma şekliyle nihayetinde bize acı çektirir. Özlem, arzu ya da açgözlülük duyusal ya da zihinsel bilişle ortaya çıkabilse de, önceden özünde kavramsal bir enterpolasyon vardır. Duyusal biliş her zaman gayri-kavramsaldır, zihinsel biliş ise hem kavramsal hem de gayri-kavramsal olabilir. Önceki enterpolasyon, ya arzu edilen nesnenin iyi niteliklerini abartır ya da eksik olan iyi niteliklerini ona ekler. Bu nedenle, kavramsal enterpolasyon, arzu edilen nesneye uyumsuz bir şekilde (yanlış değerlendirme) dikkat eder - örneğin, kirli bir şeyi (dışkı ile dolu bir vücudu) temiz olarak kabul etmek gibi.

Batılı bir bakış açısıyla, uzun vadeli arzu başka bir kişi veya gruba yönelik olduğunda, bu arzunun o kişi veya grubu bize ait olarak ele almayı veya o kişi veya gruba ait olmamızı istemek şeklinde olabileceğini ekleyebiliriz. Ayrıca, özlem arzusunun ek olarak, nesnesinin olumsuz niteliklerinin önceden kavramsal bir reddi veya inkarıyla desteklendiği de görülmektedir.

Vasubandhu, bu kök rahatsız edici duyguyu bağlanma veya sahiplenme olarak tanımlıyor. Arzu edilen beş tür duyusal nesneden (görüntüler, sesler, kokular, tatlar veya fiziksel duyumlar) (‘dod-pa’i ‘dod-chags) herhangi birini ya da kendi kompulsif varlığımızı (srid-pa’i ‘dod-chags) bırakmama arzusudur. Bu, aynı zamanda, abartıya veya kusurlu bir nesneye uyumsuz bir şekilde dikkat etmeye dayanır. Arzu edilen duyusal nesnelere bağlanma, arzu edilen duyusal nesneler (‘dod-khams, arzu alanı) düzlemindeki nesnelere bağlılığı ifade eder. Kompulsif varoluşa bağlılık, ruhani formlar (gzugs-khams, form alemi) veya formsuz varlıklar (gzugs-med khams, formsuz alem) düzleminin nesnelerine bağlılıktır. Bu, o alemlerde ulaşılan derin meditatif trans durumlarına bağlanmak anlamına gelir.

(2) Öfke (khong-khro), başka bir sınırlı varlığı, kendi ıstırabımızı veya bu ikisinden herhangi birinden kaynaklanabilecek veya basitçe ıstırabın meydana geldiği durumları hedefler. Onlara karşı sabırsızdır (mi-bzod-pa) ve onlara kötü niyetle (gnod-sems) ya da hırçın bir tavırla (kun-nas mnar-sems) karşı gelerek onlardan kurtulmak ister. Doğası gereği nesnesini çekici olmayan veya itici bulmaya dayanır ve nihayetinde bize ıstırap verir. Düşmanlık (zhe-sdang) öfkenin bir alt kategorisidir ve münhasıran olmasa da esas olarak sınırlı varlıklara yöneliktir.

Uzun vadeli arzusunda olduğu gibi, öfke hem duyusal hem de zihinsel bilişle ortaya çıkabilse de, önceden kavramsal bir enterpolasyona dayanır. Enterpolasyon, ya nesnenin olumsuz niteliklerini abartır ya da ona onda olmayan olumsuz nitelikler ekler. Bu nedenle, kavramsal enterpolasyon, nesneyi uyumsuz bir şekilde ele alır – örneğin, hatalı olmayan bir şeyi yanlış bir şekilde hatalı olarak kabul etmek.

Batılı perspektifinden bakarsak, öfke veya düşmanlığın başka bir kişi veya gruba yönelik olduğun zaman bu kişi veya grubu reddetme şeklinde tezahür ettiğini söyleyebiliriz. Alternatif olarak, bu kişi veya grup tarafından reddedilme korkusu nedeniyle öfkeyi kendimize yönlendirmemiz de mümkün. Aynı zamanda, öfkenin genellikle ek olarak, nesnesinin iyi niteliklerinin önceden kavramsal olarak yadsınması ya da inkar edilmesiyle desteklenmesi de mümkündür.

