Zihin Eğitimi ile Kişisel Dönüşüm

30:56
Zor durumlarla karşılaştığımızda ve hayatımızda işler yolunda gitmediğinde, bu deneyimlere karşı tutumumuzu değiştirebilirsek o zaman onları manevi ilerlememizi bir üst seviyeye taşıyacak deneyimlere dönüştürebiliriz. Tibet çıkışlı “lojong” geleneği – zihin eğitimi, yaşamın zorluklarıyla daha etkili bir şekilde başa çıkmamıza imkan veren ve eğitim yoluyla geliştirebileceğimiz bir dizi yararlı tutumlar sağlıyor.

"Zihin eğitimi", bir kişiye veya duruma bakış açımızı değiştirmeye yönelik yöntemleri ifade eder. Bununla birlikte, "zihin eğitimi" terimini kullanırken çok dikkatli olmalıyız çünkü bu, konsantrasyon ve hafıza eğitimini de içeriyormuş gibi bir görüntü verebilir, ki aslında bahsettiği şey bu değil. Tibetçede zihin eğitimi anlamına gelen blo-sbyong terimini oluşturan kelimelerden, blo kelimesi sadece "zihin" anlamına gelmez. Bu kelime daha çok "tutum" kelimesini çağrıştırıyor. Tibetçede sbyong, yani "eğitim" kelimesinin iki anlamı vardır: "temizlemek", yani olumsuz bir tutumu temizleyerek ortadan kaldırıyorsunuz; ve "eğitmek", yani daha olumlu bir tutumu eğitiyorsunuz. Bunları göz önünde bulundurursak, bazen zihin eğitimini "tutum eğitimi" olarak anlamak ele almak daha mantıklı olabilir.

Temizlenip ortadan kaldırılması gereken esas olumsuz tutum kendine dönüklüğü, bencil olmayı ve sadece kendimizi düşünmeyi içeren, kendini aziz tutma, sadece kendini sevme tutumumuzdur. Kendimizi eğitmemiz gereken ve olumlu olan tutum ise, öncelikle sevgi ve şefkatle başkalarının refahını düşünmeyi içeren başkalarına değer verme, onları aziz tutma tutumudur. Tüm zihin eğitimi tekniklerinde kullanılan yöntem, Buda’nın "dört asil gerçek" olarak bilinen genel yaklaşımı ile tam olarak uyumludur.

Dört Asil Gerçek

Buda hayatımızdaki sorunların nasıl üstesinden gelineceğini çok pratik bir düzeyde öğretti. Aslında onun öğrettiği her şey bu amaca yönelikti. Hepimizin birçok farklı seviye ve türde problemleri var. Bazıları çok fena, çok inciten türden; bize fiziksel ve zihinsel acılar tattırıyorlar. Diğerleri biraz daha az inciten türden, ancak yine onlar da acı veriyor. Örneğin, hayatta çeşitli şeylerden zevk alırız, ancak bizi tamamen tatmin etmedikleri için hüsrana uğrarız. Sonsuza kadar aynı kalmazlar; değişirler. Hayatımızdaki şeyler hiç istikrarlı değildir; hep inişli çıkışlıdırlar. Bazen işler yolunda olur, bazen de olmaz; ve hislerimiz gerçekten çok dengesizdir. Bazen mutlu, bazen mutsuz hissederiz; bazen hiçbir şey hissetmiyormuşuz gibi oluruz ve bir dakika sonra nasıl hissedeceğimiz konusunda hiçbir fikrimiz olmaz. Birlikte olduğumuz insanlara veya yaptığımız şeylere bağlı olmadan ruh halimiz aniden değişebiliyor.

Ayrıca, hepimizin duygusal sorunları var ve bunlar yaşamda farklı sorunları beraberinde getiriyor. Esas sinir bozucu olan şey, bu sorunların hep tekrar ediyor gibi görünmeleridir. Bazen başkalarından kaynaklanıyormuş gibi görünseler de, hep kendimiz için daha fazla sorun yaratıyoruz. Ancak daha yakından ve daha dürüst bir şekilde incelersek, birçok sorunumuzun kaynağının kendimiz olduğunu ve özellikle de hayatta olup bitenlere karşı bencil tutumumuz olduğunu görürüz.

Buda tüm bunların farkındaydı. Bunu kendi hayatını incelerken anlamış ve başkalarının hayatlarında da aynı eğilimin olduğunu görmüştü. Herkesin aynı çıkmazda olduğunu farketmişti. Genel olarak, hepimiz hayatın normal olayları – doğma, büyüme, hastalanma, yaşlanma ve ölme – ve aynı zamanda kontrolsüz bir şekilde sürekli iniş çıkışlar yaşayan duygularımızla ilgili sorunlar yaşıyoruz. Ancak Buda yaşadığımız sorunların nedenlerden kaynaklandığını söylüyor; yani öylece yoktan varolmuyorlar. Sorunlar bize harici bir süper güç tarafından gönderilmiyor – bu harici güce ister "Tanrı" diyin veya isterseniz de ona kader veya alın yazısı gibi isimler verin, hiç farketmez. Sorunlarımızın kaynağı bu değil.

Sorunlarımızın gerçek kaynağı içimizde yatar ve sorunlarımızın içimizden geldiğini söylediğimizde bu, doğası gereği kötü veya suçlu olduğumuz anlamına gelmez. Buda sizin günahlarla birlikte, kötü biri olarak doğduğunuzu söylemiyor; aksine Buda, sorunlarımızın kaynağının gerçeklik hakkındaki kafa karışıklığımız olduğunu söylüyor. Aptal olduğumuzdan değil, ama sadece günlük deneyimimizdeki şeyler bize gerçekliğe hiç uymayan, imkansız şekillerde tezahür ediyor. Bu, özellikle kendimize ve başkalarına bakışımız açısından doğrudur, ki bu da başkalarına ve kendimize karşı tavrımızı şekillendirir. Benmerkezciliğimiz ve kendimizi aziz tutmamız nedeniyle, bize hep en önemli insan bizmişiz gibi geliyor ve her zaman her şeyin bizim istediğimiz gibi gitmesi gerektiği ve başkalarının ne deneyimledikleri hiç önemli olmadığı kanaatindeyiz. Sanki başkalarının hissettikleri şeyler önemsiz ve hatta yokmuş gibi davranıyoruz. Sanırım bunu, deneyimlediğimiz şeylerin ne kadarının öngörülerimize ve gerçekçi olmayan beklentilerimize dayanması ve gerçekte karşılaştığımız gerçek durumlara dayalı olmaması açısından ele alabiliriz.

Fakat Buda, bu durumu sona erdirmenin – bu sorunları bir daha asla tekrar etmeyecek şekilde ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu söylemiştir. Bu sorunları sonsuza kadar yaşamaya mahkum değiliz. Kendimizi uyuşturmak ya da sarhoş olmak, bu şekilde incinmeyi bırakmak ve en azından o an için sorunlarımızdan kaçtığımızı hissetmek tek çözüm olarak görülmemelidir. Ve hiçbir şey düşünmediğimiz derin bir meditasyon durumuna dalmamız gerekmiyor – bu şekilde sorunlarımızı temelli olarak çözmemiz mümkün değil. Bu tür çözümler yalnızca geçicidir ve bizi sorunlarımızdan gerçekten kurtarmazlar. Sorunlarımızdan kurtulmak istiyorsak, ilk aşamada bu sorunların nedenlerinden kurtulmamız gerekir. Kendimizi kafa karışıklığımızdan kurtarmalıyız. Kafa karışıklığını doğru anlayışla değiştirmeliyiz. Hepimiz mutlu olmayı istemek ve mutsuz olmayı istememek bağlamında aynıyız ve hiç kimsenin mutlu olmak için diğerlerine kıyasla daha büyük bir hakkı yok. Dahası, biz sadece tek bir kişiyiz ve diğerleri sayısızdır. Bu gerçeği görür ve tutumumuzu buna göre değiştirirsek, o zaman yavaş yavaş anlayışımız derinleşecek ve derinleştikçe de duygusal durumlarımız da iyi yönde değişecektir.