(3) Kibir (nga-rgyal, gurur), geçici bir ağa (‘jig-lta) yönelik yanıltıcı bir bakış açısına dayanan şişkin bir zihindir (khengs-pa). Aşağıda açıklandığı gibi, bu yanıltıcı bakış açısı, beş agregemizden bazı yönlere veya yönler ağına odaklanır ve onu, agregelerden ayrı ve onlara hükmeden, etkilenmemiş, yekpare bir “ben” olarak tanımlar. Geçici bir ağa yönelik yanıltıcı bir bakış açısının çeşitli biçimleri ve seviyeleri arasında, özellikle otomatik olarak ortaya çıkan “ben” duygusuna (ngar-‘dzin lhan-skyes) tutunmaya dayanır. Kibir, başkalarını takdir etmememizi veya başkalarının iyi niteliklerine saygı duymamamızı (mi-gus-pa) ve yeni bir şeyler öğrenmemizi engeller. Kibirin yedi tür vardır:

  • Kibir (nga-rgyal), bana bazı nitelikleri benimkinden daha düşük seviyede olan birinden daha iyi olduğumu hissettiren şişkin bir zihindir.
  • Abartılı kibir (lhag-pa’i nga-rgyal), bazı nitelikleri benimkine eşit olan birinden daha iyi olduğumu hissetmemi sağlayan şişkin bir zihindir.
  • Aşırı kibir (nga-rgyal-las-kyang nga-rgyal), bana bazı nitelikleri benimkinden üstün olan birinden daha iyi olduğumu hissettiren şişkin bir zihindir.
  • Egoist kibir (nga’o snyam-pa’i nga-rgyal), kendi devamlı samsara agregelerimize (nyer-len-gyi phung-po) odaklanırken “ben”i düşünen şişkin bir zihindir.
  • Yanlış ya da ileriye dönük kibir (mngon-par nga-rgyal), gerçekten elde etmediğim ya da henüz erişemediğim bir niteliği elde etmişim gibi bir hiss oluşturan şişkin bir zihindir.
  • Mütevazı kibir (cung-zad snyam-pa’i nga-rgyal), bazı niteliklerde kendimden çok daha üstün olan ama hemen hemen diğer herkesten üstün olan birine kıyasla, bu kişiden biraz daha aşağı seviyede olduğumu hissettiren şişkin bir zihindir.
  • Çarpık kibir (log-pa’i nga-rgyal), içine daldığım bazı sapkın yönlerin (khol-sar shor-ba) - örneğin, iyi bir avcı olmak, edinmiş olduğum iyi nitelikler olduğunu düşünmeme neden olan şişkin bir zihindir.

Vasubandhu, bazı Budist metinlerinin dokuz tür kibiri listelediğinden bahsediyor ancak bir genelleme yaparsak bunlar yukarıdaki kategorilerden üçünün – kibir, abartılı kibir ve mütevazı kibirin altında toplanabilir. Bu dokuz şişkin zihin bize aşağıdaki şekillerde hissettirir:

  •  Başkalarından üstün seviyedeyim
  •  Başkalarıyla eşitim
  •  Başkalarından daha aşağı seviyedeyim
  •  Başkaları benden daha üstün
  •  Başkaları bana eşittir
  •  Başkaları benden daha aşağı seviyede
  •  Benden üstün kimse yok
  •  Bana denk olan kimse yok
  •  Benden aşağı seviyede kimse yok.

(4) Farkında olmama (ma-rig-pa, cehalet) hem Asanga'ya hem de Vasubandhu'ya göre, davranışsal neden ve etkiyi veya gerçekliğin (de-kho-na-nyid ) doğasını bilmemenin (mi-shes-pa) şaşkınlığıdır (rmongs-pa). Şaşkınlık, zihnin ve bedenin ağırlığıdır. Kontrolsüz bir şekilde tekrar eden yeniden doğuşa (samsara) neden olan ve bunu sürdüren rahatsız edici bir zihin durumu olarak farkında olmama durumu, birinin adını bilmemeyi içermez. Farkındalık, çarpık bir kesinlik (log-par nges-pa), kararsız bocalama ve tam bir şaşkınlık (kun-nas nyon-mongs-pa) üretir. Başka bir deyişle, farkında olmama bizi yanlış, güvensiz ve kendimizden emin olmayan bir şey hakkında kesinliğimizde inatçı ve stresli hale getirir.

Dharmakirti'nin Geçerli Bilişsel Zihinler (Dignaga'nın özeti)" (Tshad-ma rnam-'grel, Skt. Pramanavarttika) Üzerine Bir Yorum eserine göre, farkında olmama aynı zamanda bir şeyi ters bir şekilde kavramanın oluşturduğu bulanık zihin durumudur (phyin-ci log-tu ‘dzin-pa).

Yıkıcı davranış, davranışsal neden ve sonucun farkında olmamaktan kaynaklanır ve ona eşlik eder. Asanga, bu tür bir farkındalıksızlık yüzünden, daha kötü yeniden doğuş durumları deneyimlemek için karma oluşturduğumuzu açıklıyor. Gerçekliğin gerçek doğasının farkında olmamak, yıkıcı, yapıcı veya belirsiz herhangi bir etkinliğe yol açar ve ona eşlik eder. Yalnızca yapıcı davranışa odaklanan Asanga, bu tür bir farkındalıksızlık yoluyla, samsarik yeniden doğuşun daha iyi durumlarını deneyimlemek için karma oluşturduğumuzu açıklıyor.