Zihin Eğitimi

Hayatımızın çoğunu hayal dünyamızdaki projeksiyonlarda yaşadığımız için, kafa karışıklığımız, deneyimlediğimiz her şeye karşı sahip olduğumuz tutumları şekillendirir. Kendimizi aziz tutan bir tavırla, başımıza gelenleri hem kendimiz hem de başkaları için daha fazla mutsuzluk ve sorun oluşturan, sadece kendimizi düşündüğümüz yollarla değerlendiririz. Ancak tutumumuzu değiştirirsek, hayatta olup bitenleri deneyimleme şeklimiz çarpıcı bir biçimde değişir.

Örneğin, havalimanındayken uçuşumuzda yaşanan bir gecikmeyi kişisel bir felaket olarak görmek yerine, gerçek şu ki, artık biz ve bizimle birlikte uçacak diğer herkes bekleme alanında daha fazla zaman harcamak zorunda kalacak. Bu noktada duruma bakış açımızı değiştirebiliriz ve artık herkesin gecikmeyle başa çıkması gerektiğini kabul eden bir tavır takınarak bu durumu bizimle yol arkadaşı olan insanlardan biriyle bir konuşma başlatmak için bir fırsat olarak görebiliriz ve üzgün yerine hoş bir sıfatla, konuştuğunuz kişinin sakinleşmesine ve üzülmemesine yardımcı olabiliriz. Tıpkı fiziksel egzersiz yoluyla bedenlerimizi daha güçlü hale getirdiğimiz ve daha fazla dayanıklılığa sahip olduğumuz gibi, meditasyon yoluyla, zihinlerimizi ve tutumlarını daha güçlü ve daha olumlu hale getirmek ve duygusal üzüntü yaşamadan potansiyel rahatsız edici durumlara karşı daha fazla dayanıklılık kazanmak için kendimizi eğitebiliriz.

Duygusal Güç Kazanmak

Video: Khandro Rinpoşe — “Budizm'de Zihni Eğitmek”
Altyazı seçeneğini aktif hale getirmek için lütfen video ekranının alt sağındaki “CC” ibaresine tıklayınız. Altyazı dilini değiştirmek için lütfen “Settings/Seçenekler” kısmına tıklayıp daha sonra “Subtitles/Altyazı” seçeneğini tıklayarak tercih ettiğiniz dili seçiniz.

Bazen sorunlarımızın ne olduğunu anlayabiliriz. Zihnimiz dar ve cılız olduğundan ve yalnızca kendimizi düşündüğümüzden belirli bir tür duygusal üzüntü yaşadığımızı anlıyoruz, ancak bunu anlamak duygularımızı değiştirmiyor. Yani durumu farkında oluşumuzun, hissetme şeklimizi gerçekten etkileyemediğini hissediyoruz. Ancak buradaki sorun, anlayışımızın yeterince derin bir anlayış olmamasıdır. Anlayışımız sadece yeterince derin olmamakla kalmıyor, aynı zamanda tavırlarımızda bir değişiklik oluşturması için yeterince uzun bir süre boyunca zihnimizde var olmuyor.

Bunu açıklamak için tekrar fiziksel sağlık örneğine geri dönelim. Her zaman fiziksel olarak zayıf, yorgun ve ağır hissettiğimizi farzedelim. Bu nedenle üzerine spor salonuna gitmeye ve düzenli olarak egzersiz yapmaya başlarız. Bir egzersiz programına başladığımızda, spor yapıyor olmamız fiziksel olarak hissetme şeklimizi anında değiştirmez. Sağlığımız açısından sporun etkisini hissetmeye başlamamız için oldukça uzun bir zaman gerekir, genellikle birkaç ay sonra sporun vücudumuza gösterdiği pozitif etkiyi hissetmeye başlarız. Uzun süre spor yaparsak ve sporu hayatımızın düzenli bir rutin parçası haline getirirsek, bir süre sonra hissetme şeklimiz gerçekten büyük bir değişim yaşar: kendimizi harika hissetmeye başlarız. Ve kendimizi daha iyi hissetmemiz başkalarıyla olan etkileşimlerimize de pozitif şekilde yansır.

Zihnimizde, duygularımızda ve tutumlarımızda neler olup bittiğini anladığımızda da benzer bir durum ortaya çıkar. Ne kadar uzun süre bir anlayışa sahip olur ve kendimize bunu sürekli olarak hatırlatırsak, anlayışımız bir o kadar derinleşecektir. Ardından, duygusal değişim hemen gerçekleşmeyecek olsa da, tutumumuzu dönüştürdükçe daha fazla duygusal denge ve güç kazanmaya başlayacağız.

Kendi Üzerimizde Çalışmak İçin Motivasyon Düzeyleri

Spor salonuna gitmek sadece öz disiplin değil, aynı zamanda farkındalık da gerektirir, yani salona gitmemiz gerektiğini hatırlamamız ve unutmamamız gerek. Tüm bunların temelinde "ilgili tutum" dediğimiz şey yatıyor – kendimizle ilgileniyoruz, nasıl göründüğümüz, nasıl hissettiğimizle ilgileniyoruz ve saire. Kendimizi ciddiye alıyor ve bir anlamda mutlu olma ve iyi hissetme “hakkımıza” saygı duyuyoruz. Aynı şey kendimizi anlamak, duygusal yaşamlarımızın nasıl işlediğini anlamak açısından da geçerlidir. Bu da kendimize değer vermemize ve evet, daha iyi bir duygusal sağlığa hakkımız olduğunu hissetmemize bağlıdır.

Kendimizle ilgili bu şefkatli tutum, kendimizi aziz görme tutumundan çok farklıdır. Kendimizi aziz tutarak, sadece kendimizi düşünüyoruz ve başkalarının refahını umursamıyoruz. Tutumlarımızın ve davranışlarımızın etkileşimde bulunduğumuz ya da sadece karşılaştığımız insanları nasıl etkilediğine bakmıyoruz. Öte yandan, ilgi gösteren bir tavırla, hayattaki mutsuzluğumuzun ve sorunlarımızın benmerkezciliğimizden ve kendini aziz tutan tavrımızdan kaynaklandığını fark ederiz ve mutlu olmak istediğimiz için kendimizle ilgileniriz. Tutum ve davranışlarımızı değiştirmek için kendi üzerimizde çalışacağız ve başarmaya çalıştığımız şeyi pratiğe dökmek için çalışacağız.

Elbette ki bu şekilde kendimiz üzerinde çalışmamız için birçok motivasyon seviyesi mevcut. Motivasyonla neyi kastettiğimizi analiz edersek, burada kendimiz üzerinde çalışmadaki amacımızın ne olduğundan ve bizi bu hedefe doğru yönlendiren duygusal gücün ne olduğundan bahsediyoruz. Budist öğretileri, biz bu yolda ilerlerken çeşitli motivasyon düzeylerinin altını çiziyor. Sadece yaşam kalitemizi iyileştirmeye çalışmak için çalışıyor olabiliriz, çünkü şu an hayatımız yeterince tatmin edici değil ve sadece tatminsizlik durumunu sona erdirmeyi istemiyoruz, aynı zamanda daha kötüye gitmeseni önlemeye çalışıyoruz. Hayatımız daha tatminedici olsaydı harika olurdu! Hayattan hiç memnun değiliz ve bıktığımız ve bu konuda bir şeyler yapmak istediğimiz bir noktaya geldik.

Ayrıca, daha ileri bir düzeyde, sadece bu yaşam değil, aynı zamanda gelecekteki yaşamlar açısından da düşünebiliriz. Gelecek yaşamlarda da işlerin daha kötüye gitmesini istemiyoruz. Bizi bu yaşamda işleri iyileştirmeye iten aynı duygusal güçle hareket ediyoruz, sadece bunu daha uzun bir zaman dilimine yayıyoruz. Hatta bu ikisi arasında, ailemizde yaşadığımız çeşitli sorunların ya da hayatla başa çıkma yollarımızın gelecek nesillere taşınmasını istememek üzerine yoğunlaşan bir ara adım bile söz konusu olabilir. Gelecek yaşamları düşünmenin ötesinde, tatmin edici olmayan, sinir bozucu yeniden doğuş döngüsünden tamamen çıkmak için motive olabiliriz. Ya da şefkatle hareket ederek, herkesin bu düzeydeki tüm sorunların üstesinden gelmesine yardımcı olmayı düşünebiliriz. Eğer bunu yapıyorsak, o zaman Buda olma yolunda çalışıyoruz demektir.

Bu üst düzey motivasyon seviyelerine sahip olmak, muazzam miktarda eğitim gerektirir. Yine de, hangi seviyede olursak olalım, Budanın öğretilerinde bize yardımcı olabilecek pek çok yöntem mevcuttur. Örneğin, sadece bu yaşamı ele alarak düşünsek bile, sadece kendi kaygılarımıza kafa yormak ve kendi sorunlarımızın üstesinden gelmek değil, aynı zamanda duruma şefkatle yanaşarak başkaları için de aynısını isteyen bir tavır takınabiliriz. Başka bir deyişle, problemlerimizi sadece bize sorun çıkardıkları ve bizim için çok acı verici oldukları için değil, aynı zamanda başkalarına da en iyi şekilde yardım etmemiz için birer engel oldukları için ortadan kaldırmayı hedefliyoruz. Bu, zihin eğitimi şeklinde kendimiz üzerinde çalışmaktır.

Örneğin, bir alkolik olduğumuzu varsayalım. Bir bakış açısından, alkole olan bağımlılığımızın üstesinden gelmeye çalışmak için motive olabiliriz çünkü bu bize, sağlığımıza ve genel olarak hayatımızdaki hemen hemen her şeye zarar veriyor. Mesela sabahları akşamdan kalma bir kafayla uyanmak bizi kötü hissettiriyor. Ama işin içine ailemizi de katarsak daha da güçlü bir şekilde motive olabiliriz. Alkol almanın beni iyi bir ebeveyn olmaktan nasıl alıkoyduğunu düşünebiliriz, örneğin; sık sık sarhoş olup aptalca davranışlar sergiliyorum ve bu aileme, arkadaşlarıma vb. büyük zarar veriyor. Ailemizin bize ihtiyacı olduğunu fark ettiğimizde ve alkolizmle ilgili problemimizin bizi ailemizin ihtiyaçlarını karşılamaktan alıkoyduğunu düşündüğümüzde, o zaman bu bağımlılığın üstesinden gelmek için daha fazla enerjiye sahip olacağız.

Bu Budist yöntemlerini şu anki yaşamımızı iyileştirmeye çalışmak bağlamında uyguluyor olsak bile, başkaları için sevgi ve şefkat motivasyonu her zaman çok önemlidir. Başkalarını aziz tutmak için bu zihin eğitimi öğretilerinde vurgulanan budur: Bu yöntemlerin çoğunu sadece kendimizi daha iyi hissetmek için uygulayabilsek de, başkalarına daha iyi yardımcı olabilmemiz için bu yöntemleri uygulamak kesinlikle çok daha üstün bir seviyedir.

Hayattaki Sekiz Geçici Şey (Sekiz Dünyevi Endişe)

Hayatımızda çeşitli zor durumlardan geçeriz. Acı verici olduklarından bizim için zorluk çıkarabilirler. Fiziksel olarak acı vermeleri gerekmez; zihinsel olarak da acı verebilirler. Bu zor durumlara örnek olarak rahatsız edici duygularımızın güçlü bir şekilde ortaya çıkmasına neden olan yüzleşme durumlarını gösterebiliriz. Bu rahatsız edici duygular bir yandan öfke, diğer yandan güçlü bir bağlılık şeklinde de kendilerini belli edebilirler. Zihnimiz öfke ya da düşmanlıkla yüklendiğinde ya da büyük bir bağlılık ve özlem arzusuyla dolduğunda bundan ne kadar rahatsız olduğumuzu hepimiz iyi biliriz.

Bazı durumlar bilhassa zordur ve bunlar “hayattaki sekiz geçici şey” isimli sekiz mevhumdan oluşan Budist listesinde sıralanmıştır. Bunlar zaman zaman “sekiz dünyevi kaygı” veya “sekiz dünyevi dharma” olarak da çevrilirler, ancak bunların ana konusu hayatlarımızda başımıza gelen geçici şeyler; stabil olmayan, zamanla geçip giden şeyler. Bunlar dört çift halinde kendilerini gösterir:

  • Övgü veya eleştiri almak – övgü aldığımızda sevinir ve buna bağlanırız; eleştiri aldığımızda ise üzülür ve kızarız.
  • İyi haberler veya kötü haberler almak – iyi bir haber aldığımızda çok heyecanlanırız ve elbette ki buna bağlanırız, bunun sürekli olmasını isteriz ama asla sürekli olmaz. Kötü bir haber duyduğumuzda çok üzülür, çoğu zaman depresyona girer ve kızarız.
  • Kazanç veya kayıplar yaşamak – Bir şey kazandığımızda, örneğin birisi bize bir şey verdiğinde, mutlu olur ve heyecanlanırız ve "Ne kadar da harika" diye düşünürüz. Sonra, bir şeyler kaybettiğimizde ya da insanlar onları elimizden aldığında ya da kırıldıklarında, hepimiz üzülürüz. Kazançlara ve kayıplara, hayatımıza giren insanlar açısından da bakabiliriz. Bir arkadaş kazanırız veya sevdiğimiz birini kaybederiz ya da örneğin mali kayıplar da söz konusu olabilir.
  • İşlerin iyi gitmesi veya kötü gitmesi – Heyecanlanır ve bağlanırız ya da depresyona girer ve sinirleniriz.

Bu sekiz geçici olayın bizi üzmesinin arkasında benmerkezciliğimiz duruyor. Sadece kendimizi ve kendi başımıza gelenleri düşünüyoruz ve ya "ne kadar da harikayım" ya da "zavallı ben" düşüncelerine kapılıyoruz.

Geçici Karşı Kuvvetleri Uygulamak

Buda, genellikle hayattaki bu sekiz geçici şeye tepki olarak ortaya çıkan rahatsız edici duyguların üstesinden gelmek için birçok farklı yöntem önermiştir. Bunların her biri, deneyimlerimizi başkalarını aziz tutmak gibi daha faydalı bir tavır ile görmek için kendimizi eğitmeyi içeriyor. Bu yöntemlerden biri, bir durumu geçici bir karşı gücün merceğinden incelemektir. Bu bizi rahatsız edici duygulardan sonsuza dek kurtarmayacak. Yeterince derin değil, ancak yine de çok faydalıdır.