Vasubandhu ve tüm Hinayana ilke-inanç sistemlerine (Vaibhashika ve Sautrantika) göre, gerçekliğin gerçek doğasının farkında olmama, yalnızca insanların (gang-zag), hem kendimizin hem de başkalarının nasıl var olduğunun  farkında olmama anlamını taşıyor. Bunun nedeni, Hinayana okullarının fenomenlerin imkansız kimliklerinin (chos-kyi bdag-med, fenomenlerin özlüğü, fenomenlerin kimliksizliği) eksikliği fikrini öne sürmemesidir.

Prasangika'nın Sakya ve Nyingma yorumlarına ve dört Tibet geleneğinin Svatantrika-Madhyamaka ve Chittamatra görüşlerine ilişkin yorumlarına göre, Asanga'nın gerçekliğin gerçek doğasının farkında olmama referansı, fenomenlerin nasıl var olduğunun farkında olmamayı içermiyor. Bunun nedeni, fenomenlerin nasıl var olduğunun farkında olmamanın rahatsız edici bir zihin durumu olarak görülmediğini ve bunun özgürleşmeyi engellemediğini iddia etmeleridir. Bilişsel muğlaklıklar (shes-sgrib), diğer bir deyişle tüm bilinebilirlere ilişkin ve her şeyi bilmeye engel olan muğlaklıklar arasında bu zihinsel faktör de yer alıyor.

Prasangika-Madhyamaka görüşünün Gelug ve Karma Kagyu yorumları, tüm fenomenlerin, rahatsız edici bir zihin durumu olan bir farkında olmama biçimi olarak nasıl var olduğunun gerçek doğasının farkında olmayışını içerir. Bu yüzden, onu Asanga'nın referansına ve duygusal muğlaklıklara (nyon-sgrib), yani duygu ve tutumları rahatsız eden ve özgürleşmeyi engelleyen muğlaklıklara dahil ediyorlar.

Naiflik (gti-mug), farkında olmamanın bir alt kategorisidir ve ciddi anlamda kullanıldığında, yalnızca yıkıcı zihin durumlarına eşlik eden farkında olmamayı ifade eder - hem davranışsal neden ve etkinin hem de gerçekliğin gerçek doğasının farkında olmamayı ifade eder.

Uzun vadeli arzu (veya tanımına bağlı olarak bağlılık), düşmanlık ve naiflik, üç zehirli duygudur (dug-gsum).

(5) Kararsız bocalama (the-shoms, şüphe), iki zihni durumu arasında gidip gelmektir – başka bir deyişle, doğru olanı kabul etmek veya reddetmek arasında karar verememektir. Doğru olan, dört yüce gerçek ve davranışsal neden ve sonuç gibi gerçekler anlamına gelir. Dahası, kararsızlık durumu daha çok doğru olanın tarafına veya yanlış olanın tarafına yönelebilir ya da bu ikisi arasında tam eşit olarak da bölünebilir. Kararsız bocalama, yapıcı olan şeylere angaje olmamanın temelini oluşturur.

Asanga, buradaki sorunların ana nedeninin rahatsız edici, çarpık kararsız bocalama (the-tshoms nyon-mongs-can) olduğuna dikkat çekiyor. Neyin doğru olduğuna dair yanlış bir karara daha çok meyleden bir kararsız durumuna atıfta bulunur. Bu tam bir baş belasıdır çünkü eğer tereddüt doğru olana taraf yönelirse veya hatta bölünmüşse, yapıcı olana yönelmeye yol açabilir.

(6) Yanıltıcı görüşler, nesnelerini belirli bir şekilde görürler. Kendileri onları incelemeden, analiz etmeden veya araştırmadan, nesnelerini tutunacakları (yul-‘tshol-ba) şeyler olarak görür ve böyle bir arayış içerisinde olurlar. Başka bir deyişle, nesnelerine karşı pek bir tutumları yoktur. Sadece kavramsal biliş sırasında ve ya bir enterpolasyon ya da bir inkar ile ortaya çıkarlar. Bununla birlikte, zihinsel faktörler olarak, kendileri hiçbir şeyin enterpolasyonunuz yapmaz veya hiçbir şeyi reddetmezler.

Beş yanıltıcı görüş vardır. Asanga, bunların her birinin rahatsız edici, yanıltıcı bir ayrımcı farkındalık olduğunu açıklıyor (shes-rab nyon-mongs-can). Ancak bunlar, belirleyici bir zihinsel faktör olan ayırt edici farkındalığın alt kategorileri değiller. Bunun nedeni, nesnelerini doğru anladıklarına dair Asanga'nın bu doğrulayıcı farkındalık kriterini yerine getirmemeleridir.