Öfkeye Karşı Aşk

Diyelim ki, işlerimiz hiç yolunda gitmiyor. Hayatımızda bize çok kötü, nahoş bir şekilde davranan biri var ve bu kişiye hep kızıyoruz. Sadece kendimizi düşünerek, "Bana karşı sergilediği tavırı hiç beğenmiyorum" diye takıntılıyız. Burada öfke için geçici bir karşı güç olarak sevgi hissini uygulayacağız. Şimdi, burada çok basit bir şekilde "Bu kişiye kızma, kızmak yerine onu sev" demiyoruz. Gerçek şu ki, çoğumuzun böyle bir değişim göstermesi mümkün değil, size duygusal durumumuzu değiştirebilmek ve diğerini aziz tutmaya dayalı hale getirmek için anlayışı kullanmanın güzel bir örneğini vereceğim.

Bu kişi bize çok kötü davranıyor, peki neden böyle yapıyor? Onu rahatsız eden bir şeyler var. Eminim hayatınızda böyle insanlar vardır, örneğin her zaman bir şeylerden şikayet ederler. Ne zaman sizinle birlikte olsalar, konuşmalarının tamamı şundan veya bundan şikayet etmekten ibaret oluyor. Hep kendilerinden bahsediyorlar ve onlarla birlikte olmak kelimenin tam anlamıyla "üzücü" bir deneyim. Bunu analiz edersek, kişinin bu şekilde davranmasının nedeni son derece mutsuz olmasıdır. Tutumumuzu değiştirmenin verimli bir yolu, "eğer bu kişi mutlu olabilseydi, her zaman şikayet etmeyi bırakırdı ve ben de böyle zor anlar yaşamak zorunda kalmazdım." Budizm'de sevginin tanımı, karşınızdaki kişinin mutlu olmasını ve mutluluk nedenlerine sahip olmasını istemektir. Bu nedenle, diğer kişinin sadece sizi rahat bırakmasını ve rahatsız etmemesini dilemek yerine, onun mutlu olması, onu rahatsız nedenlerin ortadan kalkması, daha az üzülmesi üzerine bir dilek geliştiririz. Böyle bir tutum değişikliğini uygulamak için meditasyon yapmak "zihin eğitimi" olarak adlandırılır.

Altyazı seçeneğini aktif hale getirmek için lütfen video ekranının alt sağındaki “CC” ibaresine tıklayınız. Altyazı dilini değiştirmek için lütfen “Settings/Seçenekler” kısmına tıklayıp daha sonra “Subtitles/Altyazı” seçeneğini tıklayarak tercih ettiğiniz dili seçiniz.

Obsesif Cinsel Çekiciliği Azaltmak

Benzer şekilde, birisi bize çok çekici geliyor ise, bu durumda hayal gücümüzü kullanan geçici karşı hisleri devreye sokarız. Benmerkezli olmak ve kişiyi sadece dış görünüşü açısından düşünmek, onu sanki sadece kendi zevkim için tüketebileceğim bir nesneymiş gibi görmek yerine, onun içinin – midesinin, bağırsağının, beyninin ve s. nasıl göründüğünü hayal edebiliriz. Kafatasının iskeletinin yapısını hayal etmek için onun yüzüne bakmak bu bağlamda çok etkilidir. Ve tabii ki hayal ettiğimiz şey hakikata tam uyuyor, önünüzdeki kişinin derisinin altında yatan şeyler tam olarak bunlardan ibaret.

Bir diğer etkili yöntem de onu bir bebek olarak hayal etmek ve sonra çok yaşlı bir insan olarak nasıl görüneceğini gözünüzün önüne getirmektir. Bu şekilde, özellikle cinsel bir cazibe söz konusuysa, gördüğümüzün sadece yüzeysel bir görünüm olduğunu ve kesinlikle uzun sürmeyeceğini fark ederek, bağlılığımızı azaltabiliriz. Veya korkunç bir cilt hastalığı olsaydı veya her yeri sivilcelerle kaplı olsaydı, onu yine de bu kadar çekici bulur muyduk? Aslında bu kişinin içinde bağırsaklar ve bir iskelet olduğunu her ne kadar çok realize edersek, ona karşı tutumumuz da bir o kadar çok değişir ve duygusal üzüntü düzeyimiz de normale döner. Daha stabil bir kafa yapısına bürünürüz.

Ardından, onlara karşı şefkatli bir tutum geliştirmek için mevcut yöntemlerden faydalanabiliriz. Kendisine karşı çok güçlü bir cinsel çekim hissettiğimiz bu kişiye geri dönersek, ona karşı bu kadar güçlü bir bağlılığa sahip isek bu çekimin genellikle onun sadece vücuduna odaklı olduğunu farkedebiliriz. Onun mutlu olmak isteyen, mutsuz olmak istemeyen ve sadece cinsel bir obje olarak muamele görmek istemeyen bir insan olduğu gerçeğini gözden kaçırıyoruz. Bu kişinin kendi özgüven problemleri, kendi duygusal ve aile sorunları var ve onu tüm bunlarla birlikte görmek, onu sadece cinsel bir obje olarak görmenin karşıtıdır. Aslında onu gerçek bir insan olarak görmemiz ve onun mutluluğu ve iyiliği için samimi bir ilgi göstermeye başlamamız gerekir.

Dilencilere veya Engelli Kişilere Karşı Tiksinti veya Kayıtsızlıktan Kaçınmak

Geçici bir karşıt hiss uygulamak, oldukça çirkin veya itici bulduğumuz birini gördüğümüzde de son derece etkilidir. Bu, özellikle Meksika gibi ülkelerde veya Hindistan'da – ya da genel olarak bu tür insanlarla diğer ülkelerden daha sık karşılaşılan yerlerde – çok düşük konumlardaki dilenci ve aşırı yoksul insanlarla karşılaştığımızda yararlıdır. Ayrıca, kör, sağır veya felç durumda olan, genellikle kendilerine karşı çok garip ve rahatsız hissettiğimiz engelli insanlarla ilgili olarak da aynısını yapabiliriz.

Hatırlıyorum da bir defasında Berlin'de engellilerle ilgili bir sergi düzenlenmişti. Bir bölümde felçli insanlarla yapılmış bir dizi video röportaj sunuluyordu. Röportaj verenlerin uzuvları kontrol edilemeyecek şekilde seğiriyordu, ağızları yana eğikti ve konuşurken mecburen geveliyordular. Bu insanlar cinsel hayatlarından bahsediyordular ve gerçekte herkesle aynı tür duygulara, tamamen aynı cinsel ihtiyaçlara ve ilişki arzusuna sahip olduklarını söylüyorlardı. Daha sonra sahip oldukları sevgi dolu ilişki türlerinden bahsettiler. Bu sergiye şehirdeki tüm okul çocuklarının gitmesi planlanmıştı ve bunun harika bir şey olduğunu düşünüyorum çünkü bu insanların da herkes gibi gerçek insanlar olduğunu görmeleri gerekiyordu. Bu, ben merkezli tiksinti veya ilgisizliğimizin veya bu tür insanlarla birlikteyken üzerimizde oluşan rahatsızlığımızın üstesinden gelmemiz için çok yararlı bir yoldur.

Başka bir yöntem ise, sokakta dilenen yaşlı birini gördüğünüzde, orada onun yerinde “annenizin”, veya evsiz ve dilenen biri olarak “babanızın” olduğunu hayal etmektir. Ya da sokakta genç bir dilenci gördüğünüzde “oğlunuzun” ya da “kızınızın” aynı durumda olduğunu düşünmek de olabilir. Kişiyi nasıl gördüğümüze ilişkin bu tutum değişikliği, duygusal tepkimizin tamamen değişmesine neden olur.

İtiraf etmeliyim ki kendim bunu hiç yapmadım, ancak New York'ta öğrencilerini sokakta beş parasız, kredi kartı veya banka kartı veya benzeri bir şey olmadan dışarı çıkaran Batılı bir Zen öğretmeni tanıyorum. Öğrencilerine evsiz olmayı ve bir haftalığına dilenci olmayı, ve bu şekilde bunun nasıl bir şey olduğunu deneyimlemeleri için böyle bir yönteme baş vuruyor.

Bunlar, zor durumdaki diğer insanlara kayıtsız kalmamamız için çok güçlü "ilaçlar". Düşünüyorum da sıklıkla böyle insanlarla karşılaştığımızda onlara bakmak bile istemiyoruz. Onlara bakmak bizi rahatsız ediyor. Senaryonun diğer tarafında olduğunuzu hayal edin. İşte, hayatla mücadele ediyorsunuz ve kimse size bakmak ya da varlığını kabul etmek bile istemiyor ya da sizi bir tıpkı bir sivrisine gibi kovalıyorlar. Her neyse, bu karşıt güçleri uygulamanın bir yöntemide bu, ancak tüm bunlar geçicidir, sorunun köküne inmezler.

En Derin Etkiye Sahip Karşıt Gücü Uygulamak

İkinci bir zihin eğitimi yöntemi, yalnızca geçici bir çareye koşmak değil, aynı zamanda sorunun kaynağına inen ve onu ortadan kaldıran bir karşı güç uygulamaktır. Bu, karışık ve yanlışın tam tersi olan bir zihin durumunun uygulanmasıdır. Bu, boşluk anlayışına, yani bir kişinin veya durumun nasıl var olduğuna dair yanlışların gerçekliğe hiç uymadığına işaret eder. Başka bir deyişle, bağlılığımızın veya öfkemizin altında yatan şey, varlıkların nasıl var olduğuna dair sahip olduğumuz kafa karışıklığıdır.

Derin bir boşluk tartışmasına girmek için doğru zaman değil, bu yüzden meseleyi çok basit bir seviyede tutalım. Örneğin, bir bakım evine yerleşmiş yaşlı, hasta büyükanne veya büyükbabanızı ziyarete gittiğinizi varsayalım. Koridordan odalara doğru giderken, tekerlekli sandalyeye yığılmış, kendi kendine mırıldanan, buruşmuş yaşlı bir kadının yanından geçiyorsunuz diyelim. Böyle birini gördünüz ve çok rahatsız hissediyorsunuz. Onun her zaman böyle olduğunu düşünme eğilimindesiniz. Ve siz yanından geçerken o elini uzatır ve sizin elinizi tutmaya ya da sadece size dokunmaya çalışırsa, aklınızı yitirirsiniz. Çünkü sadece kendinizi düşünüyorsunuz.

Elbette burada, karşınızdaki kişinin bir insan olduğunu hatırlamanın geçici karşıt gücünü uygulayabiliriz. Bu insanın bir hayatı, ailesi, mesleği vardı ve bir zamanlar gençti; her zaman böyle görünmüyordu. İnsanlarla temas kurmak istediği için elini uzatıyor. Karşı güç metodu etkili olur, ancak burada daha derin bir yöntem kullanabiliriz. Bunun için onun şu an var olduğunu gibi, göründüğü haliyle, yaşlı ve yıpranmış biri olarak hayal etmek ve başka bir durumda hiçbir zaman var olmadığını düşünmektir – ki, böyle bir şey mümkün değil. Hiç kimse o şekilde, sanki hareketsiz bir fotoğrafta zamanda donmuş gibi var olamaz. Daha sonra, "Böyle bir şey yok, bu imkansız" düşüncesi üzerine odaklanabiliriz. Bu, yanlış anlamamızı durdurmanın çok daha güçlü bir yoludur, böylece ona karşı daha gerçekçi ve şefkatli bir tavır sergileyebiliriz.

Derin Farkındalığı Ortaya Çıkarmak İçin Rahatsız Duyguları Azaltmak

Kullanılan bir diğer yöntem ise, "mahamudra" ismi verilen gelişmiş bir meditasyon türüdür – bir başka deyişle "rahatsız edici duyguların kendilerini otomatik olarak salıverdiği temeldeki derin farkındalığı görme" yöntemi. Bu yöntem, zihnimizin gerçekliği algıladığı temel mekanizmaları kullanır – basit bir dille ifade etmek gerekirse "zihnimizin çalışma şeklini".

Bir örnek verelim. Birine karşı güçlü bir çekiminiz ve özleminiz olduğunu varsayalım. Bu duygusal durumdaki gerilimi gevşetebilirsek, altında bulacağımız şey "derin farkındalığı bireyselleştirmek" olacaktır. Diğer bir deyişle, bu kişiden haberdar olma şeklimiz açısından gerçekten olup biten tek şey, bu kişiyi diğerlerinden farklı olarak – bir birey olarak görmemizdir. Aslında, zihnin temel yapısı açısından tüm olup bitenler bundan ibaret. Ardından bunun üzerine "bu kişi gerçekten çok özel" diye projeleksiyon yapıyoruz. Kişinin belirli niteliklerini aşırı abartırız ve sonra onları karşı bir çekim ve özlem duygusu veya bağlanma yaşıyoruz.

Özlem duygusu, bir objeye sahip olmadığınız, ama onu elde etmek istediğiniz zamanlarda ortaya çıkar; bağlanma duygusu ise, ona sahip olduğunuzda, ve bırakmak istemediğiniz durumdur. Bunların her ikisi de tamamen benmerkezci duygulardır. Bu zihin durumunda abartmanın ve sıkı sıkıya tutunmanın enerjisini gevşetirsek, geriye kalan tek şey zihnin bu nesneye karşı ne yaptığının temel yapısıdır, ki bu da sadece onu bir obje olarak belirlemektir. Hepsi bu kadar.

Bu oldukça gelişmiş, ancak düzgün bir şekilde kullanabilirseniz çok etkili bir yöntemdir, ancak duygularınıza kapılmamak için yeterli olgunluğa ulaşmış olmanız gerekir. Bir şeyle başa çıkmanın duygusal yolunun altında neler olup bittiğini görebilmeli ve sakinleşebilmelisiniz. Duygunun altında yatan temel bilişsel yapıyı görebilirsek duygu kendini otomatik olarak salıverir.

Olumsuz Durumları Olumlu Durumlara Dönüştürmek: Başkalarını Görme Şeklimiz

Bir sonraki yöntem – pratiğiniz için elverişli olmadığını düşündüğünüz durumları, elverişli durumlara dönüştürmek, geleneksel zihin eğitimi metinlerinde, özellikle de Langri Tangpa'nın Zihin Eğitiminin Sekiz Ayeti'nde öğretilen temel bir yöntemdir. büyük Hintli öğretmen Shantideva'nın Bodhisattva Gibi Davranmak'daki bir ayeti bu tür bir yaklaşımı gösteriyor. Kendisi şöyle yazıyor,

(VI.10) Eğer bir çaresi varsa, neden herhangi bir şey yüzünden kötü bir moda girelim? Ve eğer bir çaresi yoksa, bunun üzerine kötü bir ruh haline dalmanın kime ne faydası var?