Ek olarak Asanga, beş yanıltıcı görüşün her birinin aşağıdakileri içerdiğini açıklıyor:

  • Yanıltıcı görüşe karşı hoşgörü - bunun nedeni, gerçekte bunun ıstırap getirdiğini görmek için ayrımcılıktan yoksun olmasıdır.
  • Buna bağlılık, çünkü yanıltıcı olduğunun farkında değil
  • Bunun akıllıca olduğu düşüncesi
  • Bunun sıkı sıkıya bağlı olduğu kavramsal bir çerçeve
  • Bunun doğru olduğu spekülasyonu.

Beş Yanıltıcı Görüş

(1) Geçici bir ağa yönelik yanıltıcı bir görüş ('jig-tshogs-la lta-ba, 'jig-lta, geçici bir ağa dair yanlış bir görüş) temel olarak beş agregeyi sürdüren kendi samsaramızdan bazı geçici ağlara sahiptir ve bu temelde ona sıkı sıkıya bağlı olan bir kavramsal çerçevenin (tutum) enterpolasyonunu (projeksiyonunu) gerçekleştirir. Buradaki kavramsal çerçeve, “ben” (ngabdag) veya “benim” (nga’i-ba, bdag-gi-ba) çerçevesidir ve başkalarının agregelerine odaklanmaz. Bununla birlikte, buradaki “ben” veya “benim” çerçeveleri, geleneksel olarak var olanları değil, gerçek hiçbir şeye tekabül etmeyen sahte olanları ifade eder. Sahte “ben”, ya agrage faktörlerden bağımsız olarak var olabilen statik bir monolit (rtag-gcig-rang-dbang-gi bdag) ya da kendi kendine yeterli bir şekilde var olan bir “ben” (rang-rkya thub-‘dzin-pa’i bdag) olabilir. Geçici bir ağa yönelik yanıltıcı bir bakış açısı, geleneksel “ben”in nasıl var olduğunun farkında olmamaya dayanır ve buna bir kişinin imkansız ruhuna (gang-zag-gi bdag-‘dzin) tutunma eylemi eşlik eder. Bir kişinin imkansız ruhunu bu şekilde kavramak, aslında yanıltıcı bakış açısının kendisi değil, sahte bir “ben” veya “benim” interpolasyonunu projeksiyonlayan şeydir.

Daha ayrıntılı olarak, geçici bir ağa yönelik yanıltıcı bir bakış açısı, geçici bir agrege ağını “ben” (ngar-‘dzin), daha doğrusu sahte bir “ben” ile özdeş olarak “kavrayan” rahatsız edici, yanıltıcı bir ayrımcı farkındalıktır. Ya da onları "benim" (nga-yir ‘dzin) olarak, başka bir deyişle sahte bir "ben"den tamamen farklı bir şekilde, örneğin onların sahibi, denetleyicisi veya sakini olarak kavrar. Burada sık sık dile getirdiğimiz "kavrayış" terimi, nesnesini bir veya daha fazla enterpolasyonlu kategoriler aracılığıyla kavramsal olarak kavramak ve bu kategorilerin enterpolasyonunun doğru olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Kavramsal kategoriler, bu yanıltıcı görüşün sıkı sıkıya tutunduğu kavramsal çerçeveyi oluşturur. Bu durumda, enterpolasyonlu kategoriler hem imkansız bir yanlış "ben" hem de "tamamen aynı (bir)" veya "tamamen farklı (çok)" çerçevelerini içerir.

Ayrıca, geçici bir ağa yönelik yanıltıcı bir görüş, bir veya daha fazlasını diğer her şeyden ayırmaya dayalı olarak, bir veya daha fazla agrage faktörümüzü arar ve bunlara yapışır. Rahatsız edici, yanıltıcı bir ayrımcı farkındalık olarak, bu ayrımcılığa bir kesinlik katar. Yanlış düşünce (uyumsuzca dikkat etme) de bu yanıltıcı bakış açısına eşlik eder ve aslında agrage faktör veya odaklanılan faktörleri enterpolasyonlu kategoriler olarak gören (zihne ekleyen) zihinsel bir faktördür.

Tsongkhapa'ya göre, Vasubandhu ve Asanga'nın da açıkladığı üzere, geçici bir ağa yönelik yanıltıcı bir görüş aslında agregelere odaklanmaz. Gelug Prasangika sistemine göre, agrage faktörlerimizin geçici bir ağında var olan geleneksel “ben”e odaklanır. Ayrıca, bunun sımsıkı tutunduğu sahte “ben” de gerçekten yerleşik bir varoluşa sahiptir.