Durumu değiştirmek için yapabileceğiniz bir şeyler varsa, neden üzülüyorsunuz? Sadece değiştirmeye odaklanın. Ve bu konuda yapabileceğiniz hiçbir şey yoksa, neden üzülüyorsunuz? Üzülmenin kimseye bir faydası olmayacak. O zaman, bize zarar veren, bize zorluk çıkaran ya da işlerin kötü gittiği bir durumla karşı karşıya kalmışsak ve durumu değiştirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yoksa, neden üzülelim? Yapmanız gereken tek şey duruma karşı tutumunuzu değiştirmektir.

Olumsuz bir durumu olumlu bir duruma dönüştürmenin birçok farklı yolu vardır. Davranışımızı değiştirmenin belli yolları, başkaları bize sorun çıkardıklarında onlara nasıl farklı baktığımızla, bazı diğer yolları ise bu zor durumlarda kendimizi nasıl gördüğümüzle ilgilidir. Önce başkalarına karşı tutumumuzla ilişkili olan yolları ele bakalım.

Sorun Çıkaranları Dilek Yerine Getiren Bir Mücevher Gibi Görmek

Sorun çıkaran insanlara karşı tutumumuzu değiştirmenin bir yolu, onları "dilek yerine getiren bir mücevher gibi" görmektir. Örneğin, "İşte bana bir meydan okuma sunan biri; bana büyümem ve ne kadar geliştiğimi test etmem için iyi bir fırsat sunuyor. Bu harika." Veya, "İşte beni öğle yemeğine davet eden şahıs; her zaman şikayet ediyor ve onunla birlikte olmak hiç hoş gelmiyor ve bu da harika! Bu kişinin beni davet etmesi çok güzel, çünkü artık gerçekten sabır ve anlayış göstermek için çok iyi bir şansım var." Yani, dilek yerine getiren bir mücevher gibiler. “Komşum benden tüm akşam boyunca ağlayıp sızlayacağını bildiğim bebeğine bakıcılık yapmamı istedi. Bu harika."

Shantideva bunu çok güzel söylemiştir,

(VI.107) Bodhisattva davranışına ulaşmamda bana yardım ettiği için, zahmete katlanmama gerek kalmadan evimin ortasında bir hazine gibi ortaya çıkan bir düşman beni çok memnun edecektir.

Kendini başkalarının yararına aydınlanmaya adamış bir bodhisattva'ya en çok neşe veren şey, birinin ondan kendileri için bir şeyler yapmasını istemesidir. Kimse onlardan bir şey istemediğinde çok üzülür ve işe yaramaz hissederler. Bana ait bir web sitem var ve siteden çok sayıda e-posta alıyorum, bana sürekli sorular soruluyor ya da bir şeyler yapmam isteniyor ve bunların sayısı oldukça yüksek. Ama gerçekten böyle pratik yapabilseydim çok sevinirim . Ne kadar çok istek gelirse, insanlara yardım etmek için bir o kadar çok fırsatım olur. Eğer Budist bir şekilde dua ediyorsak, “Tüm varlıklar için faydalı olayım” diyorsak, ve ardından bize gelen ve bizden onlara yardım etmemizi isteyen daha çok varlık var ise, o zaman dualarımız kabul edilmiş demektir, değil mi?

Shantideva'nın yazdığı gibi,

(VII.64) İnsanlar mutlu olmak uğruna eylemlerde bulunsalar da sonunda mutlu olup olmayacakları net değildir; ama eylemleri gerçekte mutluluk getiren (bir bodhisattva), bu eylemleri yapmadan nasıl mutlu olabilir?

Hasta Çocuğumuz Gibi Sorunlu İnsanlar Hakkında

Bir başka tutum değişikliği de, bize çok sorun çıkaran ve birlikte olmaktan çok rahatsız olduğumuz kişilerle ilişkilidir, örneğin hasta çocuğumuz gibi. Çocuğumuz hastalandığında, huysuzlaştığında ve ağladığında bize çok zor anlar yaşatabilirler. Ama temelde hala onlara karşı hala büyük bir sevgimiz var. Belki de yatağa yatırılmaları ya da başka bir aksiyon alınması gerekiyor. Ve eğer aşırı yorgun çocuğumuz, "Senden nefret ediyorum ve yatağa uzanmak istemiyorum" derse, onun dediğini ciddiye almayız çünkü hasta olduğunu biliyoruz. Öyleyse, bunun gibi durumlarda, önümüzdeki insanı rahatsız edici bir baş belası olarak görmek yerine, onu hasta bir çocuk olarak görerek ona karşı tavrımızı değiştirebiliriz. Böylece, kendimizle değil, sadece onunla ilgileniyoruz, onun için kaygılanıyoruz.

Sorunlu İnsanları Öğretmenlerimiz Olarak Görmek

Üçüncü bir yol ise onları öğretmenimiz olarak görmektir. Atisha, Tibet'e gittiğinde yanında bir Hintli aşçı getirdiğini anlatan ünlü bir hikaye vardır. Bu Hintli aşçı hiçbir zaman talimatlara uymaz ve her zaman karşı çıkardı. Tibetliler Atisha'ya, “Neden onu Hindistan'a geri göndermiyorsunuz? Biz sizin için yemek yapabiliriz” dese de Atisha cevabında “Hayır, hayır! O sadece benim aşçım değil; o benim sabır öğretmenim" demiştir.  Öyleyse, örneğin hayatımızda her halükarda uğraşmamız gereken sinir bozucu bir akrabamız varsa, bu kişiyi sabır kendi öğretmenimiz olarak görmek çok yararlı olacaktır.

Aslında, insanlar bize pek çok şey öğretebilirler. Kendileri kötü davranarak, bize kötü davranmamayı öğretebilirler. Hatta köpeğimiz bile öğretmenimiz olabilir. Köpeğinizi gün içinde yanınızda gezmeye götürürseniz, onun neredeyse yere uzanıp rahatlayabildiğini ve hatta uyuyabildiğini hiç fark ettiniz mi? Özel bir yatak, özel bir çarşaf olmalı ve yumuşak olmalı ”veya“ Sert olmalı” ya da şu ya da bu olmalı gibi gereksinimleri yok. Köpek hiç şikayet etmiyor. İstediği herhangi bir yere uzanabiliyor. Bu kendi başlı başına harika bir öğretidir. Bunlar, başkaları bize sorun çıkardıklarında onları farklı şekilde görmenin yollarıdır – onları bir dilek gerçekleştiren mücevher veya hasta çocuğumuz veya bir öğretmen olarak görmek çok faydalıdır.

Negatif Durumları Pozitif Durumlara Dönüştürmek: Kendimizi Nasıl Görüyoruz

Zaferi Başkalarına Bırakmak

Böyle durumlarda kendimize nasıl farklı bir bakış açısından bakabileceğimizi ve kendimize karşı tavrımızı nasıl değiştirebileceğimizi gösteren yöntemler de var. Bunlardan birincisi, "zaferi başkalarına ver ve mağlubiyeti kendi üzerine al" yöntemi. Başka bir deyişle, kendimizi aziz tutan bir tavırla, her zaman “ben kazanmalıyım; kendi yoluma gitmeliyim ve diğer herkes bana teslim olmalı”; diye düşünürüz oysa ki, mağlubiyeti kendi üzerimize alırsak tartışma anında biter. Basit bir örnek olarak, diyelim ki arkadaşınız veya partnerinizle birliktesiniz ve hangi restorana gideceğinize karar vermeniz gerekiyor. Arkadaşınız belirli bir yere gitmek istiyor ama siz ise tam başka bir yere gitmekte ısrar ediyorsanız, bunun üzerine ileri geri tartışmaya başlarsınız. Ama sonuçta ne fark eder? Eğer, sadece kabul eder ve “Tamam. Hadi senin istediğin mekana gidelim” derseniz tartışma hemen biter. Başka bir deyişle, karşımızdaki kişiyi kendimizden daha aziz tutar ve ona zaferi ona verirsek, tartışma ortadan kalkar.