(2) Ekstrem görüş (mthar-‘dzin-par lta-bamthar-lta), samsara'da sürekli var olan 5 agregemizi ya ebedici (rtag-pa) ya da nihilist (‘chad-pa) bir şekilde ele alır. Tsongkhapa, Yolun Dereceli Aşamalarının Büyük Sunumu'nda (Lam-rim chen-mo), aşırı bir bakış açısının, geçici bir ağ ile tanımlanan önceki rahatsız edici tutumun tanımladığı geleneksel “ben”e odaklanan rahatsız edici, yanıltıcı bir ayrımcı farkındalık olduğunu açıklayarak bunu netleştirmiştir. Geleneksel “ben”i ya bu kimliğe kalıcı olarak sahip olarak ya da gelecek yaşamlarda sürekliliği olmayan olarak değerlendirir. Vasubandhu'ya göre, ekstrem bir görüş, samsara üreten toplam faktörleri ya ebediyen kalıcı ya da ölümle tamamen sona eren ve gelecekteki yaşamlarda sürekliliği olmayan olarak kabul ediyor.

(3) Yanıltıcı bir görüşü üstün saymak (lta-ba mchog-tu ‘dzin-pa, sahte bir üstünlük görüşü), yanıltıcı bakış açılarımızdan birini ve yanıltıcı bakış açısının üretildiği samsarayı kalıcı kılan agregeleri en üstün olarak görür. Tsongkhapa, bu rahatsız edici, yanıltıcı ayrımcı farkındalığın hedeflediği görüşün, yanıltıcı bir geçici ağ görüşü, ekstrem görüşümüz veya çarpık görüşümüz olabileceğini belirtiyor. Vasubandhu'ya göre, bu rahatsız edici tutum, yukarıdaki üç yanıltıcı görüşten herhangi birinin üretildiği samsarayı-devam ettiren agregeleri, doğaları gereği tamamen temiz olduklarına veya gerçek bir mutluluk kaynağı olduklarına ilişkin uyumsuz bir dikkatle değerlendirebilir.

(4) Yanıltıcı ahlakı veya davranışı en üstün olarak gören bir görüş (tshul-khrims-dang brtul-zhugs mchog-tu ‘dzin-pa) saflaştırılmış, özgürleştirilmiş ve kesinlikle yanıltıcı bir ahlak, biraz yanıltıcı davranış ve ve yanıltıcı ahlak ve davranışa yol açan samsarayı devamlı kılan agrege faktörler olarak kabul edilir. Bu yanıltıcı görüş, geçici bir ağ, ekstrem bir görüş veya çarpık bir görüş gibi yanıltıcı bir görüşe sahip olmaktan kaynaklanır. Bu, yanıltıcı ahlakı ve davranışı, bizi olumsuz karmik güçten (sdig-pa, olumsuz potansiyeller) arındıran (‘dag-pa), rahatsız edici duygulardan özgürleştiren (grol-ba) ve bizi samsaradan (kontrolsüz bir şekilde tekrarlayan yeniden doğuş) kesinlikle kurtaran (nges-par ‘byin-pa) bir yol olarak görür. Ayrıca onlar tarafından disipline edilen samsara üreten agregeleri saflaştırılmış, özgürleştirilmiş ve kesinlikle yanıltıcı ahlak ve davranış yoluyla kurtarılmış olarak kabul eder.

Tsongkhapa, yanıltıcı ahlakın, mesela iki ayak üzerinde durmak gibi, vazgeçmesi anlamsız olan bazı önemsiz davranış biçimlerinden kendimizi kurtarmak olduğunu söylüyor. Yanıltıcı davranış, kararlı bir şekilde giyinme tarzımızı, bedenlerimizi ve konuşmamızı benimsemesi anlamsız olan şeylere angaje etmektir, mesela sıcak güneşte tek ayak üzerinde çıplak durmak gibi çileci pratiklere.

(5) Çarpık bir görüş (log-lta, yanlış görüş), gerçek bir nedeni, gerçek bir etkiyi, gerçek bir işlevi veya gerçekte var olan bir fenomeni aktüel veya gerçekte mevcut değilmiş gibi kabul eder. Bu nedenle, örneğin, yapıcı davranış ve yıkıcı davranışın, mutluluk ve mutsuzluğu deneyimlemenin gerçek nedenleri olduğu gerçeğinin reddedilmesi çarpık görüşe eşlik eder. Reddetme, mutluluk ve mutsuzluğun, olumlu ve olumsuz karmik güçlerden olgunlaşan etkiler veya sonuçlar olduğu gerçeği olabilir. Geçmiş ve gelecek yaşamların fiilen işlediği gerçeğinden de olabilir; ya da kurtuluş ve aydınlanmanın var olduğu gerçeğiyle de ilgili olabilir.

Tsongkhapa ve Gelug-Prasangika okuluna göre, çarpık görüş yanlış bir nedeni, yanlış bir etkiyi, yanlış bir işleyişi veya var olmayan bir fenomeni doğru veya mevcut olarak kabul edebilir. Bu nedenle, örneğin ilk maddenin (gtso-bo) veya Hindu tanrısı Ishvara'nın sınırlı varlıkların nedeni veya yaratıcısı olduğu şeklinde bir enterpolasyona eşlik edebilir.

Yirmi Ek Rahatsız Edici Duygu

Yirmi ek rahatsız edici duygu, üç zehirli duygudan - uzun vadeli arzu, düşmanlık veya naiflikten türemiştir.

(1) Nefret (khro-ba) düşmanlık duygusunun bir parçasıdır ve zarar vermeye yönelik sert bir niyettir.

(2) Kin (khon-‘dzin) düşmanlılık duygusunun bir parçasıdır. İntikam alma ve bize veya sevdiklerimize verilen zararı ödetme niyetine bağlıdır.

(3)  Uygunsuz davranışta bulunmanın gizlenmesi (‘chab-pa) naifliğin bir parçasıdır ve tasvip edilmeyen davranışlarımızı (kha-na ma-tho-ba) başkalarından ya da kendimizden gizlemek ve bu eylemleri yaptığımızı kabul etmemek demektir. Bunlar, doğası gereği övgüye değer olmayan, örneğin bir sivrisineği öldürmenin yıkıcı eylemi gibi eylemler (rang-bzhin-gyi kha-na ma-tho-ba) olabilir. Alternatif olarak, bunlar övülmeye laik olmayan eylemler (bcas-pa’i kha-na ma-tho-ba) – Buda'nın belirli bireylere yasakladığı ve rahip ve rahibeler olarak bizim de kaçınmaya yemin ettiğimiz, örneğin tok olduğumuzda öğleden sonra yemek yememek gibi tarafsız eylemler olabilir. 

(4) Öfke ('tshig-pa) düşmanlık duygusunun bir parçasıdır ve nefret ve küskünlüğe dayalı olarak küfürlü bir tarzda konuşma niyetidir.

(5) Kıskançlık (phrag-dog) düşmanlık duygusunun bir parçasıdır ve kendi kazancımıza veya bize gösterilen saygıya aşırı bağlılıktan dolayı başkalarının iyi niteliklerine veya iyi talihine katlanamamanın rahatsız edici duygusudur. Dolayısıyla burada bahsettiğimiz kıskançlık tam olarak Türkçe'deki kıskançlık kelimesiyle aynı şey değildir. Buradaki kıskançlık, ek olarak, bu niteliklere veya iyi talihe kendimizin sahip olmasını istemek ve çoğu zaman diğer kişilerin bunlardan mahrum kalmasını istemeyi içerir.

(6) Cimrilik (ser-sna), uzun vadeli arzunun bir parçası olup, maddi kazanç veya saygıya bağlılıktır ve hiçbir mal varlığından vazgeçmemek, onlara sıkı sıkıya sarılmak ve onları başkalarıyla paylaşmamak veya sadece kendimiz için kullanmak istemektir. Dolayısıyla cimrilik, Türkçe'de kullanılan hasis kelimesinden daha fazla şey ifade ediyor. Hasislik, sahip olduğumuz bir şeyi paylaşma veya kullanma konusundaki isteksizliktir. Cimriliğin sahip olduğu istifçilik yönü hasislikte yoktur.

(7) Gösteriş (sgyu) uzun vadeli arzu ve saflık kategorilerinde sınıflandırılabilir. Maddi kazancımıza ve bize gösterilen saygıya aşırı bağlılık ve başkalarını aldatmak isteğine dayalı gösteriş, gerçekte sahip olmadığımız iyi bir kaliteye sahip olduğumuzu iddia etmek veya bu özellikler bizde varmış gibi hareket etmektir.

(8) Eksikliklerin gizletilmesi veya ikiyüzlülük (g.yo), uzun vadeli arzu ve naifliğin bir parçasıdır. Maddi kazançlarımıza aşırı bağlılık ve bize gösterilen saygıdan dolayı, eksikliklerimizi ve kusurlarımızı başkalarından gizleme durumudur.

(9) Kendini beğenmişlik (rgyags-pa) uzun vadeli arzunun bir parçasıdır. Kendini beğenmişlik, uzun bir yaşamın ya da sağlıklı, genç, varlıklı vb. temelli başka herhangi bir samsarik zaferin belirtilerini görmekten dolayı mutlu hisseden ve bundan zevk alan şişkin bir zihin durumudur.

(10) Zulüm (rnam-par ‘tshe-ba) düşmanlık duygusunun bir parçasıdır ve üç formu vardır.

  • Holiganizm (snying-rje-ba med-pa), bizi başkalarına karşı çıkmaya veya zarar vermeye iten acımasız bir şefkat eksikliğidir.
  • Kendine zarar verme (snying-brtse-ba med-pa), bizi kendimize karşı çıkmaya veya zarar vermeye iten büyük bir kendini sevme eksikliğidir.
  • Sapık şeylerden zevk almak (brtse-ba med-pa), başkalarının ıstırap çektiğini gördüğünde veya duyduğunda bundan acımasızca zevk almaktır.