Şimdi burada, diğer kişinin çok olumsuz ve yıkıcı bir şey önerdiği, gerçekten vahim durumlardan bahsetmiyoruz, ancak arada büyük bir fark yok ise o zaman diğer kişiye bırakın. Elbette bu taktiğe karşı itirazlar olabilir, eğer her zaman pes eden kişi siz oluyorsanız ve diğer kişi sizden faydalanıyorsa, bu yöntemi ne zaman kullanacağınız konusunda hassas olmanız gerekir. Ancak günlük yaşamda karşımıza çıkan birçok durumda sorunlarla başa çıkmanın en iyi yolu budur. 

Size kendi deneyimlerimden bir örnek vereceğim. Ben çok kalabalık bir semtte, Berlin'in ana restoran bölgelerinden birinde yaşıyorum. Bir apartmanda kalıyorum. Bizim zemin katta çok sessiz bir taverna vardı, ama sonra orada yeni bir restoran açtılar – çok popüler bir İspanyol restoranı. Bu restoran, haftanın yedi günü sabah saat yediden gece saat üçe kadar açık oluyor. Hava sıcak olduğunda, binanın her iki tarafında açık hava masaları yerleştiriyorlar. Burada insanlar dışarıda oturup bira veya şarap içer ve sabah saat üçe kadar yüksek sesle konuşur ve gülerler. Restoranı ilk açtıklarında, yatak odamın pencerelerinin hemen altında, açık havada kurdukları masalarda oturanların  gürültüsünden geceleri hiç uyuyamıyordum. Hayal kırıklığına uğramış, sinirlenmiş ve sadece kendimi düşünen ve oraya gelen insanların iyi vakit geçirdiklerini düşünmeyen biri olarak aklıma her türlü fantezi gelirdi. Bir ortaçağ kalesinde yaşadığımı ve büyük bir fıçı dolusu kaynayan katrana sahip olduğumu ve bu fıçının tamamını o insanların üzerine boşalttığımı hayal ederdim. Ama hep "orada sessiz olun, yoksa polisi arayacağım!" diyen huysuz, yaşlı adam gibi davranmak istemiyordum. Zaten bu işe yaramayacaktı.

Bu yüzden bu problemle başa çıkmanın tek yolunun zaferi onlara bırakmak ve mağlubiyeti kabul etmek olduğuna karar verdim. Onların yaz akşamlarını eğlenceli bir şekilde geçirmeleri, benim yatak odamda uyuyabilmemden daha önemliydi. Evimde sokağa bakmayan tek oda mutfak idi. Kahvaltı alanı için yükse bir platforma sahip çok geniş bir mutfağım var. Orada bolca boş alan mevcut. Bu yüzden sıcak aylarda orada uyuyorum. Gündüzleri yatağımı duvara yaslıyorum ve geceleri yere yatırıp mutfakta uyuyorum. Burası tamamen sessiz ve aslında evin en havalı odası.

Mutfakta uyumaktan çok mutluyum. Zaferi onlara verdim ve ne kadar gürültü yaptıkları artık umurumda değil çünkü onları duymuyorum. Bu, Yeni Yıla yaklaştığımız günlerde de çok etkili bir çözüm çünkü Almanlar havai fişekleri çok seviyorlar. Sokak tarafı yine çok ama çok gürültülü oluyor, ama yine de, bu konudaki tavrımı değiştirirsem ve mutfakta uyuyarak zaferi onlara bırakırsam hiçbir sorun kalmaz.

Başıma Gelen Negatif Şeyler Negatif Karmamı Yakıp Bitiriyor

İkinci bir yöntem, başımıza gelen olumsuz şeyleri "olumsuz karmamı yakıp bitiren" unsurlar olarak görmektir. Bu, başımıza gelenleri bir ceza olarak kabul ettiğimiz anlamına gelmez – meydana gelen bu zorlukların daha küçük bir biçimde negatif karmayı eritip yok ettiğini ve bu nedenle, gelecekte başımıza gerçekten korkunç bir şeyin gelmesini engellediğini düşünüyoruz. Basit bir örnek: Trafiğe yakalandınız ve uzun süre yerinizde sayıyorsunuz diyelim. Bu durumda, şu şekilde düşünüyorsunuz: "Harika! Bu, içinde kötü olayları barındıran karmayı yakıp bitiriyor. Bu şekilde, gerçekten hareket edemeceğim durumların olasılığı da azalıyor, örneğin hayatımın ilerleyen dönemlerinde felç geçirmek gibi." Böyle düşünerek, aslında bu olumsuz şeylerin olmasına seviniyoruz, çünkü bunlar, gelecekte işlerin çok daha iyi gitmesinin önünü açıyor.

Geleneksel Budistler zararlı ruhlara inanırlar. Eğer kötü ruhların varlıklarını da kabul edersek, bu tutum değişikliğini bir adım daha ileri taşıyabilir ve zararlı ruhlara “Bana daha çok zarar gönder. Elinden geleni yap" diyebiliriz. Yakın zamanlarda bununla ilgili çok güzel bir deneyim yaşadım. Temmuz ayının ortalarından başlayarak, yaklaşık iki ay boyunca neredeyse her şey ters gitti. Her şeyde bir sorun çıkıyordu. Sırtımda garip bir şişme oluştu, enfeksiyon kapmıştım ve yaklaşık iki ay fitness kulübüne gidemedim. Sonunda enfeksiyon ortadan kalktığında oluşmuş şişmeyi de kesmek zorunda kaldık. Daha sonra bilgisayarıma çok feci bir virüs bulaştı. Öyle feciydi ki bilgisayarımdaki bir sabit diski kullanılamaz hale getirdi, bu yüzden normal bilgisayarımdan bir ay uzak kaldım. Ardından yazıcı bozuldu; ve iki video oynatıcımın ikisi de çalışmamaya başladı. Ben büyük bir astroloji hayranıyım – anlaşılamayan bir nedenden dolayı, topladığım burçlarla ilgili tüm veri tabanları ortadan kayboldu. Bunlarda saklı olan bilgileri geri getirme imkanım da olmadı. Sonra her zaman içki içtiğim en sevdiğim bardağı kırdım ve tüm bunların üstüne Kutsal Dalai Lama'nın öğretileri için Fransa'ya gittiğimde havayolu şirketi valizimin kaybolduğunu söyledi.

En son gelişme buydu. Valizimin kaybolduğunu duyunca sadece güldüm; çünkü çok gülünçtü. Sonra düşünmeye başladım, “Daha fazlasını yapın, elinizden geleni yapın, kötü ruhlar! Başka hangi sorunlara sebebiyet vereceksiniz?" Bu bena çok daha iyi hissettirdi. Bu müdahaleleri önlemek için duygusal duvarlar örmek yerine, onları açıkça kabul ettim ve hatta onları hoş karşıladım.

Birkaç yıl önce çene kemiğimde, daha önce kanal onarımının yapıldığı ve çene kemiğimin bir parçasının diş ameliyatı ile kesilerek alındığı yerde bir enfeksiyon oluşmuştu. Fransa'ya yaptığım bu seyahatten kısa bir süre sonra tekrar dişçiye gittim ve kendisi bana harika haberler verdi – yara dokusunda tekrar enfeksiyon oluşmuştu ve onu ortadan kaldırmak için kemikten kesilerek atılması, bir başka deyişle ikinci bir diş ameliyatı gerekiyordu. Ama doğru bir tavırla bu haberi olumlu bir şeye dönüştürebildim, “Harika! Bu, web siteme bir sonraki dil bölümlerini eklemenin önündeki engelleri kaldıracaktır" dedim.