(11) Ahlaki öz-saygı eksikliği (ngo-tsha med-pa, onur duygusunun yokluğu) üç zehirli duygudan herhangi birinin parçası olabilir. Eylemlerimizin kendimize nasıl yansıdığını önemsemek nedeniyle yıkıcı davranışlardan kaçınmanın hiçbir anlamının olmamasını ifade eder. Vasubandhu'ya göre, bu zihinsel faktör, hiçbir değer duygusuna sahip olmamak anlamına gelir. Olumlu niteliklere veya bu tür niteliklere sahip olan kişilere karşı saygısızlığı ifade eder.

(12) Eylemlerimizin başkalarına nasıl yansıdığını umursamamak (khrel-med), üç zehirli duygunun herhangi birinin bir parçası olabilir. Eylemlerimizin bize bağlı olan insanlara nasıl yansıdığını önemsemek nedeniyle yıkıcı davranışlardan kaçınmanın hiçbir anlamının olmamasını ifade eder. Bize bağlı kişiler ailemizi, öğretmenlerimizi, sosyal grubumuzu, etnik grubumuzu, tarikatımızı veya hemşerilerimizi içerebilir. Vasubandhu için bu zihinsel faktör, hiçbir tereddüte sahip olmamak ve olumsuz olmaktan çekinmemek anlamına gelir. Bu ve bir önceki zihinsel faktör, tüm yıkıcı zihin durumlarına eşlik ederler.

(13) Kafası bulanıklık (rmugs-pa) naifliğin bir parçasıdır. Zihni belirsiz, faydasız ve nesnenin bilişsel bir görünümüne yol açma ya da nesneyi doğru bir şekilde kavrama yeteneğinden yoksun kılan ağır bir beden ve zihin durumudur. Zihin kafa bulanıklığı nedeniyle gerçekten belirsiz hale geldiğinde, bu zihinsel donukluğa yol açar (bying-ba).

(14) Zihnin uçuculuğu (rgod-pa) uzun vadeli arzunun bir parçasıdır. Dikkatimizin odak nesnesinden uçup gitmesine ve bunun yerine daha önce deneyimlediğimiz çekici bir şeyi hatırlamamıza veya düşünmemize neden olan zihinsel faktördür. Netice itibarile iç huzurumuzu kaybetmemize neden olur.

(15) Bir gerçeğe inanmamak (ma-dad-pa) naifliğin bir parçasıdır ve bir gerçeğin doğru olduğuna inanmanın üç biçiminin tersi olan üç formu vardır.

  • Davranışsal neden ve sonuca inanmamak gibi, çıkarıma dayalı bir gerçeğe inanmamak.
  • Sığınmanın Üç Cevherinin iyi nitelikleri gibi bir gerçeği, zihnimizin rahatsız edici duygu ve tutumlarla bulanmasına ve mutsuz olmasına neden olacak şekilde inanmamak.
  • Bizim için özgürlük olasılığının varlığı gibi bir gerçeğe inanmamak, bundna dolayı özgürlüğe karşı hiçbir ilgimizin ve onu elde etme arzumuzun olmaması.

(16) Tembellik (le-lo) naifliğin bir parçasıdır. Tembellik yüzünden zihin, uykunun, uzanmanın, rahatlamanın vb. zevklerine bağlı kaldığı için yapıcı bir şeye yönelmez veya bunlarla angaje olmaz. Tembelliğin üç tip vardır:

  • Letarji ve erteleme (sgyid-lugs), şimdi yapıcı bir şey yapmaya yanaşmama ve samsara'nın kontrolsüz bir şekilde tekrarlayan ıstıraplarına karşı ilgisizlik, boşta kalma zevkine tutunma veya bir kaçış yolu olarak uykuyu seçme nedeniyle daha sonraya ertelemek.
  • Olumsuz veya önemsiz faaliyetlere veya şeylere takılmak (bya-ba ngan-zhen). Örneğin kumar, içki, bizi kötü şekilde etkileyen arkadaşlar, partilere gitmek vb.
  • Cesaretsizlik ve yetersizlik hisleri (zhum-pa).

(17) Önemsememek (bag-med, dikkatsizlik, pervasızlık). Uzun vadeli arzu, düşmanlık, naiflik veya tembelliğe dayanan umursamama hali, yapıcı hiçbir şeye yanaşmama ve kafa karışıklığı nedeniyle herhangi bir atım atmama durumudur. Önemsememe ruh halindeki bir insan olup bitenleri ciddiye almaz ve davranışlarımızın etkilerini önemsemez.

(18) Unutmak (brjed-nges). Bize rahatsız edici bir duygu veya tutum veren bir şeyi hatırlamaya dayalı olan unutma durumu, odak nesnemizi kaybedip o rahatsız edici nesneye yönelmektir. Bir odak nesnesini unutmak veya unutkanlık, zihinsel git-gellerin (rnam-par g.yeng-ba) temelini oluşturur.