Budist öğretilerine göre, ulaşmaya çalıştığınız şey ne kadar olumluysa, bunun hayata geçmesini önlemeye çalışan bir o kadar fazla engel olacaktır. Bu yüzden tüm bu olaylara engelleri eritip bitiren harika bir durum olarak baktım ve kötü ruhlara “daha fazla engel getirin; hepsini benim üzerime atın!" dedim. Bunu yaparken, her şeyin kırıldığı ve ters gittiği tüm bu dönem boyunca hiç mutsuz hissetmedim. Bu zihin eğitimi yöntemini gerçekten uygulayabilirseniz, hakikaten işe yaradığını göreceksiniz. Bir durumu çok zor, korkunç ve iç karartıcı olarak görmek yerine, tavrınızı değiştirir ve ona harika bir şey olarak bakarsınız.

Mutluluğu Başkalarına Bırakmak ve Onların Acılarını Üstlenmek (Tonglen)

Bahsetmek istediğim son yöntem muhtemelen diğer hepsine kıyasla en gelişmiş ve en zor olanı. Bu yönteme Tonglen, verme ve alma pratiği deniyor. Diş ağrısı gibi zor bir durum yaşadığınızda, yöntem şöyle düşünmeyi öne sürüyor: "diğer herkesin diş ağrısı bana gelsin. Herkesin diş ağrısını kendi üzerime aldığım için, hiç kimse bir daha diş ağrısı çekmesin." Zihnimizi ve kalbimizi herkese açarak ve acıyı içtenlikle kabul ederek, sadece "zavallı ben" diye düşünmenin gerginliğini, korkusunu ve mutsuzluğunu üstümüzden atıyoruz. Tonglen yöntemi ile daha da ileri gidiyoruz ve düşünüyoruz ki, "herkesin tüm acılarını ve ıstırabını içimde eriteceğim ve sonra zihnimin temel mutluluğuna dokunarak, bu mutluluğu herkese göndereceğim."

Şimdi burada kendini feda etme seviyesine çıkmama konusunda dikkatli olmalısınız, “senin için acı çekeceğim”. Aslında bu da bir anlamda egonun büyütülmesidir. Bu yöntemi kullanmada çok iyi olmadığımı itiraf etmeliyim. Bunu içtenlikle yapmak muazzam bir cesaret gerektiriyor, ama yinede yakın zamanda bu yöntemi denemeye karar verdim.

Çenemde ikinci kez ameliyat yaptırmam gerektiğini söylemiştim ve tüm ameliyat boyunca uyanık kalmanız gerekiyor. Oldukça keyifli bir deneyim! Ağzınızın bir tarafındaki tüm diş etini kesip açıyorlar ve sonra elektrikli testere gibi bir şey ile içeri girip bir parça çene kemiği ve diş kökünün küçük bir ucunu ve etrafındaki bir miktar eti keserek alıyorlar. Yaptıkları operasyona bakarsanız sanki neredeyse ortaçağdan kalma bir yöntem kullanıyorlar gibi. Bunu ilk yaptırdığımda, bunun gerçekten ilginç olduğunu düşünmüştüm. Aslında o kadar da acı verici değildi çünkü anestezi oldukça etkiliydi, ancak operasyonun ortasında daha fazla acı çekmek durumunda kalmıştım. Ama ikinci kez yaptırdığımda enfeksiyon çok daha fazlaydı ve bir enfeksiyon olduğunda enfekte bölgede Novocain pek fazla işe yaramıyor, bu yüzden son derece acı verici bir operasyondu.

Mahamudra'da kullanılan yöntemi de denedim – bu sadece bir his, abartılacak bir şey değil. Elinizi gıdıklasanız, çimdikleseniz, kaşırsanız veya keserseniz, bunların hepsi sadece fiziksel bir duygudur, başka bir şey değildir, bu yüzden bunu büyütmeyin. Bu yöntem bir dereceye kadar işe yaradı, ama sonra Tonglen yöntemini hatırladım. Bu, Tibet'te çok fazla zulüm ve işkencenin yaşandığı zamanlardan geliyor. Oradaki insanların deneyimlemek zorunda kaldığı inanılmaz acıları düşünmeye başladım ve onlarla kıyasladığımda benim yaşadığım acı hiçbir şey değildi – çok önemsiz ve küçük kalıyordu. Sadece iki dakika süren ve sonra da biten önemsiz bir acıydı.

"Zavallı ben, çok acı çekiyorum" diye düşünmek yerine, tutumumu Tibet'teki tüm bu insanları kapsayacak şekilde genişlettim ve şöyle düşündüm, "Onların çektikleri acı, benim çektiğim acıdan çok daha büyük.” Ve böyle düşünmek acımı tamamen farklı bir perspektife soktu. Ve sonra şöyle düşündüm, "onların tüm acıları çenemdeki bu acıya eklensin ve bu sayede kendim sakin ve mutlu kalarak onlara huzur vereyim"

Bu yöntemi %100 doğru bir şekilde uygulamasam da durumla başa çıkmam için bana çok yardımcı oldu. Düzgün yaparsanız, o zaman gerçekten onların acısını hissetmek ve ağrınızın daha da şiddetlenmesini istersiniz. Dürüst olmak gerekirse, bunu içtenlikle yapmak için gerçekten çok ileri bir düzeyde olmanız gerekir. Sadece kelimelere dökebilirsiniz, ama bu hiçbir şey ifade etmez. Bunun gerçekten hayata geçmesini istemek başka bir şey. Ama en azından onları acılarından kurtarmak ve bu acıyı kendi üzerinize almak mümkündür.

Yine de bunu gerçek versiyon ile karıştırmamak gerekir. Gerçek versiyon çok daha radikaldir, çünkü burada geliştirdiğiniz ve kullandığınız zihin durumu, acıyla savaşmak yerine onu gönüllü olarak kabul etmenizi gerektiriyor. Bunu herkesin acısını kapsayacak kadar büyük bir ölçekte yapıyorsanız, o zaman elbette kendi acınızı kabul edecek, onunla onunla savaşmayacak ve ondan korkmayacak özgüvene sahipsiniz demektir. Bu büyülü bir yöntem falan değil; neler olup bittiğini analiz ederseniz, aslında mantıklı olduğunu göreceksiniz.

Özet

Yukarıda adını çektiklerimiz, zihin eğitiminde – lojong'da kullanılan yöntemlerden bazılarıdır – kendine fazla değer verip kendini aziz tutmak yerine birincil odağımızı başkalarının refahına yönlendirdiğimiz yöntemler. Motivasyon seviyemiz her ne olursa olsun, böyle bir tutum değişikliği çok faydalıdır. Bunun sayesinde dönüşüm yaşar, düşünür ve içtenlikle "Ne kadar olumsuz, zor durumlarla karşılaşırsam karşılaşayım, 'zavallı ben' diye düşünmeyeceğim ve bunun bana zarar vermesine izin vermeyeceğim. Bunların beni üzmesine izin vermeyeceğim" deriz. Bunun yerine, yaşamda “her ne olursa olsun, bunu dönüştürebilirim. Bunu başkaları için daha fazla kaygı geliştirmek için kullanabilirim. Bu bir engel olmayacak" diyebiliriz. Böyle bir tavra sahip olmak size hayatta büyük bir cesaret verecektir.

Top