(19) Uyanık olmamak (shes-bzhin ma-yin-pa), neyin uygun veya neyin uygunsuz olduğunu bilmeden uygunsuz fiziksel, sözel veya zihinsel faaliyetlere girmemize neden olan, arzu, düşmanlık veya naiflikle ilişkili rahatsız edici, yanıltıcı bir ayrımcı farkındalıktır. Bu bilgi yetersizliğimizden dolayı, uygunsuz davranışlarımızı düzeltmek veya önlemek için adımlar atmayız.

(20) Mental git-geller veya dengesizlik (rnam-par g.yeng-ba) uzun vadeli arzu, düşmanlık veya naifliğin bir parçasıdır. Zehirli duygulardan herhangi biri nedeniyle zihnimizin odak nesnesinden uzaklaşmasına neden olan zihinsel bir faktördür. Uzun vadeli bir arzudan dolayı dikkatimiz dağılıyorsa, arzumuzun nesnesinin aklın uçuculuğu durumunda olduğu gibi, zaten bildiğimiz, aşina olduğumuz bir şey olması gerekmez.

Dört Değiştirilebilir Zihinsel Faktör

Asanga dört adet değişken, etik statüye sahip zihinsel faktör sıralamıştır. Beş uyumlu özelliği paylaştıkları bilişin etik durumuna bağlı olarak yapıcı, yıkıcı veya belirsiz olabilirler.

(1) Uykulu olma hali veya uyku (gnyid) naifliğin bir parçasıdır. Uyku, fiziksel bir ağırlık, güçsüzlük, yorgunluk ve zihinsel karanlık hissi ile karakterize edilen duyusal bilişten geri çekilmedir. Faaliyetlerimizi bırakmamıza neden olur.

(2) Pişmanlık (‘gyod-pa) naifliğin bir parçasıdır. Doğru ya da yanlış olsun, bizim yaptığımız ya da bir başkasının bize yaptırdığı bir şeyi tekrarlamak istemeyen bir zihin durumudur.

(3) Titizlikle tespit etme (rtog-pa), bir sayfada hata olup olmadığını tespit etmek gibi bir şeyi kabaca araştıran zihinsel bir faktördür.

(4) İnce muhakeme (dpyod-pa), belirli ayrıntıları ayırt etmek için dikkatlice incelemeye iten zihinsel bir faktördür.

Yukarıdaki Kategorilere Dahil Olmayan Zihinsel Faktörler

Gerçek varoluşu kavramak (bden-‘dzin), nesnesine imkansız bir varoluş modu eklediğinden, her ikisine de eşlik edebilmesine rağmen, ne birincil ne de zihinsel bir faktördür. Ayrıca, zihinsel bir faktör olmadığı için rahatsız edici bir duygu ya da tutum da değildir.

Gelug-Prasangika açıklamasına göre, gerçek varoluşu kavramak, bir arya'nın kavramsal olmayan boşluk bilişi dışında, kavramsal ve kavramsal olmayan bilişin tüm anlarına eşlik eder. Aynı zamanda, boşluğun kavramsal olmayan bilişi ile bir görme yolu zihnine (mthong-lam, görme yolu) erişmeden önce, uygulamalı bir zihin yolu (sbyor-lam, hazırlık yolu) olan birinin boşluğun kavramsal bilişi anına eşlik etmez. Kavramsal olmayan duyusal ve zihinsel bilişler sırasında, gerçek varoluşu kavrama süreci tezahür etmez (mngon-gyur-ba). Jetsunpa (rJe-btsun Chos-kyi rgyal-mtshan) ders kitaplarına göre bu, hala bir şeyin farkında olmanın bir yolu olan bilinçaltı farkındalık (bag-la nyal) olarak mevcuttur. Panchen ders kitaplarına göre, sadece bir şeyin farkında olmanın bir yolu olmayan, ancak daha çok uyumsuz etkileyen bir değişken olan sabit bir alışkanlık (bag-chags) olarak mevcuttur. Gelug Madhyamaka'ya ait olmayan sunumlara göre, gerçek varoluş kavrayışı alışkanlıkları kavramsal olmayan duyusal ve zihinsel biliş sırasında mevcut olmasına rağmen, kavrama mevcut değildir. Karma Kagyu'ya göre, kavramsal bilişin ilk anında gerçek varoluşu kavramak da mümkün değildir.

Benzer şekilde, boşluğun total absorpsiyonunun derin farkındalığı (mnyam-bzhag ye-shes) ve sonraki kazanımın derin farkındalığı (rjes-thob ye-shes, meditasyon sonrası bilgelik), ne birincil ne de zihinsel faktörler olmasalar da her ikisine eşlik edebilirler. Bunun nedeni, onların nesnelerinin farkında olmanın yolları olmamasıdır; onların gerçek varlığını da reddederler.

Top